Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Milli Ordusu tarafından Suriye topraklarında bulunan PKK, PYD, YPG, DAEŞ gibi terör örgütlerine karşı 9 Ekim 2019 Çarşamba günü başlatılan ve belirlenen hedeflere doğru hızla ilerleyen Barış Pınarı Harekâtına bir süreliğine ara verilmiş bulunuyor.
Barış Pınarı Harekâtının amacı Türkiye – Suriye ve Irak sınırı boyunca bir güvenlik bölgesi oluşturmak ve ülke güvenliğini tehdit eden terör gruplarının bağlantılarını koparmaktır. Güvenli bölgenin bir başka amacı da Suriye’deki iç savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriye vatandaşı mültecinin ülkelerine geri dönmelerini sağlamaktır. Zira Suriyeli göçmenler sorunu içinden çıkılmaz hale gelmiştir.
TSK ve SMO tarafından başlatılan harekâtta başarılı sonuçlar alınması, başta ABD, Avrupa ülkeleri, Rusya, İran, Irak, İsrail ve Arap ülkeleri olmak birçok ülkeyi rahatsız etmiştir. Böyle olması da doğaldır. Çünkü bu ülkeler PKK, PYD, YPG ve DAEŞ gibi eli kanlı terör örgütlerini desteklemekte, zarar görmelerini istememektedir. Belli bir noktadan sonra, her devletin milli menfaatlerini düşünmesi uluslar arası politikanın bir gereğidir.
Barış Pınarı Harekâtı bir kere daha göstermiştir ki; Türkün Türkten başka dostu yoktur. İşin acı olan tarafı da anı dine mensup olduğumuz Arap devletlerinin terör örgütlerine destek çıkmalarıdır.
Suriye’de uzun zamandır bir iç savaş yaşanıyor. Suriye’nin, Irak’ın üç beş parçaya bölünmesi kimlerin işine yarıyorsa, Türkiye’nin de düşmanları aynı çevrelerdir. Suriye’de, Irak’ta gerçekleştirilen böyle bir operasyona karşı çıkacaklardır. Daha da açıkçası BOP, Büyük İsrail Projesi zarar göreceği için istemeyecek, engellemeye çalışacaklardır.
Türkiye’nin engellenmesi için her tülü ambargo koşullarını dayatacak, ticari engeller çıkaracak, kötü propaganda yöntemleri deneyeceklerdir. Buna karşılık yapılabilecek tek şey her bakımdan güçlü olmaktır.
Ekonomik bakımdan, askeri bakımdan güçlü isen gerekli araç gereci kendin üretebilir veya satın alabilirsen, sana kimse zarar veremez, yapacağın şeye engel olamaz. Ama her şeyi dışarıdan almaya devam edersen, gücün de yeterli değilse, elin kolun bağlanır, hiçbir şeyi yapamazsın.
Bir şirket ihale alır ve belli bir süre içinde işi tamamlayıp teslim etmesi gerekir. Aksilik olur ya iş makinelerinin biri arızalanır. Makine Almanya’dan ithal edilmiştir. Makinenin bakım ve servis işlemlerini yapan firmaya haber verirler. Firma arızalanan parçayı sipariş edeceklerini ve gelip makineye montajının iki ayı bulacağını haber verir. Şirketi bir telaş almıştır. İşi zamanında teslim edemezse devletten alacaklarını zamanında alamayacak, büyük zararlar edecektir. Şantiye şefinin aklına bir fikir gelir. Parçayı yerinden söküp, sanayide bir ustaya yaptıralım der. Şirket sahibi bu fikri kabul eder. Aslında başka bir seçenek de yoktur. Makineden arızalanan parça sökülür. Bir mühendis parçayı alıp Konya’da iyi bir ustaya götürür. Usta inceler, bakar ve bu parçadan daha sağlamını on gün içinde yapıp teslim edebileceğini söyler.
Süre tamamlanır. Usta söz verdiği gibi plastik olan parçanın yerine tornada metalden iki tane yapmıştır. Yeni parçayı makineye takarlar çalışır. Eskisinden daha sağlam olmuştur. İşi zamanında teslim eder. Paralarını alırlar.
Ülkemiz iş hayatında buna benzer örnekler çoktur. Amerika’sı çıkıyor, benim uçağımı, silahımı PKK’ya karşı kullanamazsın, diyor. Almanya çıkıyor benim tankımı operasyonda, harekâtta kullanamazsın, diyor. İngiltere’si öyle diyor, Fransa’sı böyle diyor. Çin’i bilmem ne diyor. O zaman bize bir tek seçenek kalıyor. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek. Ne lazımsa, ne gerekiyorsa kendimiz üretecek, kimseye yalvarmayacağız. Yerli ve milli üretime daha fazla ağırlık verecek. Kimseye muhtaç olmayacağız. Daha kaliteli ve daha çok üreterek hem dışarı satacak, hem de ihtiyaçlarımızı karşılayacağız.