Geçmişten geleceğe Anamur

Hüseyin ŞİNASİ - 13.07.2019

 

 

              

 

Türkiye ders kitapları, Anadolu’nun Türkleşmesini 1071 Malazgirt Zaferi ve sonrasına bağlar. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diyogenes arasında, 26 Ağustos 1071’de, Muş’un Malazgirt Ovasında meydana gelen n savaşı Sultan Alparslan’ın ordusu kazanır. Anadolu’nun kapısı Türklere bu zafer ile açılmış ve Türkleşmiştir, denir. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar ve kazılar göstermiştir ki; Türklerin Anadolu’daki varlığı çok daha eski tarihlere dayanmaktadır. Bazı tarihçi ve bilim adamlarına göre Türklerin Anadolu’daki varlığı 5-10 bin yıl öncesine kadar gider.

 

Türkiye’nin çeşitli kentlerinde bulunan mağara, kaya mezarları ve antik kentlerde yapılan kazılarda elde edilen, resim, kabartma, yazı ve aletler ile Orta Asya’da tespit edilen veriler birbirinin benzeridir.  

 

Her milletin kendine has özellikleri vardır. Türklerin de göç ettikleri yerlerde devlet kurma, ileri medeniyetler kurma gibi bir özellikleri bulunmaktadır. Orta Asya’da yaşayan kavimler, tarihin çeşitli dönemlerinde, değişik nedenlerle, büyük kitleler halinde dünyanın dört bir tarafına dağılmış, gittikleri topraklarda büyük medeniyetler ve devletler kurmuşlardır.

 

Elde edilen yazılı kaynaklara göre günümüze kadar tarihte Türk adı ile kurulmuş, 16 devlet veya imparatorluk mevcuttur. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunda yıldızlar ile ifade edilmiştir. Tarihin her döneminde bir bakıyorsunuz, Türkler birçok devletin veya imparatorluğun temelini atmış, kurucusu olmuş, dünyaya hâkim olmuş. Bir de bakıyorsunuz, büyük bir heyecan ve emekle kurduğu devleti elinde tutamamış, dağılıp gitmişler.

 

26 Ağustos1071 Malazgirt Zaferi Türklerin Anadolu’ya son kez ve bir daha çıkmamak üzere girişinin parolasıdır. Bu tarihten  sonra uçsuz bucaksız Anadolu toprakları Türklerin ana yurdu, baba ocağıdır. Konar göçer Türk boyları başlarında ak tolgalı beyleri, ak sakallı dedeleri, babaları, ataları, koca anaları olmak üzere yeni bir ruh ve heyecan ile yola çıkmış, hep ileri, ileri doğru gitmiş. Doğuya, batıya, güneye, kuzeye doğru yüzyıllar süren bu göçler Anadolu yaylalarında, kışlaklarında son bulmuş. Fakat onlardan önce aynı topraklara Horasan erenleri, Alpler, alperenler, gazi dervişler, bacılar gelip bu kutlu yürüyüşün öncüleri, önderleri olmuşlar. Yurdunu milletini düşman işgalinden korumak için uğrunda savaşmış, canını, kanını dökmüş bu toprakları vatanlaştırmıştır.

 

 

Orta Asya bozkırlarından kalkıp gelmiş yerleşmiş göç kervanları konup, göçtüğü toprakların, dağına taşına, ovasına adını bir nakış gibi işlemiş, adını vermiş. Eski yurtlarına benzer köyler, kentler kurmuşlar.

 

Çevremize bakıyoruz, yaşadığımız şehirlerin, kasabaların, köylerin, dağların, taşların, ovaların, nehirlerin isminin ayrı bir anlamı ve bir hatırası vardır. Derelerin, ırmak ve nehirlerin rengine bakıp Göksu, Yeşilırmak, Kızılırmak demişler. Seyhun, Ceyhun nehirlerine benzetmiş iye Seyhan, Ceyhan demişler. Göktürk Devletinin başkenti Kara Balgasun’a izafen Balkusan demişler. Meşhur Barcın da öyle. Başyayla, Kazancı, Taşkent, Gülnar aynı şekilde.

