SON YAZI...

Özgür DENİZ - 28.02.2019

Eğitim üzerine inşaAllah yazıyor olduğum son yazı. Geçelim! Bakınız, eğitim uzmanı değilim ve eğitim camiasıyla da ilintili değilim fakat dolaylı olarak eğitimle ilgileniyorum, zira eğitim insan için olmazsa olmaz bir olgu ve olaydır, ayrıca değerli dostlarım da var camiada amma velakin tüm bunlara mukabil yaptığım okumalardan öğrendiklerim, öğrendiklerimden anladıklarım da elbette var. Çünkü eğitim üzerine çok ciddi şekilde düşünmeye çalışan ve okumalar yapma gayretinde olan, kendince çözümlemeler ortaya koymaya çalışan biriyim. Kuşkusuz en mühimi masumiyetim, dürüstçe konuşmam, samimiyetim ve iyi niyetim var. En iyi bilen ve bildiğini en ideal şekilde uygulayan biriyim gibi kof bir iddiam da yok. Ki, belki de çok eksiği olan hatta tüm insanlardan geride bulunan bir insanım. Ama böyle bir şey, sorunlar üzerinde düşünme, sorular sorma ve sorgulama, çözümlemeler yapma ve söz söyleme hakkımı yok etmez. Elbette her söylediğimin doğru ve isabetli olduğu iddiasında da değilim ama naçizane fikir serdediyorum ve bir teati yapıyorum. Şu anda da edebiyat ve felsefe yapma niyetinde değilim. Zira derdim var, derin ıstıraplarım var ve büyük sorunlarımız var insanlık olarak. Ve bizi kurtaracak olan şey; samimiyetimiz, sorunları yüreğimizde hissetmemiz (ki, belki de en hayati öneme haiz olan ve bizi kesin neticeye ve başarıya ulaştıracak olan burasıdır. Çünkü hissetmeden çözebileceğiniz hiçbir şey yoktur. Adaletin temelinin hissetmek olduğu gibi, karakterde hissederek oluşur ve insanlık ancak hissettiği vakit değişir), teşhisi doğru koymamız ve dürüstlük temelinde sade ve gündelik bir dille çözüm önerileri sunmamız ve insanlık temelinde tedaviye yönelmemiz olacaktır. Haddizatında kesinlikle konuşmak ve bir şeyler söylemek istemiyorum ama vicdanım söyletiyor, çünkü sen istesen de istemesen de senin dışındakilerin hayatı sana da etki ediyor. Toplum cahil olursa, bu cehalet münhasıran cehaletin karanlığında yaşayanları etkilemiyor. Ki, zaten söylediklerimiz de yüreğimizin en dibindekiler olmuyor, bu da derin bir sıkıntı filhakika, çünkü konuşman, öneride bulunman isteniyor ama öylesine isteniyor, çünkü yüreğindeki öneriyi sunduğun zaman hiçbir şeyin göründüğü ve söylendiği gibi olmayacağını, aksi bir durumda damgalanacağınızı kesinlikle biliyorsunuz. Keşke söylememeyi becerebilsem, bunu çok derin bir bilinçle ve farkındalıkla ifade ediyorum. Lafla peynir gemisi yürümüyor beyler, artık hiçbir çağda anlamadığımız bu gerçeği anlama zamanıdır. Yığınla laf içerisinde söz kaybolup gidiyor. Birkaç sayfada izah ve izhar edilecek bir meseleyi, yüzlerce sayfada anlatmaya çalışıyoruz ama bu seferde anlatılmak istenen yitip gidiyor kalabalık laf yığını içerisinde. Ki, belki de hiçbir şey anlaşılmasın diyedir onca laf kalabalığı. Çünkü sözü ne kadar çoğaltırsanız ve laf düzeyine indirgerseniz hakikat o kadar kaybolur ve sözün değeri o derece düşer ve insanlar hiçbir şey öğrenemezler. Sadece anladığım kadarıyla ama gündelik bir dille konuşuyorum, çünkü çok şey söyleyip hiçbir şey söylemeyen, çok şey bilip hiçbir şey bilmeyen, bir türlü gündelik dil oluşturamayıp sürekli üst perdeden konuşan, gerçeği paçavraya döndüren, beyinleri tarumar eden, hisleri perişan eden ama anlattığı hiçbir şeyde olmayan, ki zaten gerçek gayesi de bir şey anlatmak olmayan akademiden ve akademik dilden tiksiniyorum. Ve bizi mahveden de budur işin en özünde. Çünkü akademisyenler, faşist emperyalizmin, en sahici, en sadık, en muti, en mutemet elemanlarıdırlar. Çok şey söyleniyor ama söylenen hiçbir şey yok, münhasıran gürültü yapılıyor. Ki, zaten bir şey yapılsın diye de bir şey söylenmiyor yani işin özünde samimiyetsizlik, ciddiyetsizlik, namussuzluk var. Herkes bir kademe daha nasıl yükselebilirim ve daha büyük koltuğu ele geçirebilirim derdiyle yanmaktadır. Bu yüzden de sürgit yağcılık, dalkavukluk, düzenbazlık derdindedir. Bu durumda hiçbir derde merhem olmayacak sığ ve alelade uygulamalara yol açmaktadır. Geçelim!

