Eğitim
üzerine inşaAllah yazıyor olduğum son yazı. Geçelim! Bakınız, eğitim uzmanı
değilim ve eğitim camiasıyla da ilintili değilim fakat dolaylı olarak eğitimle
ilgileniyorum, zira eğitim insan için olmazsa olmaz bir olgu ve olaydır, ayrıca
değerli dostlarım da var camiada amma velakin tüm bunlara mukabil yaptığım
okumalardan öğrendiklerim, öğrendiklerimden anladıklarım da elbette var. Çünkü
eğitim üzerine çok ciddi şekilde düşünmeye çalışan ve okumalar yapma gayretinde
olan, kendince çözümlemeler ortaya koymaya çalışan biriyim. Kuşkusuz en mühimi
masumiyetim, dürüstçe konuşmam, samimiyetim ve iyi niyetim var. En iyi bilen ve
bildiğini en ideal şekilde uygulayan biriyim gibi kof bir iddiam da yok. Ki,
belki de çok eksiği olan hatta tüm insanlardan geride bulunan bir insanım. Ama
böyle bir şey, sorunlar üzerinde düşünme, sorular sorma ve sorgulama,
çözümlemeler yapma ve söz söyleme hakkımı yok etmez. Elbette her söylediğimin
doğru ve isabetli olduğu iddiasında da değilim ama naçizane fikir serdediyorum
ve bir teati yapıyorum. Şu anda da edebiyat ve felsefe yapma niyetinde değilim.
Zira derdim var, derin ıstıraplarım var ve büyük sorunlarımız var insanlık
olarak. Ve bizi kurtaracak olan şey; samimiyetimiz, sorunları yüreğimizde hissetmemiz
(ki, belki de en hayati öneme haiz olan ve bizi kesin neticeye ve başarıya
ulaştıracak olan burasıdır. Çünkü hissetmeden çözebileceğiniz hiçbir şey
yoktur. Adaletin temelinin hissetmek olduğu gibi, karakterde hissederek oluşur
ve insanlık ancak hissettiği vakit değişir), teşhisi doğru koymamız ve
dürüstlük temelinde sade ve gündelik bir dille çözüm önerileri sunmamız ve
insanlık temelinde tedaviye yönelmemiz olacaktır. Haddizatında kesinlikle
konuşmak ve bir şeyler söylemek istemiyorum ama vicdanım söyletiyor, çünkü sen
istesen de istemesen de senin dışındakilerin hayatı sana da etki ediyor. Toplum
cahil olursa, bu cehalet münhasıran cehaletin karanlığında yaşayanları
etkilemiyor. Ki, zaten söylediklerimiz de yüreğimizin en dibindekiler olmuyor,
bu da derin bir sıkıntı filhakika, çünkü konuşman, öneride bulunman isteniyor
ama öylesine isteniyor, çünkü yüreğindeki öneriyi sunduğun zaman hiçbir şeyin
göründüğü ve söylendiği gibi olmayacağını, aksi bir durumda damgalanacağınızı
kesinlikle biliyorsunuz. Keşke söylememeyi becerebilsem, bunu çok derin bir
bilinçle ve farkındalıkla ifade ediyorum. Lafla peynir gemisi yürümüyor beyler,
artık hiçbir çağda anlamadığımız bu gerçeği anlama zamanıdır. Yığınla laf içerisinde
söz kaybolup gidiyor. Birkaç sayfada izah ve izhar edilecek bir meseleyi,
yüzlerce sayfada anlatmaya çalışıyoruz ama bu seferde anlatılmak istenen yitip
gidiyor kalabalık laf yığını içerisinde. Ki, belki de hiçbir şey anlaşılmasın
diyedir onca laf kalabalığı. Çünkü sözü ne kadar çoğaltırsanız ve laf düzeyine
indirgerseniz hakikat o kadar kaybolur ve sözün değeri o derece düşer ve
insanlar hiçbir şey öğrenemezler. Sadece anladığım kadarıyla ama gündelik bir
dille konuşuyorum, çünkü çok şey söyleyip hiçbir şey söylemeyen, çok şey bilip
hiçbir şey bilmeyen, bir türlü gündelik dil oluşturamayıp sürekli üst perdeden
konuşan, gerçeği paçavraya döndüren, beyinleri tarumar eden, hisleri perişan
eden ama anlattığı hiçbir şeyde olmayan, ki zaten gerçek gayesi de bir şey
anlatmak olmayan akademiden ve akademik dilden tiksiniyorum. Ve bizi mahveden
de budur işin en özünde. Çünkü akademisyenler, faşist emperyalizmin, en sahici,
en sadık, en muti, en mutemet elemanlarıdırlar. Çok şey söyleniyor ama söylenen
hiçbir şey yok, münhasıran gürültü yapılıyor. Ki, zaten bir şey yapılsın diye
de bir şey söylenmiyor yani işin özünde samimiyetsizlik, ciddiyetsizlik,
namussuzluk var. Herkes bir kademe daha nasıl yükselebilirim ve daha büyük
koltuğu ele geçirebilirim derdiyle yanmaktadır. Bu yüzden de sürgit yağcılık,
dalkavukluk, düzenbazlık derdindedir. Bu durumda hiçbir derde merhem olmayacak
sığ ve alelade uygulamalara yol açmaktadır. Geçelim!
