Halk gerçeklerden kopuktur ve bu
yüzden cahildir, yalan cehenneminde yaşamaktadır ve bu yüzden hakikatten yana
gafildir, düşünmekten nasipsizdir ve bu yüzden dar görüşlü ve bağnazdır, kendi
işinin görülmesi için her yolu mubah görmektedir ve bu yüzden vicdanına karşı
zalimdir. Bu tabakanın içine münhasıran avamı koymuyoruz, kendini aydın sanan
ama aydınlıktan yana behresiz kalanları da ekliyoruz. Halk münhasıran gündelik
maişetinin derdinde koşmaktadır ve bu dertte onu çok kötü şekilde yormaktadır.
Ki, gündelik maişetin bile temin edilemediği zamanların yolcularıyız. Hayat
zordur, kitap pahalıdır, okumak meşakkatlidir, düşünmek sancılıdır ve acıdır,
gerçekler ise tehlikelidir, öyleyse günü kurtarmaya bakmalı, televizyonla vakti
öldürmeli, yalanlarla avunup gerçeğin yanından bile geçmemeli, gazete isimli
paçavralarla bilgi eksikliğimizi gidermeli, sermayenin gücünden korkmalı ve
susup oturmalı, şeyhler ne derse tamam deyip inanmalı, putlarımıza el
sürdürmemeli, politik madrabazların ağızlarından savrulacak büyük palavralara
kulak kesilmeli, sorulardan ve sorgulardan kurtulmak için malayani ile iştigal
etmeli, sevdiklerimizin yanlışlarını sarf-ı nazar eylemeli ve suya sabuna
dokunmadan yaşayıp gitmeye bakmalıdır. İşte o zaman bizim arayıpta
bulamadığımız huzur ve mutluluk gelip bizi bulacaktır!!! Çok küçük ve basit
şeylere kafa yorup şikâyette bulunuyor ve feryadı basıyoruz. Ama o kadar önemli
şeylerle karşılaşıyoruz ki bazen, dünya umurumuzda olmuyor. Haddizatında gülünç
bir durum ama aynı zamanda acınası bir haldir bu. Hiç olmayacak şeyleri arzu
ediyoruz, çok ucuz şeylerden mutluluk duyuyoruz, başkalarının sahip olduklarına
göz koyup onlara ulaşmaya çalışıyoruz, başkalarının hak ettiklerini gücümüzü
kullanıp gasp etmeye yelteniyoruz. İnanın şu dünyada, insan olarak yapmamız
gerekenlerle yapıyor olduklarımızı listelesek ve yaptığımız listeyi aklımızla
tartıp, vicdanımızla değerlendirsek kendi kendimizden tiksinirdik, varoluşumuz
gözümüzde çirkinleşir, armağan edilen hayatla yaşadığımız hayatı kıyaslar ve
utanç içinde kalırdık. Ama insan, hiçbir zaman insan olduğunu düşünerek hareket
etmedi, bu yüzden de dünyanın en vahşi, en zalim ve en korkunç yaratığı oldu.
İnsan, insan olduğu için yapması gereken bir şeyi yapamadığında hiçbir acı
duymazken, ulaşamadığı bir dünyalık yüzünden acılar içinde kıvranabildi.
İnsanca yaşamaktan duymadığı hazzı, bir teneke parçasına sahip olmaktan, bir bez
paçavrasını üzerinde görmekten, güç sahiplerinin ancak girebildiği zevahirde
pahalı hakikatte ucuz bir mekâna girebilmekten duyabildi. İnsan; çok cahil, çok
zalim ve de çok nankördür, keza aynı zamanda esfel-i safilin derekesindedir!
İnsanın uyanması için sadece bir
üfürmesi kifayet eder haddizatında ama o üfürmeyi yapabilecek cesareti olması
gerekir. O zaman görecek ki, kalkan tozun altından ne gerçekler kendini
gösterecektir. Nice olduğu söylenip ve oldu diye farzedilerek kendisi yüzünden
insanlığa büyük acılar çektirilen şeylerin olmadığını görecektir. Aldandığı
için utanacak, aldatanları da son nefeslerine dek unutmayacak ve
affetmeyecektir. Çünkü vebal çok ağır bir yüktür! Tabi gerçeklerle yüzleşmekte
sarsılmaz bir cesaret ister ve elbette keyfin kaçması uğruna cesaret herkesin
harcı değildir. İlk etapta gerçekten insan olduğunu hatırlamak gerekir, sonra
insanlık bilincini kuşanmış olmak ve ardından derin ve sarsıcı bir şüphe
gerekir. Sonra merak, sadece merak gerekir, görünenin ardında ki görünmeyeni merak.
Tabi sonra sorması gerekir, daha sonra sorularla sorgulaması ama her şeyi
sorgulaması gerekir, sorgulanmamış tek bir şey kalmamacasına. İnanın, tertil,
tedebbür ve taakkul ile okusanız ve okuduklarınız üzerinde derinlemesine
düşünseniz, okuduklarınızı hayatla kıyaslasanız yani senkronize düşünseniz,
düşündüklerinizi anlama çabası içinde olsanız, anladıklarınızı ölçüp, biçip,
tartsanız yani analitik düşünseniz ve ulaştığınız gerçekleri bir yana, dünyayı
bir yana koysanız ve bir çözümleme yapsanız, emin olun ki kıyama kalkmamanız
için hiçbir sebep bulamazdınız. Ve inanın ki, kıyamı öteleyen din afyondan
başka bir şey değildir. Düşünsenize, dünya açıklıktan kırılan insanlarla
lebalep ama siz bir elinizde kumanda, bir eliniz çekirdeğinizde ve eliniz sürekli
kumandayı oynatıp duruyor, çekirdekte dudaklarınızı ve aklınız uyuyor ya da
uçup gitmiş, nereye konduğu belirsiz. Onurunuz çiğneniyor, görüntü var ama ses
yok, var olan görüntü de ne görüntü ama. Ve din, size hiçbir şey söylemiyor,
söylesenize bu din hangi din Tanrı aşkına? Ve içinizde ki Tanrı’nın Ruhunun
parçası olan vicdanınız ne diyor buna? İnanın o vicdanın haykırması icap ettiği
an o vicdan haykırmıyorsa, o vicdanın başka bir zaman da haykırması insanlık
adına hiçbir şey ifade etmez. Dünyanın en adi, en basit, en ucuz şeyleri için
feryat figan eden ve boş avuntular, ahmakça hayaller uğruna bir köpeğin bile
kabul etmeyeceği zilleti ve miskinliği kabul eden insan, nesi ile akılsız
yaratıklardan kendisini ayrı tutabilmektedir acaba diye sormak iktiza eder.