 

Eğitimin yegâne hedefi; karakterli insan yetiştirmek olmalıdır ve bu da süreç işidir. Görüntüyle eğitim olmaz, yapalım da olursa olur olmazsa olmaz gibi düşüncelerle eğitim olmaz. Bir şeyler yapıvereyim de, gözler görsün de, bir yerlerden bir yerlere uçuvereyim de gibisinden ucuz hesaplarla eğitim olmaz. Sürekli söylem üretip, eylemden uzak kalmakla eğitim olmaz. Gerçeği tersyüz edeyim de, gönüllere göre söyleyeyim de, göze gireyim de, gayeme ulaşayım da gibi niyetlerle eğitim olmaz. Ve bizim şu hayatta sadece ve sadece tek bir eksiğimiz vardır; karakterli insan (hissiyatlı, hassasiyetli, mesuliyetli, haysiyetli, şahsiyetli). Yemin ediyorum, kahir ekseriyetle karakterden yoksunuz. Elbette karakter sahibi insanlara sözümüz yok ve onlarda kendilerini zaten kuşkusuz biliyorlardır. Özünde karaktersizsen, milletin yanında karakterli imaj vermen ne işe yarar? Ve bu, asla ve kata diploma ile olacak bir şey değildir, lütfen anlayınız diploma olmasın demiyoruz, zira diploma bir mesleği icra edebilmek için olmazsa olmaz önkoşuldur, ama sırf bir kâğıt paçavrasına sahip olmakla olacak bir şey değildir demeye çalışıyoruz, üniversite üzerine üniversite eğitimi almakla olacak bir şey değildir, kâğıt kürek işleriyle zaman öldürerek olacak bir şey değildir, akademik çerçeveyle olacak bir şey değildir, üniversite üzerine üniversite açmakla olacak bir şey değildir, lafla olacak bir şey değildir, bir milyon üniversite bitirseniz bile onuyla da olacak bir şey değildir. Öğrencisini öğretmenine, öğretmenini öğrencisine kavuşturmakla ve ikisini baş başa bırakmakla olacak bir şeydir. Öğretmene gerçekten hak ettiği değeri vermekle olacak bir şeydir. Hayır, söyleme geldiği zaman eğitim öğretmenin omuzlarında yükselir ama eyleme geldiğinde eğitim bir türlü öğretmene bırakılmaz ne hikmetse. Yalan mı Allah aşkına? Öğretmeni malayani ile iştigal ettirerek ve bunu da metazori yaparak ve bunu yaparken de öğretmeni öğrencisinden uzaklaştırarak olacak bir şey değildir eğitim. Öğretmen kendini geliştirmelidir, tamam eyvallah ama nasıl, kendisini ilgilendirmeyen şeylerin kucağına atılarak ve işi olmayan şeylerle iştigal ettirilerek mi? Ki, yapılan tam da budur, aksini iddia eden buyursun ispat etsin. Okul idarelerini asli görevlerini yapmaktan el çektirip olmayacak işlerle iştigal ettirmekle olacak şey değildir eğitim. Okul idaresinin şunun bunun oyuncağı ederek, hiçbir yetki vermeyerek, sürekli kendi vazifesi dışında kalan işlerle iştigal ettirerek olacak bir şey değildir eğitim. Sistemsel durumları karmakarışık duruma sokup idareyi ve öğretmenleri harap etmekle olacak şey değildir. Eğitime, öğretmene, idareye, öğrenciye, veliye zerre miskal artısı olmayacak uygulamalar üretip bunu öğretmene ve idareye dikte etmekle olacak şey değildir. E-Müfredat denilen bir acayip uygulama icat edilmişti ve elhamdülillah refedildi, öğretmenlerimiz bir nebze olsun rahat nefes aldı ve kendi alanlarına yöneldiler. Ne onuyla eğitimde sonsuzluklara doğru yol alınmıştı, ne de onsuz eğitim dibe çakılmış oldu, aksine refedilmesi sonsuzcasına isabetli oldu, sonsuzcasına faydaları oldu. Eğitim teori değildir, tamamıyla pratiktir. Tabi ilk evvelde üniversite sıralarında yarının öğretmenliğine aday olanları gerçekten mesleki anlamda donanımlı ve insanlık anlamında karakterli bir şekilde yetiştirmekle olacak bir şeydir eğitim, ki asıl işe de buradan başlanmalıdır filhakika. Eğitim fakültelerini ihtiyaç kadar açıp, açılmış olan fakülteleri materyal anlamında en ideal şekilde donatıp ve öğretmen adaylarının hizmetlerine sunup, onların yarınlara en güzel şekilde hazırlanmalarını sağlamakla olur. Elli fakülte açıp, imkânları dağıtıp hiçbir işe yaramayacak duruma sokmaktansa, on fakülte açıp muazzam imkânlarla ve dağılmış materyalleri olabildiğince verimli hale getirmekle olur. Her yetişen öğretmeni, okulunu bitirir bitirmez sokaklara bırakmayıp mesleğini yapmaya görevlendirmekle olur. İçerik yoksa beton yığını insan yetiştirmez hele karakterli insan hiç yetiştirmez.