Eğitimin
yegâne hedefi; karakterli insan yetiştirmek olmalıdır ve bu da süreç işidir.
Görüntüyle eğitim olmaz, yapalım da olursa olur olmazsa olmaz gibi düşüncelerle
eğitim olmaz. Bir şeyler yapıvereyim de, gözler görsün de, bir yerlerden bir
yerlere uçuvereyim de gibisinden ucuz hesaplarla eğitim olmaz. Sürekli söylem
üretip, eylemden uzak kalmakla eğitim olmaz. Gerçeği tersyüz edeyim de,
gönüllere göre söyleyeyim de, göze gireyim de, gayeme ulaşayım da gibi
niyetlerle eğitim olmaz. Ve bizim şu hayatta sadece ve sadece tek bir eksiğimiz
vardır; karakterli insan (hissiyatlı, hassasiyetli, mesuliyetli, haysiyetli,
şahsiyetli). Yemin ediyorum, kahir ekseriyetle karakterden yoksunuz. Elbette
karakter sahibi insanlara sözümüz yok ve onlarda kendilerini zaten kuşkusuz
biliyorlardır. Özünde karaktersizsen, milletin yanında karakterli imaj vermen
ne işe yarar? Ve bu, asla ve kata diploma ile olacak bir şey değildir, lütfen
anlayınız diploma olmasın demiyoruz, zira diploma bir mesleği icra edebilmek
için olmazsa olmaz önkoşuldur, ama sırf bir kâğıt paçavrasına sahip olmakla
olacak bir şey değildir demeye çalışıyoruz, üniversite üzerine üniversite
eğitimi almakla olacak bir şey değildir, kâğıt kürek işleriyle zaman öldürerek
olacak bir şey değildir, akademik çerçeveyle olacak bir şey değildir,
üniversite üzerine üniversite açmakla olacak bir şey değildir, lafla olacak bir
şey değildir, bir milyon üniversite bitirseniz bile onuyla da olacak bir şey
değildir. Öğrencisini öğretmenine, öğretmenini öğrencisine kavuşturmakla ve
ikisini baş başa bırakmakla olacak bir şeydir. Öğretmene gerçekten hak ettiği
değeri vermekle olacak bir şeydir. Hayır, söyleme geldiği zaman eğitim
öğretmenin omuzlarında yükselir ama eyleme geldiğinde eğitim bir türlü
öğretmene bırakılmaz ne hikmetse. Yalan mı Allah aşkına? Öğretmeni malayani ile
iştigal ettirerek ve bunu da metazori yaparak ve bunu yaparken de öğretmeni
öğrencisinden uzaklaştırarak olacak bir şey değildir eğitim. Öğretmen kendini
geliştirmelidir, tamam eyvallah ama nasıl, kendisini ilgilendirmeyen şeylerin
kucağına atılarak ve işi olmayan şeylerle iştigal ettirilerek mi? Ki, yapılan
tam da budur, aksini iddia eden buyursun ispat etsin. Okul idarelerini asli
görevlerini yapmaktan el çektirip olmayacak işlerle iştigal ettirmekle olacak
şey değildir eğitim. Okul idaresinin şunun bunun oyuncağı ederek, hiçbir yetki
vermeyerek, sürekli kendi vazifesi dışında kalan işlerle iştigal ettirerek
olacak bir şey değildir eğitim. Sistemsel durumları karmakarışık duruma sokup
idareyi ve öğretmenleri harap etmekle olacak şey değildir. Eğitime, öğretmene,
idareye, öğrenciye, veliye zerre miskal artısı olmayacak uygulamalar üretip
bunu öğretmene ve idareye dikte etmekle olacak şey değildir. E-Müfredat denilen
bir acayip uygulama icat edilmişti ve elhamdülillah refedildi, öğretmenlerimiz
