CEHALET ÖLDÜRÜR...

Özgür DENİZ - 11.05.2019

Cehalet çok kötü bir şeydir. Hissedilen ama müşahhaslaştırılamayan, mücerret kalmaya mahkûm bir karanlıktır. Öyle bir karanlıktır ki, ispatı muhaldir ve mümkün kılmak için canınızı feda etmeniz icap edebilir. Cehaleti meslek sahibi olmayla da karıştırmamak gerekir ve bunu da her zaman söylemişizdir. Çünkü meslek sahibi olmak ayrıdır, aklını varoluş gayesi minvalinde (bizatihi aklının niye varolduğu ve ne olduğu yönünde) kullanmak ve aydın sorumluluğuna sahip olmak ve bu sorumluluğu bihakkın deruhte ve ifa etmek ayrıdır. Hatta kimlik ve din sahibi olmakta ayrıdır. Ben şu kimliğe yahut dine sahibim, bu yüzden akıllıyım ve aydınım diye bir şey yoktur (niye böyle söylüyorum, çünkü böyle düşünenler var toplumda maalesef, çok acı ama var ve inanın bunlar gerçekten alık ve bön tiplerdir ve bu tiplerin topluma verebildikleri hatta verebilecekleri bir gram artı değer yoktur ve bademada olmayacaktır) ki bizatihi böyle düşünmek bile cehaletin ta kendisidir. Kişioğlu bir kimliği kendi inhisarındaymış gibi algılıyor, o kimliğe istinaden her şeyin sahibi kendiymiş, kendisi ne yaparsa doğruymuş, buyurduğu her şey hakmış gibi anlıyor ve tüm kimliklerin kendi kimliğinin önünde diz çökmesini ya da kendi kimliği içinde yok olmasını buyurabiliyor mesela. Üstelik nice ulvi erdemlerden ve ahlaki niteliklerden yoksun yahut nakıs olunduğu halde. Bu da toplumsal barışı, ortak aklı ve vicdanı yok ediyor ve bir arada yaşamın temellerini dinamitliyor. Bunun arka planında da faşist emperyalist zihniyet vardır ve insanlık bu zihniyeti çökerttiğinde, bu zihniyetin savaş diline prim vermediğinde, şiddetten ve ölümden beslenen bu zihniyeti toplumun bağrından ekarte ettiğinde, barıştan ve sevgiden yana tavır koyduğunda bir arada yaşamak daha da kolaylaşacak ve insanlık derin bir nefes alacaktır, hayatımız, dünyamız ve her şey çok daha güzel olacaktır. Ama bu gerçeği hiçbir zaman kavrayamadık ve hala da kavrayabilmiş değiliz. Mesleğinizde en iyi yerde olabilirsiniz, bir kimliğe sahip olup o kimliğin şiddetli şekilde apolojisini yapabilirsiniz ama varlığı idrakte zorlanabilirsiniz. En basit bir olguyu ve o olgunun nasıl olaylaştığını ama ne şekilde olaylaşması gerektiğini, olaylaşırken nasıl bir evrim geçirdiğini anlayamayabilirsiniz. Yaşadığınız ya da mahkûm kılındığınız hayatın size layık olan hayat olup olmadığını fark edemeyebilirsiniz ve hak ettiğiniz hayata nasıl kavuşabileceğiniz hakkında hiçbir fikre sahip olmayabilirsiniz. Hatta mesleğini hangi koşullarda yapmaktasın, gerçekten hakkını vererek mi yapmaktasın, sana reva görülen imkânları, şartları ve koşulları hak ediyor musun etmiyor musun, mesleğini nasıl daha iyi yapabilirsin, hangi şartlarda ve koşullarda daha iyi yapabilirsin yahut mesleğini yaparken doyuma ulaşıyor musun, ulaşamıyorsan niyedir ve nasıl ulaşabilirsin, tüm bunlar hakkında fikir sahibi değilsindir ama dediğimiz gibi mesleğini yaparken gerçekten çok iyi yapıyorsundur. İkisi sonsuzcasına apayrı şeylerdir. Hatta makamla, şöhretle, mülkiyetle de karıştırmamak gerekir cehalet olgusunu. Cehalet böyle şeylerle ilintilendirildiği vakit daha da vahim boyutlara ulaşır. Cehalet, sonucu tahmin edilemeyecek kadar derin bir belirsizliktir. Cahilden uzak duracaksın hatta korkacak ve kaçacaksın. Cehalete prim vermeyeceksin. Cehalete yakın olduğun ve prim verdiğin vakit, cehalet tüm toplumu kuşatır ve sizi sefaletin en dip derinliklerinde yaşamaya mahkûm eder. Hiç hak etmediğiniz şekilde tiksindirici bir yaşamın kıskacına alır sizi ve cehaletin her eyleminde vicdanınız acı içinde kıvranır, beyniniz yanar ve yanar. Aslında ne