Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Hemen her akşam TV’deki haber programlarına bakıyorum. Hepsini olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. Buralarda fikir üreten, hakikatleri dile getiren gayet nadir. Bu insanlar “aydın”, “entelektüel”… Beğensek de beğenmesek de gerçek bu. Bu insanlar toplumun kaymak tabakası. Toplumu bunlar şekillendiriyor. İktidarı, hatta muhalefeti bunlar etkiliyor.
Bu insanların onda sekizi için gerçeğin hiçbir önemi yok… Mesaj vermek istedikleri “ulu kişi”ler ne duymak istiyorsa onları dile getiriyorlar.
Amerika bizi oyalıyor diyoruz ya, bizi bir de bunlar oyalıyor, avutuyor, uyutuyor. Ekranlarda boy gösterenlerin en az onda 8’i…
Bir de doğrudan liderlerin danışmanları, çevreleri var… Oralarda bu oranın yüzde 99’a çıktığı anlaşılıyor. Çevre, lidere, neyi duymak istiyorsa onu iletiyor. Hakikatleri dile getirebilen yüzde bir var mıdır, çok şüpheliyim. Nitekim sonuç ortada!
Bu, sadece bizim değil dünyanın bir büyük meselesi… Yüzyıllardır insanlığın büyük acısı… Bakın, bundan 250 yıl önce Rousseu (Russo) ne diyor:
“Kitabını armağan ettiği XIII. Louis’ye yaranmak sevdasına düşen Grotius, milletleri bütün haklarından mahrum etmek ve bu hakları bütün hünerini döküp, krallara vermekte elinden geleni esirgemiyor. Kitabın tercümesini İngiltere Kralı Georges’a armağan eden Barbeyrak’ın da istediği bu idi. … Kendisini ihtiyatlı davranmaya, dolambaçlı yollara sapmaya, muğlak görünmeye zorluyordu. Bu iki yazar doğru prensipler kabul etmiş olsalardı, bütün güçlükler ortadan kalkar, onlar da durmadan tenakuza düşmemiş olurlardı. Ama o zaman da gerçeği bütün açıklığı ile söylemiş ve sadece millete yaranmış olurlardı. Hâlbuki doğru olmak insana bir şey kazandırmaz! Halk ise, insana ne ‘elçilik’ bağışlar, ne ‘profesörlük’ verir, ne de ‘maaş” bağlar.’*
Nur içinde yat büyük dahi! Yukarıdaki söylediklerin üzerinden asırlar geçtiği halde hiçbir şey değişmedi. Tespitlerin, hükümlerin hâlâ geçerli… Böyle giderse ilelebet de geçerli olacak.
Milletler yüzyıllardır aydın ihaneti pençesinde… Felaketler kendi içlerinden çıkan, kendi yetiştirdikleri aydınlarının ihanetiyle geliyor.
Aydın ihaneti, yakıyor, bunaltıyor, kavuruyor!
(*): Jean Jacoues Rousseau, Toplum Sözleşmesi, Olimpia Yayınları, 2017, S. 38