Her insan
doğup- büyüdüğü memlekete bir aidiyet duyar, memleketini sever, onunla iftihar
eder… Sandıklılılar da öyle… Fakat “Sandıklılı olmak” diye bişey de var!
“Sandıklılı olmak” bir deyim! Türkçeye, Türk-İslam dünyasına ve evrene hediye ettiğimiz bir deyim!
“Sandıklılı
olmak” deyimini ilk defa yarım asır kadar önce, İstanbul'da talebeyken, rahmetli dayılarımdan işitmiştim.
"Sandıklılı olmak" Türk ve
İslam kültürüyle yoğrulmakla birlikte cihanşümul olmanın adı…
Derin tarihî
köklere sahip olmanın, o köklerden kopmamanın adı…
O köklerden kuvvet
alarak çıkan dalların cihanı kuşatmasının, evreni kapsamasının adı…
Derin
örf-adet ve geleneklere bağlı olmanın, onları yaşatmanın, onlarla yaşamanın
adı…
Aynı zamanda,
bu örf ve âdetlerin moderniteyle hemahenk olabilmesinin ve modern
yaşayabilmenin adı…
Aslında, bu
manâda, Sandıklı, bütün ilçelerimizin temsilidir. Bütün ilçelerimiz Sandıklı’dır.
Biz Sandıklılı olmakla iftihar ettiğimiz kadar, İzmirli olmakla, İzmir'de yaşamakla da iftihar ediyoruz.
İzmir büyük bir şehir. O büyük şehrin kültürüne katkıda bulunduğumuz gibi, o şehrin kültüründen renkleri benimseyip daha zengin bir kültür yaratıyoruz. O zengin kültürün içinde, aynı zamanda o kültürün bir parçası olarak yaşamaktan haz duyuyor, iftihar ediyoruz.
Tabii ki biz aynı zamanda, Türk kültürünün bir parçasıyız. Ona da hem katkıda bulunuyor hem de onun geniş renk yelpazesinin her tonunu benimseyerek, onun içinde yaşamanın mutluluğunu tadıyoruz. Seviyoruz o derin, geniş ve köklü kültürün içinde yaşamayı onun bir parçası olmayı...
Belçika'da, Fransa'da, Almanya'da, Amerika'da, Avustralya'da, Çin'de ve dünyanın her yerinde heşerilerimiz, soydaşlarımız var. Buradaki kültürü oralarda yaşatırken, oraların kültürüne katkıda bulunurken, bulundukları yerin kültürüne de uyum sağlıyor, o kültürün en azından bir bölümünü benimsiyorlar. Oralarda yaşamaktan mutlular. Mutlu olmasalar durmazlardı. Böylece, Sandıklılı olmak küresel bir kültürün de parçası olmak demek. ama asla sandıklılı olduğumuzu aklımızdan çıkarmadan!
Orta Doğu
Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı olan hemşerimiz Profesör Ahmet İnam'ın "Sandklılı Olmak" başlıklı bir yazısı var.
Ahmet
İnam’la özgün ve özgür bir düşünür olduğu için, ülkenin ve insanlığın “yüzakı”
bir âlim olduğu için iftihar ediyoruz. Bu “gönül insanı”nın, “Sandıklılı
olmak” başlıklı, kesilip duvara asılacak tarihî makalesinden bir bölümü
aşağıya alıyorum:
“SANDIKLILI OLMAK
… Ben Sandıklılı olmadan Türk olamam, Türkiyeli
olamam, Avrupalı olamam, Dünyalı olamam. Ben Sandıklılıyım ve benim eğer bir
farklılığım varsa, bu topraklarda doğmuş olmamdan gelen farklılığımdır. Yerel
problemlerimizi çözmeden, mevzii olmanın şuuruna varmadan umumi olabilmenin,
dünya vatandaşı olabilmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Benim gönül felsefem
biraz buradan kaynaklanan bir şeydir.
Ben hep Sandıklılı olduğumu, Türk olduğumu hiçbir
zaman unutmadım. Dolayısıyla, dünyanın neresine giderseniz gidin,
Afrika'da da hizmet edebilirsiniz, Avustralya'da da ama buralara borcumuz
olduğunu unutmayın. Biz hep borçlu doğuyoruz, alacaklı doğmuyoruz. Bizim en
büyük aldanmamız budur: Kendini alacaklı sanmak!
İnsanlık adına en büyük ayıp, olabileceği kadar
olamamak, yapabileceği kadar yapamamaktır. Bence tembeller ahlaksızdır,
kötümserler de ahlaksızdır. 'Dünya batıyor, bittik, mahvolduk Türkiye'nin sonu
yok' gibi. Hayata hep böyle kötümser tabloyla bakmanın ahlaksız olan yanı nedir
biliyor musunuz? Olabileceğimizi olmamaktır, bu topluma verebileceğimizi
verememektir.
… İnsanlara bir şeyler verebileceksem, onları vermekle
yükümlüyüm, borçluyuz, biz bu topraklara, atalarımıza, elbette bir Sandıklılı
olarak da Sandıklımıza çok borcumuz var.
… Ben küçükken, annem, halam bizi mevlide götürürdü.
Orada Yunus'tan ilahiler okunurdu. Bu Yunus ne müthiş bir adam, ne mutlu bize
ki, bu topraklarda Yunus var, Yunus'u unutup, uyanık bir işadamı olmaya
kalkmak ve kendini bir Teksaslı sanmak! Hâlbuki sen Sandıklılısın ve Yunus bu
topraklarda yaşamıştır.”
(https://www.timeturk.com/tr/makale/ahmet-inam/sandiklili-olmak.html