İnsan ne de hayırsızdır, umarsızdır, kibirlidir ve vefasızdır! Haksızlıklar
karşısında susanlar dilsiz şeytandırlar! Ve emin olun ki, haksızlıklar
karşısında susanlar, kendileri haksızlıkla karşılaştıklarında konuşacak tek bir
kimse bile bulamayacaklardır ve işte o zaman susanlar asla dilsiz şeytan olarak
telakki edilmeyeceklerdir. Zira düşeni kaldırmadıysan, düştüğünde uzanacak el
beklemeye hakkın olamaz.
Yunus Suresinin 100. Ayetinde Allah
der ki; Allah, aklını güzelce kullanmayanları rezil eder, pislik içinde
bırakır. Evet, aklını kullanmayanlar, onursuzca, rezilce, izzetsizce ve
miskince yaşamı peşinen kabullenmiş olanlardır. Çünkü onlar şüphe etmezler,
merak etmezler, düşünmezler, sormazlar ve sorgulamazlar. Kendilerinden olanların
kendilerinden olmayanlara yönelmiş zulümlerini tasdik ederler. Haksızlık karşısında
susarlar. Çünkü onlar dünyayı ve içindekileri putlaştırmışlardır, putlarının
eleştirilmesine tahammül edemezler. Onlar her şeye boyun eğerler. Haksızlık
kendilerine yönelmediği müddetçe haksızlığı haksızlık olarak görmezler. Onlar
yoksulu koruyup gözetmezler, Allah’ın mülkünde Allah’ın kulunu rızkından
ederler. Diledikleri kadar alırlar ve verirler. Onlar sağırdırlar, kördürler,
dilsizdirler ve hissizdirler. İmanlı olduklarını söylerler ama imansızmış gibi
amel ederler. Gerçeği gördüklerinde kırmızı görmüş boğaya dönerler. Yeryüzünü
fesada uğratırlar da, biz yeryüzünde düzeni sağlamak için varız derler.
İnsançocukları vallahi, billahi, tallahi cahildirler. Ama cehaletlerinin
gözlerine sokulmasından hazzetmezler. İnsançocuklarının hiçbir şey yapmalarına
gerek yoktur, münhasıran cehaleti öldürsünler ve vicdanın sesine kulak
versinler kâfidir. İnsançocuğu, amirinin kendisinden hoşnut olmasına göbek
atarda, Allah benden nasıl hoşnut olur acaba diye tek bir kere sormaz. Bir
garibin elinden tutmaz da, kirli bir eli tutmaktan imtina etmez. Yoksula
kibirlenir de, servetlinin karşısında süklüm püklüm, iki büklüm olur. Allah’ın
dediğini ikiletir de, liderinin dediğini ikiletmez. Bilmez ki, servetlinin
karşısında münhasıran servetinden dolayı eğilmek dininin yarısını götürür. Bilmez
ki, kendisini kurtaracak olan lideri değil Allah’ıdır. Nice güzel şeyleri,
çirkin şeyler uğruna feda eder. O yeter ki dünyayı kazansın, yeter ki dünya
nimetlerine kolayca kavuşsun, insanlığından birazcık kaybetse ne olur ki???
Zaman ölmüş ne ki, zekâ çürümeye terkedilmiş ne ki, uyanıklık uykuya yenilmiş
ne ki, suskunluk isyanın yerine geçmiş ne ki, hak kuvvete yenik düşmüş ne ki,
geçmişle övünülüp gelecek umursanmaz olmuş ne ki, kimlik dine tercih edilmiş ne
ki, tutsaklık esarete tercih edilmiş ne ki, şerefsizlik şerefe tercih edilmiş
ne ki, ahlaksızlık ahlaka tercih edilmiş ne ki, kul hakkı yemek vicdana,
merhamete tercih edilmiş ne ki; yeter ki insançocuğu dünya da bir mevkii
kapsın, son model teneke parçasında konforu tatsın, şatolarda, yatlarda hazzın
doruk noktasına ulaşsın, büyük bir diplomayı eline alsın. İnsançocukları neyi
neye tercih ettiklerini bilebilselerdi keşke. Neyi verip neyi aldıklarını
anlayabilselerdi keşke. Dini çok az bir pahaya sattıklarının farkında olsalardı
keşke. İnsan, maalesef, eşref-i mahlûkattan esfel-i safiline yuvarlanmıştır!
Fakat bunu hissetmek, anlamak, fark etmek çok acı olduğu için ya da zorun zoru
olduğu için, keyfimiz yerindedir ve yerinde olan keyfimizle yaşayıp
gitmekteyizdir. Allah akıl fikir versin de üzerimize pislik değil rahmet yağsın
ve biz güzel olalım, hayatlarımız güzel olsun, dünya güzelleşsin ve her şey çok
güzel olsun!