 

Bakınız, siz, insançocuklarını karakter sahibi kılın, emin olun karakter sahibi olan insançocuğu muhakkak o karakterin gerisini dolduracaktır. Muhakkak okuyacaktır, muhakkak düşünecektir, muhakkak ahlak sahibi olacaktır, muhakkak vicdanlı, merhametli ve adaletli olacaktır, muhakkak doğru ve dürüst olacaktır, muhakkak başarmak için sonuna kadar mücadele verecek ve bilinçli, disiplinli, planlı bir çalışma içerisinde olacaktır, kalifiye ve yetkin insan olmak için gayretli olacaktır, tevdi edilen emanete sahip çıkacak ve vazife bilinciyle yaşayacaktır. Her attığı adımı vicdanıyla atacaktır. Her yaptığı işi vicdanıyla yapacaktır. Bu da hem kendisi, hem toplum ve hem de insanlık adına emsalsiz bir şey olacaktır. Peki, daha ne istiyorsunuz? Neyin peşindesiniz? Derdinizin ne olduğunu biliyor musunuz? Sorun nedir ve nerededir teşhis edebildiniz mi? Tedavi yöntemleri belirleyebildiniz mi? Bunun nasıl olacağını düşünecek, planını programını yapacak ve sistemleştirecek olan da bendeniz değilim. Elbette yapacağımız bir şey olduğunda yapmaktan da imtina etmeyeceğiz evvelAllah. Elbette sorunu hisseden kafalar ve kalpler olmalıdır ve dürüstçe üzerinde çalışılmalı, olabildiğince sade, açık ve uygulanabilir bir yöntem geliştirilmelidir. Bir cümleyle anlatılacak bir meseleyi, bin cümleyle anlatmaya çalışılmamalıdır. Ama bu topraklarda da işini namuslu ve dürüst yapanların hiçbir itibarları yoktur ve onlar hiçbir zaman hak ettikleri yere de gelemezler. Ama hepte sorarız, işler niye istediğimiz gibi olmuyor, yoluna koyulmuyor ve yolunda gitmiyor? Sahi ne kadar samimiyiz bunu söylerken ve dürüst insanları hep geri plana atarken? Ama ne gariptir ki biz en basit bir şeyi karmakarışık hale getirmekte çok becerikliyiz ve bunu çok ustaca yapabiliyoruz. Ve olması gereken üzerinde değil de olmaması gerekenler üzerinde kafa yoruyoruz. Öğretmeni nasıl sıkıntıya sokabiliriz üzerinde çalışıyoruz. Öyle ya öğretmen ne yapıyor ki, üç ay yatıyor ve kallavi bir maaş alıyor!!! Saçma sapan uygulamalar üretiyoruz ama üretilmesi gereken uygulamaları da bir türlü ortaya koyamıyoruz. Unutmayın ki, herkesi, asla ve kata meslek sahibi yapamazsınız, meslek sahibi olacak olanda eninde sonunda muhakkak olur. Biz vazifemizi dürüstçe yapmaya bakmalıyız. Zorlaştırmadan ama kolaylaştırarak. Basitliğe kaçmadan ama karmaşıklaştırmadan. Saçmalığın karanlık çukuruna düşmeden ama ideal olsun diye de berbat etmeden. Bilakis, böyle giderse bir milim bile ilerleyemeyiz ve on yıl sonra yine aynı şeyleri konuşuruz ve bitti dediğimiz noktadan yeniden başlarız. Tıpkı onlarca yıldır aynı şeyleri konuştuğumuz gibi ve hep aynı yerden yeniden başladığımız gibi.