bir nebze olsun rahat nefes aldı ve kendi alanlarına yöneldiler. Ne onuyla
eğitimde sonsuzluklara doğru yol alınmıştı, ne de onsuz eğitim dibe çakılmış
oldu, aksine refedilmesi sonsuzcasına isabetli oldu, sonsuzcasına faydaları
oldu. Eğitim teori değildir, tamamıyla pratiktir. Tabi ilk evvelde üniversite
sıralarında yarının öğretmenliğine aday olanları gerçekten mesleki anlamda
donanımlı ve insanlık anlamında karakterli bir şekilde yetiştirmekle olacak bir
şeydir eğitim, ki asıl işe de buradan başlanmalıdır filhakika. Eğitim
fakültelerini ihtiyaç kadar açıp, açılmış olan fakülteleri materyal anlamında
en ideal şekilde donatıp ve öğretmen adaylarının hizmetlerine sunup, onların
yarınlara en güzel şekilde hazırlanmalarını sağlamakla olur. Elli fakülte açıp,
imkânları dağıtıp hiçbir işe yaramayacak duruma sokmaktansa, on fakülte açıp
muazzam imkânlarla ve dağılmış materyalleri olabildiğince verimli hale
getirmekle olur. Her yetişen öğretmeni, okulunu bitirir bitirmez sokaklara
bırakmayıp mesleğini yapmaya görevlendirmekle olur. İçerik yoksa beton yığını
insan yetiştirmez hele karakterli insan hiç yetiştirmez.
Bakınız, siz,
insançocuklarını karakter sahibi kılın, emin olun karakter sahibi olan
insançocuğu muhakkak o karakterin gerisini dolduracaktır. Muhakkak okuyacaktır,
muhakkak düşünecektir, muhakkak ahlak sahibi olacaktır, muhakkak vicdanlı,
merhametli ve adaletli olacaktır, muhakkak doğru ve dürüst olacaktır, muhakkak
başarmak için sonuna kadar mücadele verecek ve bilinçli, disiplinli, planlı bir
çalışma içerisinde olacaktır, kalifiye ve yetkin insan olmak için gayretli
olacaktır, tevdi edilen emanete sahip çıkacak ve vazife bilinciyle
yaşayacaktır. Her attığı adımı vicdanıyla atacaktır. Her yaptığı işi vicdanıyla
yapacaktır. Bu da hem kendisi, hem toplum ve hem de insanlık adına emsalsiz bir
şey olacaktır. Peki, daha ne istiyorsunuz? Neyin peşindesiniz? Derdinizin ne
olduğunu biliyor musunuz? Sorun nedir ve nerededir teşhis edebildiniz mi?
Tedavi yöntemleri belirleyebildiniz mi? Bunun nasıl olacağını düşünecek,
planını programını yapacak ve sistemleştirecek olan da bendeniz değilim.
Elbette yapacağımız bir şey olduğunda yapmaktan da imtina etmeyeceğiz
evvelAllah. Elbette sorunu hisseden kafalar ve kalpler olmalıdır ve dürüstçe
üzerinde çalışılmalı, olabildiğince sade, açık ve uygulanabilir bir yöntem
geliştirilmelidir. Bir cümleyle anlatılacak bir meseleyi, bin cümleyle
anlatmaya çalışılmamalıdır. Ama bu topraklarda da işini namuslu ve dürüst
yapanların hiçbir itibarları yoktur ve onlar hiçbir zaman hak ettikleri yere de
gelemezler. Ama hepte sorarız, işler niye istediğimiz gibi olmuyor, yoluna
koyulmuyor ve yolunda gitmiyor? Sahi ne kadar samimiyiz bunu söylerken ve dürüst
insanları hep geri plana atarken? Ama ne gariptir ki biz en basit bir şeyi
karmakarışık hale getirmekte çok becerikliyiz ve bunu çok ustaca yapabiliyoruz.
