BÜYÜK YANILGI VE KARANLIĞIN KUYUSU...13...

Özgür DENİZ - 28.05.2019

Sözün önemli olduğu kadar hatta daha ziyadesiyle uygulama önemlidir. Bazı insanlar vardır ki fasılasız konuşurlar ama eylemden mahrumdurlar, bizler onlar için; bol bol konuşuyor başka da bir halt bildiği yok deriz, niye? Çünkü konuştuklarını yaptıklarını görmek isteriz, o muhteşem teorilerini pratikte görmeyi arzularız, göremeyince de konuşmaları bize iğreti gelmeye başlar ve tiksiniriz her zaman aynı şeyleri müşahede etmekten. Zira konuşmaktan başka bir halt bildiği yoktur, konuştukları da hep yalandır, çünkü konuştuklarını uyguladığı zaman kaybedecektir. Ama ne gariptir ki bizlerde o yalanları yutmaya çok teşneyizdir. Çünkü insanın karakterini ortaya çıkaran eylemidir ve eylemidir ki, insanı insan yapar ve eylemidir ki yine, insanı değiştirir ve değişimin katalizörü yapar. Eylem için de muayyen ölçütler iktiza eder. Gözleriniz vardır bakması ve görmesi icap eder, aklınız vardır düşünmesi, kalbiniz vardır hissetmesi icap eder, bireysel ve toplumsal bilincinizin oluşmuş olması icap eder. Bakmadığınız ve görmediğiniz zaman isabetli kararlar veremezsiniz ya da ne hakkında nasıl ve niçin karar vereceğinizi bilemezsiniz, bireysel ve toplumsal bilinçten mahrumsanız da bildiğiniz şeyi ne şekilde eyleme dökeceğinizi anlayamazsınız, gördüklerinizi, duyduklarınızı algılayamazsınız ve hayatın çemberinin nasıl döndüğünü idrak edemezsiniz, teorinizin olup pratiğinizin olmaması da sizi pasif, etkisiz kılar ve inandırıcılığınız kaybolur. Zira insan konuşan bir varlıktır ama konuştuklarını, söylediklerini yapmadığı zaman bir hiçtir. Peygamberler, eylemleriyle bedeviyi medeni yaptılar, karanlıktan aydınlığa eriştirdiler insanları ve insanlığın mutlak güvenini kazandılar. Fakat münhasıran konuşmuş olup, konuştuklarıyla mütenasip yaşamamış olsalardı şayet insanlığı etkileyip dönüşümü gerçekleştirebilirler miydi? Kalplere hükmedebilirler miydi, akılları ikna edebilirler miydi? Tarihin akışını değiştirebilirler miydi? Hayır, hiçbirisini yapamazlardı. Çünkü insan eylemek için varoldu ve hayat eylemin diğer adıdır haddizatında! Siz, bitevi herhangi bir olgudan bahsedip dursanız, o olguyu göklere çıkarsanız, yüceltseniz ve her zaman insanlığın huzuruna çıkıp izah ve izhar eyleseniz ama o olguyu olaylaştırmak konusunda hiçbir şey yapmasanız, insanlık ne düşünür sizin hakkınızda? Ve insanlığın düşüncesi hakkında, insanlık mı suçludur yoksa söylediğini yapmayan, olguyu olaylaştırmayan ve zerre güven telkin etmeyen siz mi? Bana güzel sözler söyleme, güzel eylemler ortaya koy bebeğim! Çünkü seni sevebilmem ve sana saygı duyabilmem için sözlerine değil eylemlerine ihtiyacım var. Mütemadiyen olgulardan bahsetmene değil, o olguları bihakkın olaylaştırmana ihtiyacım var. Aksi takdirde benim nazarımda bir hiç olursun bebeğim! Ki, bir hiç oldun da, hem de çoktaaan. Bendeniz insanım ve özgürüm ve kader çizgimi kendim çizerim, önüne ne konulursa yiyen, kulağına ne ulaşırsa inanan, gözleri neyi görürse işte bu diyen biri değilim. Duygularımla hareket ederim ama bir aklımın olduğunu da bilirim ve kaderimden sorumlu olduğumu da asla unutmam!