 

Hem eğitimde dominant unsur insandır diyecez hem de insanı ıskalayacaz, böyle bir şey nasıl olabilir Allah aşkına? Eğer insanın kutsal varlığında, duyguyu, düşünceyi ve ikisinin mezcolunmasından tevlit olacak eylemi bir araya getiremezsek, teoriyi ve pratiği insicamlı bir şekilde mezcedemezsek hiçbir şeyi başaramayız. Tek boyutlu insan ölü insandır. Tek kanatlı insan nasıl uçabilir? Evrende her şey çift yüzlüdür ve zıttıyla kaimdir ve diyalektik temelli ilerleme esastır. Eğitimin mahiyeti, eğitimcinin mahiyeti ile mütenasiptir. İnsançocuğu bir toprak gibidir ve doğduğu toprağa benzer. Ama zaman içerisinde çevreden gelen etkilerle tagayyürata uğrar ve manevi kayıplar yaşar, işte eğitim bu kayıpların artmasını engellemektir ve kaybedilmiş değerlerinde geri kazanılmasını sağlamaktır. Eğitim, insanı yontma işidir ve insana kendi kendisini yontmasını öğretebilmektir. Biz gerçekten sorunları hissedebilseydik, insana değer verseydik ve gerçekten eğitim derdiyle yansaydık, öğretmen bugün çok daha iyi bir konumda olurdu ve değer olarak hak ettiği değere kavuşurdu. Eğitimde zaten bu durumla eşgüdümlü şekilde ilerlerdi. Yemin ediyorum bu gerçek olurdu. Zoru görünce, her şey maaş değildir diyoruz ama kendimize almaya gelince istediğimiz kadar almak için hatta ne kadar fazla alabiliriz diye yol arıyoruz. Öğretmenler arasında mevcut olan dengesizliği gidermek için tek bir adım bile atmıyoruz. Manevi yönden bahsettik, kuşkusuz eğitimde maddi yönde vardır ve o yönde sonsuzcasına mühimdir. Çünkü insan münhasıran maneviyattan mürekkep değildir, maddi boyutu da olan bir varlıktır. Çünkü maddi hayatın sınırları içerisinde yaşamaktadır ve bu hayatın şartlarına mahkûmdur. Yemektedir, içmektedir, giymektedir, gezmektedir ve madden mutmain olması maneviyatı içinde önkoşuldur. Zira ne maneviyatsız maddiyat kabildir ne de maddiyatsız maneviyat kabildir. Allah aşkına, öğretmenin şu an ki aldığı maaş öğretmenin hakkı olan maaş mıdır? Zaten onunda büyük oranı vergiye gitmektedir. Oysa öğretmen vergiden muaf tutulmalıdır. Öğretmenin emekli olduğunda aldığı ikramiye hak ettiği ikramiye midir Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık aşkına? 40 yıl ömür ver, veda edeceğinde eline 100 bin lirayı tutuştursunlar ve haydi güle güle desinler. Ne bir ev parasıdır o, ne de bir araba. Yani bir ömür vereceksin ve verdiğin ömür bir teneke parçası, dörtkenarlı beton yığını etmeyecek. Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık aşkına hangi vicdan tolere edebilir bu durumu? Bu kul hakkı değil midir her şeyden önce? Yıllarca sürüp giden bir adaletsizlik vardır; uzman öğretmenlik. Öğretmenler arsında ki bu maddi adaletsizliğe bir çözümümüz var mıdır, nedir? Keza ücretli öğretmenin emeğinin göz göre göre sömürülmesine yönelik düşündüğümüz bir çare var mıdır? Devlet nasıl böyle bir şeye yol verebilir? Hakeza sözleşmeli öğretmenlik diye bir sorunumuz da vardır. Bir meslek var, sanki bin parçaya bölünmüş ve sanki her parçası ayrı bir meslek olmuş. Bu nasıl bir iştir anlayan beri gelsin. Bu nasıl bir uygulamadır Allah aşkına? Ama iş söyleme gelince eğitim her şeydir, öğretmen öznedir, eğitimsiz toplum iflas etmiş toplumdur, eğitim şarttır. Peki, niye pratiğe dönüşmez bu söylemler? Yazıktır, günahtır yemin ediyorum. Bugün öğretmenin tezgâhından geçen herkes, öğretmenden daha iyi standartlarda yaşamaktadır ve öğretmenden daha değerlidir. Öğretmenin değerinin düştüğü bir toplumun yükselmesi kabil midir Allah aşkına?