Ve olması gereken üzerinde değil de olmaması gerekenler üzerinde kafa
yoruyoruz. Öğretmeni nasıl sıkıntıya sokabiliriz üzerinde çalışıyoruz. Öyle ya
öğretmen ne yapıyor ki, üç ay yatıyor ve kallavi bir maaş alıyor!!! Saçma sapan
uygulamalar üretiyoruz ama üretilmesi gereken uygulamaları da bir türlü ortaya
koyamıyoruz. Unutmayın ki, herkesi, asla ve kata meslek sahibi yapamazsınız,
meslek sahibi olacak olanda eninde sonunda muhakkak olur. Biz vazifemizi
dürüstçe yapmaya bakmalıyız. Zorlaştırmadan ama kolaylaştırarak. Basitliğe
kaçmadan ama karmaşıklaştırmadan. Saçmalığın karanlık çukuruna düşmeden ama
ideal olsun diye de berbat etmeden. Bilakis, böyle giderse bir milim bile
ilerleyemeyiz ve on yıl sonra yine aynı şeyleri konuşuruz ve bitti dediğimiz
noktadan yeniden başlarız. Tıpkı onlarca yıldır aynı şeyleri konuştuğumuz gibi
ve hep aynı yerden yeniden başladığımız gibi.
Hem eğitimde
dominant unsur insandır diyecez hem de insanı ıskalayacaz, böyle bir şey nasıl
olabilir Allah aşkına? Eğer insanın kutsal varlığında, duyguyu, düşünceyi ve
ikisinin mezcolunmasından tevlit olacak eylemi bir araya getiremezsek, teoriyi
ve pratiği insicamlı bir şekilde mezcedemezsek hiçbir şeyi başaramayız. Tek
boyutlu insan ölü insandır. Tek kanatlı insan nasıl uçabilir? Evrende her şey
çift yüzlüdür ve zıttıyla kaimdir ve diyalektik temelli ilerleme esastır.
Eğitimin mahiyeti, eğitimcinin mahiyeti ile mütenasiptir. İnsançocuğu bir
toprak gibidir ve doğduğu toprağa benzer. Ama zaman içerisinde çevreden gelen
etkilerle tagayyürata uğrar ve manevi kayıplar yaşar, işte eğitim bu kayıpların
artmasını engellemektir ve kaybedilmiş değerlerinde geri kazanılmasını
sağlamaktır. Eğitim, insanı yontma işidir ve insana kendi kendisini yontmasını
öğretebilmektir. Biz gerçekten sorunları hissedebilseydik, insana değer
verseydik ve gerçekten eğitim derdiyle yansaydık, öğretmen bugün çok daha iyi
bir konumda olurdu ve değer olarak hak ettiği değere kavuşurdu. Eğitimde zaten
bu durumla eşgüdümlü şekilde ilerlerdi. Yemin ediyorum bu gerçek olurdu. Zoru
görünce, her şey maaş değildir diyoruz ama kendimize almaya gelince istediğimiz
kadar almak için hatta ne kadar fazla alabiliriz diye yol arıyoruz. Öğretmenler
arasında mevcut olan dengesizliği gidermek için tek bir adım bile atmıyoruz.
Manevi yönden bahsettik, kuşkusuz eğitimde maddi yönde vardır ve o yönde
sonsuzcasına mühimdir. Çünkü insan münhasıran maneviyattan mürekkep değildir,
maddi boyutu da olan bir varlıktır. Çünkü maddi hayatın sınırları içerisinde
yaşamaktadır ve bu hayatın şartlarına mahkûmdur. Yemektedir, içmektedir,
giymektedir, gezmektedir ve madden mutmain olması maneviyatı içinde önkoşuldur.
Zira ne maneviyatsız maddiyat kabildir ne de maddiyatsız maneviyat kabildir.
Allah aşkına, öğretmenin şu an ki aldığı maaş öğretmenin hakkı olan maaş mıdır?