kadar da böyle söylense de olmuyor. Ama yine de her şeye rağmen sükûnetini korumaktan başka yol kalmıyor cehalete karşı. Fakat bu da derin bir sabrı iktiza ediyor. Hayat acayip bir şey. Anlaşılmıyor, asla da anlaşılmayacak. Paradoksal ve acımasız bir düzeneği var hayatın. Paramparça ediyor içerisine iliştirilen hayatları. Zira hayat derken binlerce hayattan bahsediyoruz. Özünde belki de çok güzel bir şey hayat ama kalıbına yapıştırdığımız zalim damga o güzellikleri yok ediyor. İstense, istesek hayatı bir gül bahçesine dönüştürebiliriz, en güzel çiçekler en tatlı rayihalarını atmosferimize yayabilirler ama hayatı muhasara altına almış dikenler güzellikleri yok ediyorlar ve yüreğimizi kanatıyorlar. Hayatı anlamadan, çözemeden, hayat sevincini duyumsayamadan geçip gidiyoruz. Cehalet mahvediyor her şeyi, her türlü iyiliği ve güzelliği. Barışı, kardeşliği, sevgiyi, muhabbeti, paylaşmayı tedricen tüketiyor. Küçücük bir anın mutluluğunu bile duyumsayamıyoruz, yaşayamıyoruz. Hayatın kötü tarafı, cahillerin yüzdelik oranının çok yüksek olması, okumuş okumamış hiç farketmez, çünkü okuyanlar da okumayanlar da cahil olabilirler. Ki, cahilin en tehlikelisi de okumuş olanıdır. Filhakika bizde cahiliz ama bizdeki cehalet bize yapışmış bir cehalet yani çaresi olmayan ve çaresiz katlanmak zorunda kalacağımız yani kaderimiz olan cehalet. Ki, bu da üçüncü tür cehalet ve niceleri da buna mahkûm ama bu cehalet zararsız cehalettir. Diğer türlü cehaletimizi de elimizden geldiğince, aklımızın erdiğince, gücümüzün yettiğince, gönlümüzün elverdiğince okuyarak yok etmeye çalışıyoruz. Bu tür cehaletten ayrı olarak cehalet iki türlüdür. Birincisi hiç okuyup yazmamış olan, ikincisi okuyup yazsa da hiçbir şey anlamadan yaşayıp giden yani senkronize düşünemeyen, çözümleme yapamayan, tetkik ve tahkik edemeyen, önyargılarla kuşatılmış ve koşullandırılmış olan, putların önünde diz çöken ve hayatını putlara feda ederken nice hayatların da sönmesine yol açan. Soru soramayan ve sorgulayamayan, aklını ve vicdanını kullanmaktan aciz olan. Cahil kişi sekter olur, alık olur, kalıpların mahkûmudur, anlamaz ama inanır, soru sormaz ve sorgulamaz. Gördüğüne, duyduğuna inanır. Her zaman at gözlüğü takarak bakar âleme. Bu yüzden de hep aldanır, aldanmaya alıştığı için de aldatmaktan başka çıkar yol bilmez. Yani ucuz, basit, küçük yaşar. Bencilliğin buzlu sularında yüzmeye alışmıştır, alıştırmaya çalışır, zira ancak bu şekilde varolabileceğini, kazanabileceğini ve kendisi dışındakilere sözünü geçirebileceğini düşünür. Münhasıran kendisi böyle yaşasa iyi, herkesi de böyle yaşamaya zorlar. Misal; cahile karşı doğruyu söylediğinizde, hemen yanlışları geliverir gözlerinin önüne ve size hayatı cehennem etmenin yollarını arar. Oysa zerre aklı olsa ve akıllı olsa, yanlışından kurtulmak için mücadele eder, kendini düzeltir ve yeninden varolma yolunu seçer. Hz. Ali’nin sözüyle noktayı koyalım; ‘’’’cahile cahil olduğunu ispat edebilirsin ama itiraf ettiremezsin.’’’’ İşte bu söz her şeyi izah ve izhar etmektedir. Fazla söze ne hacet!

 

EKSTRA:

 

“”Mutlak ve saf bilgiyle sabit olmuştur ki, muhakkak öyledir ki, insanın bu dünyadaki en büyük savaşı kendisiyle savaşıdır. Kesinlikle böyledir ve böyle olduğu hissedilmektedir. Büyük hakikatlerden bir hakikattir bu. Bu savaştan galip çıkanın, galip çıkamayacağı tek bir savaşı yoktur. Bu yüzden insanın ne yapıp edip bu savaştan alnının akıyla çıkması için tüm kuvvetini vermesi, zamanının büyük kısmını buna hasretmesi gerekir. Çünkü buna değer. Gerçekten değer.””

 

Özgür Deniz

Tarih: 11.05.2019 Okunma: 767

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?