 

Eğitim, ontolojik ve epistemolojik boyutlu bir olgudur. İnsan nasıl bütün bir varlıksa eğitim de bütün bir olgudur. İkisi de parçalanamaz. Parçaladığınız zaman parçalanmayan hiçbir şey kalmaz doğada. Biz tüm fenomenlere bütünlük içerisinde bakmalı ve sorunları ona göre tespit edip, çözümlerimizi ona göre belirlemeliyiz ve yöntemlerimizi de ona göre kurgulamalıyız.  Eğer söylenilen bir şey eyleme geçirilemiyorsa, öğrenilen bir şey davranışa dönüştürülemiyorsa ve karakter inşa edemiyorsa, orada derin bir sıkıntı var demektir. Ve bugün biz, varlık temelleri ile olgusal boyutları birbirinden kopararak değerlendirmeye tevessül ediyoruz ama hepte çakılıyoruz, ki başka türlü de olması olası değildir zaten. Çünkü bir şeyin varlık koşullarıyla, varoluş sebepleriyle, varlığından sonraki olgusal boyutuna dair açılımları tefrik edemeyiz. Edersek batarız. Binaenaleyh, sorunu yüreğimizde hissetmeli ve samimi olarak çözme iradesi göstermeliyiz, aksi takdirde konuşmaktan başka hiçbir şey yapamayız ve kendimizi tekrar eder dururuz.

 

NOT: Öğretmen emeklilerinde var mıdır yok mudur bilmiyorum ama şu yıldan önce, şu yıldan sonra emeklilik diye bir acayip durum varmış ve ciddi bir ücret farkı da bulunuyormuş. Bu dengesizliğin, adaletsizliğin bir an önce son bulması insanlık gereğidir. Yemin ediyorum yazıktır, günahtır, ayıptır. Vallahi, billahi, tallahi yazıktır, günahtır, ayıptır. Vicdan sızısıdır bu. Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık adına yemin olsun ki vicdani değildir, bilakis vicdanları sızlatan, insanlığı utanca mahkûm eden bir durumdur bu. Allah’ın hangi ayeti bunu onaylar lütfen? Hangi insanlık yasası buna eyvallah eder lütfen? Devletin buna bir an önce, isticalen nihayet vermesi iktiza eder, hem de bir dakika bile geciktirilmeden. Keza öğretmenlerle ilgili maddi yönlerinde bir an önce çözüme kavuşturulması iktiza etmektedir. Hem de eğitim camiasıyla merbutiyeti bulunan tüm kademelerin maddi sorunlarından bahsediyorum burada. Genel olarak öğretmen üzerinden gidiyoruz ama eğitim camiasının tümünü kastediyoruz. Elimizi vicdanlarımıza koyarak, sorunları hissederek hareket etmeliyiz.

 

‘’’’Ekmek su aş bulmak gecikebilir

Temele taş bulmak gecikebilir

Devlete baş bulmak gecikebilir

Adalet gecikmez tez verilmeli...’’’’

 

Hoca Ahmet Yesevi

 

‘’’’Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.’’’’

 

Mustafa Kemal ATATÜRK

Tarih: 28.02.2019 Okunma: 816

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?