Zaten onunda büyük oranı vergiye gitmektedir. Oysa öğretmen vergiden muaf
tutulmalıdır. Öğretmenin emekli olduğunda aldığı ikramiye hak ettiği ikramiye
midir Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık aşkına? 40 yıl ömür ver, veda
edeceğinde eline 100 bin lirayı tutuştursunlar ve haydi güle güle desinler. Ne
bir ev parasıdır o, ne de bir araba. Yani bir ömür vereceksin ve verdiğin ömür
bir teneke parçası, dörtkenarlı beton yığını etmeyecek. Allah, Muhammed, Kur’an
ve İnsanlık aşkına hangi vicdan tolere edebilir bu durumu? Bu kul hakkı değil
midir her şeyden önce? Yıllarca sürüp giden bir adaletsizlik vardır; uzman
öğretmenlik. Öğretmenler arsında ki bu maddi adaletsizliğe bir çözümümüz var
mıdır, nedir? Keza ücretli öğretmenin emeğinin göz göre göre sömürülmesine
yönelik düşündüğümüz bir çare var mıdır? Devlet nasıl böyle bir şeye yol
verebilir? Hakeza sözleşmeli öğretmenlik diye bir sorunumuz da vardır. Bir
meslek var, sanki bin parçaya bölünmüş ve sanki her parçası ayrı bir meslek
olmuş. Bu nasıl bir iştir anlayan beri gelsin. Bu nasıl bir uygulamadır Allah
aşkına? Ama iş söyleme gelince eğitim her şeydir, öğretmen öznedir, eğitimsiz
toplum iflas etmiş toplumdur, eğitim şarttır. Peki, niye pratiğe dönüşmez bu
söylemler? Yazıktır, günahtır yemin ediyorum. Bugün öğretmenin tezgâhından
geçen herkes, öğretmenden daha iyi standartlarda yaşamaktadır ve öğretmenden
daha değerlidir. Öğretmenin değerinin düştüğü bir toplumun yükselmesi kabil
midir Allah aşkına?
Eğitim,
ontolojik ve epistemolojik boyutlu bir olgudur. İnsan nasıl bütün bir varlıksa
eğitim de bütün bir olgudur. İkisi de parçalanamaz. Parçaladığınız zaman
parçalanmayan hiçbir şey kalmaz doğada. Biz tüm fenomenlere bütünlük içerisinde
bakmalı ve sorunları ona göre tespit edip, çözümlerimizi ona göre
belirlemeliyiz ve yöntemlerimizi de ona göre kurgulamalıyız. Eğer söylenilen bir şey eyleme
geçirilemiyorsa, öğrenilen bir şey davranışa dönüştürülemiyorsa ve karakter
inşa edemiyorsa, orada derin bir sıkıntı var demektir. Ve bugün biz, varlık
temelleri ile olgusal boyutları birbirinden kopararak değerlendirmeye tevessül
ediyoruz ama hepte çakılıyoruz, ki başka türlü de olması olası değildir zaten. Çünkü
bir şeyin varlık koşullarıyla, varoluş sebepleriyle, varlığından sonraki
olgusal boyutuna dair açılımları tefrik edemeyiz. Edersek batarız. Binaenaleyh,
sorunu yüreğimizde hissetmeli ve samimi olarak çözme iradesi göstermeliyiz,
aksi takdirde konuşmaktan başka hiçbir şey yapamayız ve kendimizi tekrar eder
dururuz.
NOT: Öğretmen emeklilerinde var mıdır yok
mudur bilmiyorum ama şu yıldan önce, şu yıldan sonra emeklilik diye bir acayip
durum varmış ve ciddi bir ücret farkı da bulunuyormuş. Bu dengesizliğin,
adaletsizliğin bir an önce son bulması insanlık gereğidir. Yemin ediyorum
yazıktır, günahtır, ayıptır. Vallahi, billahi, tallahi yazıktır, günahtır,
ayıptır. Vicdan sızısıdır bu. Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık adına yemin
olsun ki vicdani değildir, bilakis vicdanları sızlatan, insanlığı utanca mahkûm
eden bir durumdur bu. Allah’ın hangi ayeti bunu onaylar lütfen? Hangi insanlık
yasası buna eyvallah eder lütfen? Devletin buna bir an önce, isticalen nihayet
vermesi iktiza eder, hem de bir dakika bile geciktirilmeden. Keza öğretmenlerle
ilgili maddi yönlerinde bir an önce çözüme kavuşturulması iktiza etmektedir. Hem
de eğitim camiasıyla merbutiyeti bulunan tüm kademelerin maddi sorunlarından
bahsediyorum burada. Genel olarak öğretmen üzerinden gidiyoruz ama eğitim
camiasının tümünü kastediyoruz. Elimizi vicdanlarımıza koyarak, sorunları
hissederek hareket etmeliyiz.
‘’’’Ekmek su
aş bulmak gecikebilir
Temele taş
bulmak gecikebilir
Devlete baş
bulmak gecikebilir
Adalet
gecikmez tez verilmeli...’’’’
Hoca Ahmet Yesevi
‘’’’Eğitimdir
ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır;
ya da esaret ve sefalete terk eder.’’’’
Mustafa Kemal ATATÜRK