 

Orta Asya’da yaşayan Türklerin bir bölümünü meydana getiren Oğuzlar, 24 boy, yüzlerce aşiret ve obalardan meydana geliyor. 1071 Malazgirt Savaşı öncesi ve sonrasında Anadolu’ya gelip yerleşen köyler, kentler kuran Oğuz boylarının, varoluş mücadelesi çok zor ve çilelidir. Oğuz boylarının bir bölümü Hazar Denizinin kuzeyinden, Kafkaslardan, hatta Balkanlardan diğer bir bölümü de Hazar Denizinin güneyinden İran üzerinden Anadolu’ya yerleşmiş. Bu dönem Bizans’ın zayıflamaya başladığı dönemlerdir.

 

Taşeli platosunda Yörük, Türkmen, Oğuz boylarının varlığı 6-7. yüzyıllarına kadar uzanıyor. Anayurttan Anadolu’ya ulaşıncaya kadar İran topraklarında, Kafkaslarda, Azerbaycan’da, Rusya’da, Doğu Avrupa’da, Irak’ta, Suriye’de, hatta Mısır’da konaklamak, yaşamak zorunda kalmışlar. Yaşadıkları ülkelerin efendisi, sahibi olmuşlar. Ancak onların dillerinden, dinlerinden, kültürlerinden etkilenmiş, benlilerini kaybetmişler. Ama Arap orduları ve acımasız komutanları ile amansız savaşlar vermişler. Araplar orduları Türklerden ele geçirdikleri yerlerde katliamlar, yağmalar yapmış. Bu durumu kabul etmeyen bazı Türk boyları Hıristiyanlığa, Museviliğe geçmiş. Ne zaman Araplar Türklere dostça yaklaşmaya başlamışsa o tarihten toplu olarak Müslümanlığı seçmişler. Bu etkileşmeler sonucu Türklüklerini unutan, Ruslaşan, Bulgarlaşan, Acemleşen, Araplaşan, Kürtleşenler aşiretler, boylar olmuş.  

 

 

12-13 yüzyıldan itibaren Karaman, Taşeli, İçel diye anılan bölgeye gelip yerleşen Yörük ve Türkmenler, Avşarlar, Varsaklar, Yıvalar, İğdirler bir süre Doğu Anadolu’da, Suriye Halep, Şam dolaylarında yaşarlar. Sonra Urfa, Adıyaman, Malatya, Mardin, Diyarbakır, Sivas yöresine yerleşirler.

 

Yörük ve Türkmenlerde göçebe hayatından yerleşik hayata geçmek için arayış devam ederken bazı boylar ve aşiretler, başlarında beyleri ve ataları olmak üzere Toroslara, Taşeliye, Karaman diyarına gelip, yerli arazi sahiplerinden sürüleri için otlaklar kiralamaya, ekip biçmeye başlıyorlar. Önceleri pek sorun yaşanmaz. Ama bölgeye yerleşen Türklerin gücü artmaya başlayınca Ermeni ve Rum yerleşikler ile aralarında itilaflar, çatışmalar, kavgalar patlak verir. Bu savaş ve kavgaların kazananı Türk boyları ve aşiretleri olur. Ortaya çıkan bu yeni durum, Rum ve Ermenilerin bulundukları bölgeleri terk etmeleri, başka memleketlere göç etmeleriyle sonuçlanır.

 

Anamur, Bozyazı, Gülnar, Alanya, Gazipaşa, Başyayla, Sarıveliler, Ermenek, Mut 1230’lu yıllardan itibaren Karamandır, Karaman yurdudur. Akdeniz Karaman denizidir. 1473’lerden itibaren Osmanlı’nın bir eyaletidir. Cumhuriyetten sonra Mersin’dir, Konya’dır, Antalya’dır, Karaman’dır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tarih: 13.07.2019 Okunma: 941

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?