BÜYÜK YANILGI VE KARANLIĞIN KUYUSU...9...

Özgür DENİZ - 22.05.2019

Güç, her zaman dikkat çekici ve kabul ettiricidir. Tabi kahir ekseriyetle acziyet içerisinde olanlara karşı geçerlidir bu durum. Bu yüzden de güçlü olanlar kendi ürettiklerini daima kabul ettirmek, dışarıyı etkilemek ve herkesi kendilerine benzetmek isterler. Aynı zamanda da kendilerinin dışındakileri her zaman küçümserler ve zaman içerisinde küçümsenenler bunu spontane ittihaz ederler. Bu haddizatında iflah etmeyen bir hastalıktır. Kendi küçüklüğünü kabul edenler, kendilerini küçültenlere karşı aşağılık kompleksi içerisinde olurlar ve onları taklit etmeye tevessül ederler hatta bunu bir zorunluluk olarak algılarlar. Tabi bu taklit kahir ekseriyetle maddi tezahürlerde baş gösterir. Nihayetinde ise, kendilerini unutup başkaları olanlar oldukları başkalarıyla gurur duymaya başlarlar. Bir insan, kompradorun sahip olduğu kibre sahip olmakla övünür de, kendi tevazuunu kaybetmekle gurur duyar. Bu paradoks bahusus emperyalistler ve emekçiler arasında tezahür eden psikolojik bir durumdur. Sömürülen insan, hem sömürücü tarafından azarlanır, hakarete uğrar, hem de sömürenin hareketleriyle insanlığı ezilir ama buna rağmen gider yine onun insafına iltica eder. Bitevi kendini öven ve ürettikleriyle gurur duyan emperyalist sömürgen, kendi dışındakileri aşağılayarak, ezerek ve onların onurlarını çiğneyerek, özbenliklerini tarumar eder, iradelerini kırar ve onları kendi gözlerinde bile küçültür. Bu şekilde küçülen insan artık büyük olabileceğine asla inanmaz ve kendinden üstün gördüğü sömürgeni alt edebileceğini düşünemez. Sömürülen, kendisini küçülten sömürgenin kendisine yönelteceği aşağılık tavırlardan kurtulmak için artık ona sığınır ve onu tüm yönleriyle taklit etmeye başlar. Sömürgen neyi severse onur sever, neyden hoşnut olursa onu yapmaya başlar. Zira onun gözünde sömürgenin yaptığı her şey yüce bir zevkin ürünü ve ideal bir karakterin tezahürüdür. Bu sebeplerden dolayı da onu beğenmek, ona sempati duymak ve benzemek büyümenin ve yücelmenin yegâne yoludur.  Aksi durum utanılası bir durumdur ve merkezin dışına itilmenin, hakir görülmenin haklı bir sebebidir. Kendini tanımayan, kendini bilmeyen ve kendi gücüne inanmayan insan, her zaman yenilmeye, ezilmeye, sömürülmeye mahkûmdur!

 

İnsançocuğunun kendini tanıması ve bilmesi ona en önemli ayrıcalığı bahşeder, o da özbilincine sahip olmaktır. Böyle bir ayrıcalığa sahip olmak demek, insanın hangi yerde durduğunu, hangi insanlığa ait olduğunu, hangi değerlerle varolabileceğini, kavgasının niçin ve kime karşı olduğunu ve nereden beslendiğini, nerede durması gerektiğini, niçin ve kim için yaşaması gerektiğini bilmesi demektir. Böyle bir özbilincin varacağı yer, varoluş bilincidir ki, insanı Tanrı varlığının katına yükseltir ve insanlığının farkında olmasını sağlar. Bu şekilde kendisini tüm boyutlarıyla tanıyan insançocuğu, tanıdığı kendine sıcaklık besler, sevgi duyar ve artık hiçbir maddi değere kendi varlığını değişmez. Çünkü kendi varlığını, maddi varlıklara peşkeş çeken insan alçalmıştır ve alçaktır. Artık, kendi varlığının bilincine ermiş insan, insanlığını pazarlık konusu yaptırmaz ve haraç mezat satmaz, sattırmaz. Çünkü önemli olan kendisidir ve kendisi dışında ki her şey kendisine hizmet ettiği oranda değerlidir. Zira o özne olduğunun bilincine ermiştir ve özne oluşunun değerini idrak etmiştir. Ki, tabiatta ki her şey de ona hizmet için var değil midir zaten? Öyleyse nesnelere kendisini feda edemez ve nesneleşmiş insan görünümlü yaratıklara kulluk yapamaz. Artık budan böyle tüm varlıksal boyutlarda tedricen bilinç sahibi olmaya başlar. Bireysel bilinç, toplumsal bilinç, sınıfsal bilinç ve politik bilinç kendini göstermeye başlar kendini tanıyan insanda. Böyle bir insanı yenebilecek hiçbir güç yoktur artık. Böyle bir insan için bundan böyle artık her şey çok güzel olacaktır ve dünya onun için cennet misali bir ev halini alacaktır. Kendini yenmiş olan insan, kendisine savaş açmış tüm güçleri yenmeye muktedirdir ve artık o talihini değiştirmeye kadirdir. Artık o kendini aldatanları bilmektedir, nasıl aldatıldığını görmektedir, büyük yalanların nasıl söylendiğini fark etmektedir. Çünkü o, ilahi özelliklerinin farkına varmıştır ve sahip olduğu bu özellikler sayesinde önce kendi yolunu ve yönünü değiştirmeye, sonra da tarihin akışını değiştirmeye güç yetirebilir. Böyle bir insan, sünger değil katalizördür artık. İşte bizim aradığımız ve özlemini çektiğimiz insan türü budur! Kula kulluk etmeyen, zulüm bizdense ben bizden değilim diyen, kaderinin iplerini kendi eline alan, insana sadece insan olduğu için değer veren, insan olmayanın kimliğine aldanmayan, haksızlık karşısında susmayan, susturulmaya çalışıldığı zaman sadece kendi iradesinin ortaya konabileceği yerlerde özgür iradesini ortaya koyarak kendisini tanımayanlara ve kendisine değer vermeyenlere işte ben varım ve buradayım diyen insan türü budur!

