BÜYÜK YANILGI VE KARANLIĞIN KUYUSU...1...

Özgür DENİZ - 14.05.2019

Sevgili dostlar! Garip bir dünyanın karanlık kucağında yaşayan acayip insanlarız. Yorgunuz, mustaribiz, biçareyiz, aciziz. Büyük mikyasta küçücük noktalarız, küçük mikyasta devasa bir evren misali. Büyük acıların küçük sandallarıyız. Derinliği korkutucu, yüzeyi kaotik, varlığı çelişik yaratıklarız. Bazen ilkleri sonda, bazen sonları ilkte yaşarız. Kolayı sever, zordan kaçarız. Yalan hoş gelir, gerçeği duymak bile istemeyiz. Uzak düşler kurar, bazen düşlerimizde uzaklara düşeriz. Kendi küçük ülkemizi hep içimizde taşır, gittiğimiz yere onunla gideriz. Düşünce koşulları her zaman sıkıcı gelir bize, bu yüzden düşünmeyi pek sevmeyiz. Çünkü ağzımızın tadını, gözümüzün zevkini, yolumuzun hızını, hayatımızın hazzını bozar gibi gelir bize ve bu da iyi gelmez bize. İyi gelmediğini düşündüğümüz şeyler iyileştirecek olsa da bizi, yine de kötüyü tercih etmekte tereddüt etmeyiz. Ama tercihimizin sorumluluğunu taşıyamayacak kadar da korkağız. Hep yanılırız ama yanılgılarımız bir türlü uslandırmaz bizi ve yanıla yanıla yaşarız, doğruya ulaşamadan. Belki doğru gözümüzün önündedir ama o kadar yakın olduğu için göremeyiz, çünkü öyle bir şey olabileceğini bir türlü ummayız. Ya da doğruyu görmek istemeyiz, yalanla gelen nimetlere alıştığımız ve bırakması cehennem gibi geldiği için. Bu yüzden de bir türlü olmamız gerektiği gibi olamayız, insanlık merkezinde duramayız. Zira karışık severiz biz ve o karışık içinde fark etmeyiz fark edilecek şeyleri. İlk söylediğimiz son söylememiz gereken olsa da, bazen son söyleyeceklerimizi ilk baştan söyleyiveririz. Tek kurşunla koca bir gövdeyi düşürürüz bazen. Tek kelime de tüm konuyu özetleyiveririz. Bu sefer de öyle olacak gibi, sonda ki başa, başta ki sona düşecek gibi. İlginç bir serüven olacak gibi ama Hak şerleri hayr eyler, zannetme ki gayr eyler, Ârif ânı seyr eyler, Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler. Konu belki müphemmiş gibi geliyor olabilir ama süreç içerisinde her şey aşikâr olacaktır kuşkusuz. Bir fikirde bin fikir gizliymiş gibi, bir cümlenin bin cümleyi gerektireceği kemiyette mülahazalar serdedeceğim. Burada mühim olan olay bilimsellikten ziyade düşünselliktir. Bilimsellik dibimizden ayrılmadı, düşünsellik hayatımıza uğramadı. Ama yine de biz hep karanlıkta kaldık!

 

İnsançocukları bilime çok önem verirler ve kuşkusuz da vermeleri icap eder. Ama burada derin bir yanılgı gizlidir. Bilimsel yönde ki yeterliliğimiz, bizi düşünsel yönde de yeterli olduğumuz gibi karanlık bir vehme düşürür. Oysa böyle bir şey kabil değildir. Çünkü düşünce çok farklı bir boyuttur. Bilim ise olabildiğince farklı bir alandır, kuşkusuz hayatımızın bir parçasıdır ve öyle de olmalıdır, kalmalıdır. Böyle absürt iddialarda bulunanlar ya hiçbir şey bilmemektedirler ya da aldatabileceklerini sanmaktadırlar. İnsançocuğu yalancıdır! Günümüz aydınlarının ve sözde kültürlü insanların insanlığı aldatabileceklerine inandıkları bir sığınma alanıdır burası. Biz büyük okullarda okumuş, yükseköğrenim görmüş, muayyen payeler elde etmiş, büyük diplomalara sahip olmuş, epey malumat teraküm etmiş olan ve güya piyasa değeri olan kitaplarla hemhâl olmuş kişilerin gerçekten yeterlilik kesbetmiş ve son raddeye ulaşmış insanlar olduklarını zannederiz, onlarda kendileriyle büyük gurur duyarlar. Tabi bu meyanda, bu insanlar fikirde de derinleştiklerini ve en yüksek aşamaya vardıklarını sanırlar. Bahusus akademik alanda arz-ı endam eyleyenler böyle şeylere müpteladırlar. Çünkü böyle bir şey onlara toplum karşısında konuşma salahiyeti ve konuştuklarını da kabul ettireceklermiş gibi bir özgüven verir. İnsançocukları da böylelerine aldanmaya meyyaldirler. Elde ettikleri payeleri sonuna kadar hak ettiklerini düşünürler. Bu türler, muayyen alanlarda gerçekten ihtisaslaşmış olabilirler, doçentlik, profesörlük vb. payeler elde etmiş olabilirler, büyük bir tarihçi, fizikçi, edebiyatçı vs. olabilirler ama böyle olmaları onların düşünsel açıdan da yetkin olduklarını göstermez ama onlar kendilerini böyle göstermeyi ve karşılarındakileri susturmayı marifet zannederler. Onlar her şeyi en iyi düşünürler, en iyi bilirler ve her konuda en doğru kararı verirler. Gerçekte ise böyle bir şey kabil değildir ama onlarda bunun farkında değillerdir. Bunlar zevahirde sahip oldukları tüm mümeyyiz vasıflara rağmen, bazen bir avam kadar bile düşünebilecek yeterlilikten aciz olduklarını spontane ifşa ederler. Zamanı tanımak, çağı anlamak, büyük sorunlara pratik çözüm üretmek, mezkûr payelerden çok farklı şeylerdir bazen. Zevahirde bunlar çok bilgiç takılsalar da haddizatında koyu bir cehaletin mahkûmu olabilirler ve kendilerine bahşedilmiş payeleri de filhakika hak etmiyor olabilirler. Bilinçle, aydınlıkla, malum payeler arasında her zaman doğru orantılı bir ilişki bulunmayabilir. Bunlar bilimsel doygunluğa eriştiklerinden, fikri kifayetsizliklerinin idrakine varamazlar. İşte büyük yanılgı da burada başlar!

Tarih: 14.05.2019 Okunma: 725

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?