Ey insançocukları! Düşünce
sistemlerine hangi saikle temayül gösteriyorsunuz ya da hangi olguya ve olaya
bakarak temayül göstermeliyiz? İdeolojik kalıba mı bakmalıyız mesela? Ya da
kavmi, dini yahut cemaatsel, mezhebi kimliğe mi bakmalıyız? Yahut kişiye mi
bakmalıyız? Düşünce sisteminin paradigmasına ve argümanlarına mı bakmalıyız?
Bizden olup olmadığına mı bakmalıyız acaba? Yoksa bize matuf attığı hamaset
yüklü nutuklara mı bakmalıyız? Bitevi bahsettiği ama münhasıran mücerret
boyutta kalan erdemlere mi bakmalıyız ki? Veyahut ahlaki üretimine, adalet
sunumuna, iyilik getirip getirmediğine, söylemlerini eyleme geçirip
geçirmediğine, hülasa olarak takva yüklü insanlık boyutuna mı bakmalıyız? İşte
bu soru ve sorgulamalarımızın pozitif ya da negatif neticesi bizi ya
eşekleştirecektir ya da insan gibi yaşamak irademizi ortaya koymamıza yol
verecektir. Devasa yeryüzü cehennemine fırlatılmışız ve mutlak anlamda tek
başımıza yaşıyormuşuz gibiyiz. Neye ihtiyacımız var bizim? Canlıyız ve yaşam
sahibiyiz değil mi? Hiçbir kimseyle bitişik doğmamışız, hiçbir kimse için de
doğmamışız. Bir beynimiz var, bir kalbimiz var, bir midemiz var ve hepsini
sarıp sarmalayan bir gövdemiz var değil mi? Hepsinin besine ihtiyacı var değil
mi? Bilgi, sevgi, ekmek, güvenlik vs. İdeoloji ile beslenebilir miyiz? Çok
kallavi olduğuna inandığımız, konuşurken yüksek perdeden konuşan, muhteşem
teorik temeli olan efsane mahiyete malik ideolojimiz var diyelim, beynimizi,
kalbimizi, midemizi doyurur mu, gövdemizi korur mu? Bizler ideolojilerle mi
yatıp kalkıyor, yiyip içiyor, giyip geziniyoruz, hayatımızın her anında
ideolojilerimizle mi yaşıyoruz? Siz bir lokantaya gittiğiniz de ideolojinizi
soran oldu mu hiç ya da siz ideolojisini sorarak mı gittiniz gittiğiniz herhangi
bir lokantaya? Müntesibi olmakla övündüğümüz, onur duyduğumuz, nüfus kâğıdımızda
yazılı olan dini, kavmi kimliğin sahibi olmak ya da bir cemaatin, mezhebin
müntesibi olmak ve her yerde bunlardan dolayı göğsümüzü kabartarak gezmek
beynimizi, kalbimizi, midemizi doyur mu, gövdemizi korur mu? Bizler
kimliklerimizle mi yatıp kalkıyoruz, kimlerimizle mi hesap vereceğiz? Yani
kimliğimize, dinimize, cemaatimize, mezhebimize bakılarak haydi geç sen sorumlu
değildin ve suçsuzsun denilecek mi? Herhangi bir kişinin bu dünyada gerçekten
sizler için yaşayıp, tüm mevcudiyetini sizlere feda edeceğini düşünüyor
musunuz? Hissederek yaşadığımız ve hiçbir zaman da böylesi bir şeye şahit
olmadığımız bir âlemde bu kabil midir? Böyle biri vardır da bizim gözümüze mi
görünmemektedir, hayâ mı etmektedir görünmekten? Ya da o kişi gerçekten bizim
beynimizi, kalbimizi, midemizi doyurur, gövdemizi korur mu? Bizler kişilerle mi
yatıp kalkıyoruz? Çıkarı için değerlerini feda etmeyen tek bir kişi var mı şu
âlemde? Değerlerini çıkarlarına feda eden seni feda etmekten imtina eder mi? Paradigmalar
ve o paradigmalar istikametinde ortaya konan argümanlar bizi yedirir, içirir,
doyurur, korur mu? Mücerret şeyler müşahhas olana ne fayda sunabilir? Bizden
diye birilerinin tiksinçliklerine ya da bizleri umursamamalarına, yok
saymalarına, bizim yaşamlarımızı kolaylaştırmaktansa zorlaştırmalarına eyvallah
edebilir miyiz ve onu başımıza taç edebilir miyiz? Nutukların aç karınları
doyurduğu yahut aç bırakmadığı tek bir insan topluluğu gösterebilir misiniz?
Nutuklar, eşekleştirme stratejileridir. Nutuklar, alay etme, dalga geçme, kafa
bulma seanslarıdır. Sofraya oturduğumuz zaman nutuk çekilsin istemiyoruz değil
mi, önümüze ekmek konsun istiyoruz. Bizleri münhasıran mücerret boyutta kalan
erdemler de yedirmez, içirmez, doyurmaz, korumaz. O erdemlerin
müşahhaslaştırılması iktiza eder yani eyleme kaynaklık teşkil etmesi ve eylemde
görünürlük kazanması. Ahlak yoksa, adalet yoksa, iyilik yoksa, hülasa insanlık
yoksa mezkur şeylerin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur, olması da kabil
değildir. Bizler ahlaka, adalete, iyiliğe bakacağız, başka da yol yoktur. Ama
karanlıktan kendimizi kurtarmamız aydınlığa çıkmamız icap eder ilk önce. Bunun
içinde zihinlerimizde keskin bir devrim yapmamız ve bu devrimi sürekli kılmamız
önkoşuldur!
BÜYÜK YANILGI VE KARANLIĞIN KUYUSU...30...
Özgür DENİZ - 07.07.2019
Tarih: 07.07.2019
Okunma: 806
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.