Bu bir emirdir kardeşim! Dile pelesenk edilip mütemadiyen tekrarlanıp durulacak laf değildir. Binaenaleyh ezberlenipte laf olsun diye tekrarlanıp durmasından tiksiniyor zamanla insan. Ki, filhakika, hangi emirde farklıdır manzara-ı umumiye? O zaman diyorsun ki; kardeşim söyleyip durma, git öyle ol! Olmuyorsan boş boş konuşup durma. Mal mısın sen? Ne diyordu Mevdudi; “”İnançlarınız hakkında ne söylerseniz söyleyin, gerçeği meydana getiren şey uygulamalarınızdır. Sadece konuşmak hiç bir anlam taşımaz.”” Hayat konuşmak değildir, eylemektir. İcraat yoksa konuşmanın değeri nedir? Pratik yoksa teorinin hükmü nerede kalır? Hayır yani bunu ben yapabilirim belki (farzedelim ki) ama asla ve kata yapmaması gerekenler (aydın, politikacı, alim vb.) yapınca ve üstüne bir de bu emri biteviye tekrarlayıp durunca işin rengi büsbütün değişiyor. Çünkü bu sefer gönüllerde ve kafalarda başka şeyler tebeyyün ediyor. Hayır yani, yanlışa yanlış, doğruya doğru; kötüye kötü, iyiye iyi; haksıza haksız, haklıya haklı diyemiyorsan; haksızlık karşısında susuyorsan; haksızlık kimden kime yönelik olursa olsun, bu haksızlıktır diye haykıramıyorsan; zalime karşı mazlumun yanında duramıyorsan; menfaatlerini muhafaza etmek için kör, sağır, dilsiz oluyorsan; çıkarların için iftiraya yeltenecek kadar alçalabiliyorsan; garibin hakkını savunamıyorsan; çaresize çare olamıyorsan; haktan yana değil kuvvetten yana oluyorsan ve gücün karşısında eğiliyorsan; kul hakkı yemekte tereddüt etmiyorsan; haramı helali karıştırırken yüreğin acımıyorsa; senden olmayana karşı beslediğin duyguların seni ona karşı adaletsizliğe sevkediyorsa ya da böyle yapanlara karşı lal oluyorsan; hakikat apaçıkken, izhar edilmesi kendime zarar verir telakkisiyle hakikati izhar etmekten imtina ediyorsan; hakikate ters gideni açıkça uyarmaktan gocunuyorsan, bu emri tekrarlayıp durmanın, peygamberin saçlarını ağartan ayettir diye mürailik yapmanın alemi nedir Allah aşkına? Emrolunduğun gibi dosdoğru olmak dilde değil eylemde olur. Karşında tüm çıplaklığıyla duran yalana ve yanlışa tavır alamıyor ve isyan edemiyorsan, nasıl olacakta emrolunduğun gibi dosdoğru olacaksın? Hayır yani nasıl emrolunduğumuz gibi dosdoğru olacağız, o vakit izah edilmelidir. Bunu yapmıyorsan, mezkur emri bitevi söyleyip durman senin öyle olduğunu göstermez ki. Önemli ve değerli olan; yanlışa yanlış doğruya doğru vb. diyebilmektir yani eyleminle, emrolunduğun gibi dosdoğru olduğunu göstermektir, ispat etmektir. Bunu yapmadığın zaman diğerlerinden ya da yanlış insan diye tanımladıklarından ne farkın kalır? Ki, indi mülahazama göre bunu yapan değerlidir. Ta ki kimliği ne olursa olsun. Hem kendin emrolunduğun gibi dosdoğru olma, hem de dosdoğru olanın kimliğini öne çıkar ve ona laf et. İşte bu böyle söylüyor ama şöyle birisidir. Bu en hafif tabiriyle edepsizliktir. Bana ne, yanlışa yanlış doğruya doğru diyenin vb. ulvi eylemleri eyleyenin kimliğinden, ben onun eylemine bakarım, kişiliğini eylemiyle görürüm, senin saçma sapan yargılamalarınla ve tanımlamalarınla değil. O