 

Hayatın içini, yaşanılanları, insanları, olguları ve olaylaşma süreçlerini, kalabalıktan ve kalabalıkların gürültüsünden sıyrılarak, şöyle geriden, hayatın kıyısından, mutlak şekilde kendinizle baş başa kalarak, beyninizi içindeki klişelerden ve içine boşaltılmış çöplerden tamamen arındırmış olarak ve tüm duygularınızı bir yana bırakarak temaşa edin bi lütfen, olabildiğince doğallıkla ve nesnel temellerde. Ki, bunu çok kere yapmalısınız naçizane fikrimce, zira olan bitenleri daha berrak şekilde görmenizi sağlar ve nesnel çözümlemeler yapabilmenizin ve her şeyi olabildiğince net görebilmenizin yolunu açar. Keza bireysel kaderinizin istikametini belirlemede ve toplumsal kadere dokunuşlarda bulunmada da kuşkusuz büyük etkisi vardır bu deneyimin. Böyle bir temaşa sonucunda müşahede edeceğiniz ne olur? İnsan olduklarını düşündüğümüz bazılarının (yazarların, çizerlerin, politikacıların, sözde din adamlarının vb.), sizlere bir şeyler söylediklerini, anlattıklarını, sizleri bir yerlere götürmeye çalıştıklarını, sizleri etkilemeye çabaladıklarını ve istediklerini yapabildikleri ölçüde dünya nimetlerinden daha çok şey kazanmayı arzuladıklarını (çünkü her şeyi bunun için yaparlar), birileri uğruna olguları tersyüz ettiklerini ve mahiyetine mütenasip olaylaşmalarının önüne geçtiklerini, yazanların hakikati yazmamak için bin dereden su getirdiklerini, konuşanların hakikati konuşmamak için sözü laf kalabalığında boğduklarını müşahede edersiniz değil mi? Tabi algılarınız açıksa, aklınız sizdeyse, bilinciniz oluşmuşsa, kalbiniz hala hissedebiliyorsa. Ve işin garibi kaybedenler hep garipler olurlar ve sizler de kaybedenleri suçlar, kaybettirenleri haklı bulursunuz. Dinlersiniz, okursunuz ve hiçbir şey anlayamazsınız, zaten anlamanız da istenmez. Niye böyle yaparlar? Oysa öyle kallavi laflar ederler ki, kendilerini öyle büyük görürler ki sizler ufacıksınızdır yanlarında. Kendileri babadırlar, sizler çocuksunuzdur ve bu yüzden hesapsız, umarsız, kayıtsız, şartsız inanacağınızı düşünürler ve inanmanızı da isterler. Ama kendileri yapmaları gerekenleri asla yapmazlar. Oysa filhakika her biri de sizlerin içinizden çıkmışlar, toplum tarlasından doğmuşlardır değil mi? Aynen öyledir ama vardıkları yerde sizleri unutmuşlardır, kendilerini sizlerin ve toplumun üzerinde konumlandırmışlar ve zamanla sizlere ve topluma yabancılaşmışlardır ve nihayetinde mevzubahis ettiğimiz resim ortaya çıkmıştır. Sizleri aldatıyorlar, gerçekleri yazamadıkları ya da yazmak istemedikleri için yalanları gerçekmiş gibi anlatıp vakit öldürüyorlar, öyle boş laflarla öyle hoş konuşuyorlar ki nefislerinizi okşuyorlar ve kasalarını dolduruyorlar ve sizlerde yutuyorsunuz yalanla soslanmış dolmaları. Karnınızın ağrıyacağını, beyin damarlarınızın tıkanacağını, vicdanınızın kuruyacağını hiç düşünmüyorsunuz. Sizlerden hakikatleri öyle ustaca gizliyorlar ki, siz fark etmeden yutuyorsunuz neyi yuttuğunuzu bilmeden. Fazla duygusal olmayın, sizin bir de aklınız var unutmayın!

Tarih: 28.05.2019 Okunma: 749

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?