 

Türkü tadında, şiir gibi yaşamak isterken delice, bir anda ölümü özler misin? Çiçek çiçek açmak isterken kırlarda, yıldızlar dolarken koynuna geceleri, bembeyaz karlarla karışırken bembeyaz düşlerin ve uzak düşler kurarken gözlerini tavana dikmiş halde, ölümü özler misin ansızın? Tohumlar ekerken toprağa, olgunlaşırken başaklar, kuşlar uçuşurken gökyüzünde ve ay doğarken yüzüne, özler misin ölümü aklında bile yokken ve gözlerin gülüyorken? Özlüyorsun işte… Hayat böyle bir şey… Hayali böyle bir şey hayatın… Hayal kurun insançocukları, hayaliniz yoksa kupkurusunuz ve kurumuş bir hayatın yolcususunuz ve yaşamadan kustuğunuz ölüm olur o zaman ve kustuğunuz ölümden yaşamı doğururlar, yaşamayı bırakın varolmaya bile hakkı olmayanlar. Ne isteyeceğiniz bir şey olur, ne uğruna kavga vereceğiniz yarınlarınız. Çünkü insan hayal kurdukça varolur, kurduğu hayalleriyle yaşar ve kavganın itici gücüdür kurduğu hayali insanın. Sizlere hep kötü şeyler verenlerin mi bir şeyler vereceğini düşünürsünüz yoksa her şey güzel olsun diye umut verenlerin mi bir şeyler vereceğini düşünürsünüz? Ve hayallerdir ki güzel ve aydınlık yarınları doğururlar. İnsanca yaşamayı, sevmeyi, gülmeyi, eğlenmeyi, neşe ve sevinç içinde vals etmeyi doğururlar. İlk önce hayallerinizi çaldılar sizin ve yaşamınızı sonra! Ne güzeldir özgürce gülmek değil mi? Ne güzeldir el ele kardeşe yaşamak ve doğada ki tüm duyguların gönlüne akıvermesi ne güzeldir değil mi? Ya barış türkülerini terennüm etmek ve halkların çoğaldıklarını görmek ne güzeldir değil mi? Ve ne güzeldir değil mi, gasp etmeden, tekelleştirmeden paylaşarak yaşamak ve güçlenmek paylaşarak. Yaşamak mümkün müdür ve mümkün müdür ölümü özlememek hayalin yoksa? Hayat, hayali olanı karanlıkta bırakmaz! Faşist emperyalizm bizim hayallerimiz çaldı ve artık ondan hayallerimizi geri almak zorundayız. Çünkü yaşamak istiyoruz ve yaşamak zorundayız, hayalsiz yaşanır mı? Geçelim! İnsançocuğuna onurlu yaşamı bahşedecek iki türlü bilinç vardır. Biri özbenliğinden doğan bireysel bilinç, diğeri de yaşatmak uğruna yaşamak istediği ve kendisini kutsal kavgaya götüren toplumsal bilinç. Bilinçlerinizle hayallerinizi kucaklaştırın insançocukları! Bireysel varlığımızın ve haklı ve onurlu halk olarak varoluşumuzun düşmanları, bizden bireysel ve toplumsal bilincimizi çalıp, bilinçlerimizin yerine bizlere cehaleti, yokluğu, zilleti, miskinliği verenlerdir. Allah’ın mülküne ipotek koyup, Allah’ın kullarına Allah’ın mülkünde yaşamayı zehir edenlerdir. Ve bizden yaşamı çalıp bize ölümü veren ne varsa, bizim bilinçlerimizi çalmaktadır ve bize düşmandır. Tarihin akışını ve insanlığın makûs talihini değiştiren herkesin sahip olduğu ortak ve en yüce değerdir sahip olduğumuz bilinçlerimiz. Artık savaşlar ilk önce bilinçlere karşı veriliyor ve önce bilincin kuşatılıyor, bilincin tutsak olduğu zaman, gövdenin özgür olması mümkün müdür? Bilinçleriniz hayallerinizi besler, hayallerinizi bilinçleriniz gerçekleştirir!

Tarih: 22.05.2019 Okunma: 710

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?