zaman kendin öyle olsana, öyle olanı itham edip tesirsiz bırakmaya çalışacağına. Konudan uzaklaşmayalım ama hadi buyuralım emredilen gibi olalım ve önemli bir mesele üzerinde müzakere edelim; ben milletvekillerine ve partilere hizmet etmek için mi halkedildim? Bu unsurlar için çalışmak zorunda mıyım? Bana böyle olduğuna dair tek bir tanecik yüce bir emir gösterebilir misiniz? Ya da bunu söylediğim zaman çendan bana saygı duyun ve beni tecziye etmeye yeltenmeyin yahut yeltenen olursa ona haddini aşma deyin. Hadi buyurun! İlah ya da Önder hangisi böyle bir emir vermiş? Kitapta yazılı bir emir gösterebilir misiniz buna matuf? Mesela; bir ülke de şu kadar vekil olmalıdır ve bir ülke şu kadar insan tarafından yönetilmelidir diye kutsal bir yasa mı vardır? Ya da her partiye girdiği her seçimde beytülmaldan şu kadar pay ayrılır diye kutsal bir yasa mı vardır? Veyahut bir vekil şu kadar ücreti hak etmektedir ve hak ettiği o ücreti kuruşu kuruşuna almalıdır diye kutsal bir yasa mı vardır? Ve daha nice şeyler... Ki, hadi kutsal yasayı bir anlık unutalım ve her zaman sitayişle tahattur ettiğimiz büyük üstad Nurettin Topçu’ya kulak verelim; “”Adaletin bulunduğu yerlerde, milletvekilleri ve bakanlar az maaşlı, mütevazi ve çok mesuliyetli olmalıdır. Bugün devlette en yüksek makam olan milletvekilliğini kabilse maaşsız ve ikbalsiz, şöhretsiz bir makam haline getirmek lazımdır. Onun ancak ahlaki şöhret olabilir. O makam, şöhret makamı değil, mesuliyet makamıdır.”” Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olacağız öyle mi? Bugüne kadar üstat üzerine yazılmış o kadar çok yazı okudum ki, birinde bile bu sözlerinin iktibas edildiğine şahit olmadım. Ama emrolunduğun gibi dosdoğru ol emrini mütemadiyen söyleyip durmak çok kolay değil mi, zira dilin kemiği yok. Hayır mezkur mevzulara matuf tek bir kutsal yasa varsa işte meydan buyurun gösterin, ispat edin ve beni ıskat edin, bende haddimi ve hududumu bilip öylece susup oturayım. Ki, faraza var, yine de benim sormak ve sorgulamak hakkım yok mu? Çendan bunu yapıyorum. Yanılıyorsam yanılıyorsun denilir ve olay kapanır. Yanılmıyorsam da herhangi bir izahı varsa ortaya konulur ve ikna edilirim. Çünkü ben emrolunduğum gibi dosdoğru olmuş oluyorum burada ve karşımda da emrolunduğu gibi dosdoğru olanları görmek istiyorum. Emrolunduğun gibi dosdoğru olma ama bastır arabeski topluma, zerket bünyesine narkozu ve uyuştur. Sonrada dilediğin gibi yaşa. Biri çıkıp bu böyle değildir, olamaz dedi mi de hemen tecziye yoluna git, ikna etmeyi tercih edeceğine. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol diyenlerden emrolunduğu gibi dosdoğru olacak tek bir kimse yok mu Allah, Muhammed, Kur’an ve İnsanlık aşkına? Bana masal değil hareket lazım. Bana konuşmak değil icraat lazım. Bana teorinin kendisi değil pratiği lazım. Bana laf değil iş lazım. Lazım olan yoksa, lazım olmayana da benim ihtiyacım yok. Nokta!
NASIL EMROLUNMUŞSAN ÖYLE OL...
Özgür DENİZ - 05.05.2019
Tarih: 05.05.2019
Okunma: 924
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.