EMPERYALİZMİN KANLI ATEŞİ: DEMOKRASİ...

Özgür DENİZ - 21.11.2019

Tarihsel orijiniymiş, olgusal mahiyetiymiş, muhtevasıymış, bilmem neymiş ilgilenmiyorum. Kalbim var hissediyorum, aklım var düşünüyor, soruyor ve sorguluyorum, gözlerim var görüyorum, tarihi tecrübelerimiz var anlıyor ve idrak ediyorum. Binaenaleyh, tarihsel vetire dâhilinde sayısız kez şahit olunmuş ve tanıklık edilmiştir ki, demokrasi mevhumu, burjuvazinin aldatmacasından başka bir şey değildir. Aksini iddia edenlerin aktif olan hiçbir zekâyı ikna etmeleri kabil-i mümkün değildir. Burjuvazinin, insanlığı politik yönden şekillendirmesinde, gizli politik hegemonyasını tahkim etmede, her türlü muhalefeti ıskat etmede, toplumu otokontrole tabi tutmada müessir rol oynayan ve tarihsel tecrübelere dayanarak hiçte iyi hatırlanmayan pespaye bir sömürü düzeneği olarak tebeyyün etmiştir.  Her türden erkin otoritesini tevlit ve tahkim vasıtasından başka bir işlev görmemiştir. Tabi tüm bunlar olurken bir yudumluk umut vermeyi de ihmal etmemiştir. Her türden muhalif fraksiyonlara; bir gün bizde iktidar olacağız, olabiliriz gibisinden temelsiz, kof, farazi umutlar zerketmeyi başarmıştır. Nihayetinde, devasa kitlelerin mümessilliğini deruhte etmiş ve güya özgürlük türküsünü terennüm eden muhalif fraksiyonların, burjuvazinin kirli, kanlı ve karanlık düzenine karşı hafif şiddet ihtiva eden ve bir gün egemen güç olabilme tahayyülleriyle bünyesinde köklü ve uzun soluklu değişim direnç noktalarını barındıran devrimsel dönüşüm dinamiklerinden uzaklaşmalarını sağlamış, bu gurupları çağın koşullarına mahkûm edip farklı minvalde koşullandırmış, muhkemleştirdiği ve sarsılmaz kıvama getirdiği statükoyla mezcederek egemenliğinin devamlılığını garantilemiş ve mevcudiyetinin idamesinden duyduğu endişeyi de ref etmiştir. Herkesin gidişata uyum sağlamasını ve gidişat düzleminde bir çözüm yolu aramasını tevlit etmiştir. Çünkü bu şekilde hiçbir kavganın kendisine sıkıntı teşkil etmeyeceğini, istenmedik değişimlerin ve dönüşümlerin tahakkukunun kabil olmadığını görmüştür. Keza, erkini tahkim edip mevcudiyetini muhafaza altına aldıktan ve yarınlara dair tüm endişelerini yok ettikten sonra dönüşümlü olarak her türlü fraksiyonun güç ve iktidar arzularını o fraksiyonları iktidara taşıyarak muvakkat bir süreyle de olsa tatmin yoluna gitmiş, onları kendi kültürel dinamikleri içerisinde eritmiş, aline etmiş, özlerinden tecerrüt etmelerini sağlamış, ülkülerinden ve devrimsel dinamiklerinden uzaklaştırmış, direnç noktalarını kırarak kendine zımnen de olsa hadim kılmış, nihayetinde kendi düzenine entegre etmiştir. Hatta muhaliflerin iktidarlarında bile, onların, kendisinin ihdas ettiği gizli bürokratik erk tarafından idare edilmelerini sağlamıştır. Hülasa, arka planda yöneten her daim kendisi olmuştur ama halklar kendi seçtiklerince idare edildiklerini varsaymışlardır her daim. Halklar, demokrasi ile her devirde aldatılmışlardır. Ama aldatıldıkları süre içerisinde de bitevi uyuşturulmuşlar ve düzene alıştırılmışlardır. Ekstrem duyguları ve düşünceleri mütemadiyen törpülenmiştir. Demokrasi içinde kalarak mücadele edilmelidir taktiği ardında gizli köleler haline getirilmişlerdir. Ama gerçek iktidarında kendisinde olduğuna, güya istediği zaman değişimi sağlayabileceğine inandırılmıştır. Oysa filhakika demokrasi denilen şey, iktidarın halk eliyle burjuvaziye tesliminden başka hiçbir şey değildir.

 

Demokrasinin belirleyici politik faktör olduğu halklarda, ekonomi mekanizması da, zalim, vahşi, acımasız ellerce idare edilen, yönlendirilen, şekillendirilen, masaya istendik kişilerin buyur edildiği ve kabul gördüğü bir kumar masası derekesine indirgenmiştir. Politik masa da olduğu gibi kumar masası haline indirgenen ekonomi masasında da en kuvvetli el burjuvazinin eli olmuştur. Oyun onun istediği gibi kurgulanmış, kurallar onun gönlünce belirlenmiş, çark onun istediği şekilde döndürülmüştür. O masa da halkların kanları, terleri, yaşları, emekleri haraç mezat pazarlık konusu edilmiştir ve acımasızca sömürülmüş, iç edilmiştir. Halkların temsil gücü olan devletin eli o masadan kaldırılmış, devlet o masada söz hakkından mahrum edilmiş ve muaf tutulmuştur. Zira her şey demokrasi perdesi ardında, demokrasi kılıfı altında olup bitmektedir ve buna da kimsenin muhalefet etme hakkı ve salahiyeti yoktur. Çünkü demokrasiye muhalefet etmek, halka muhalefet etmektir ve halk düşmanlığı yapmaktır. Nasıl garabet bir çözümleme ise bilinmez ama maalesef algı böyledir. Demokrasi de kararlar alınırken çoğunluğa bakılmaktadır ve çoğunluğun onay verdiği bir şey mutlak doğrudur, isabetlidir, herkesin lehinedir. Çoğunluk onay vermiştir ve her şey en iyi şekilde olmuş, bitmiştir. İstendik şartlara mahkûm ve mecbur edilen mutsuz kitleler ise ne yapacaklarını bilemez duruma düşmüşlerdir, zira en küçük hamleleri ve hareketleri yadırganmış, ihanet telakki edilmiş ve en ağır şekilde tecziye edilmiştir. Halklar, burjuvazinin sözcülüğünü yapan satılık kalemlerin ve kendilerini temsil ettiklerine inandıkları her renkten kompradorların kumpasları ve tezviratları ile yönlerini ve pusulalarını şaşırmışlardır. Mutlu çoğunluk, yozlaşmanın verdiği şımarıklıkla, güya istediği her şeye kolay yoldan erişmekle, servet sahibi olmanın cezbedici sarhoşluğu ile burjuvazinin sömürüsüne ve hegemonyasına eyvallah etmiştir. Yani direniş pozisyonunda olmaları ve herkes için adaleti ikame etmeleri iktiza ederken tamamen pasif durumda kalmışlardır ve suçludurlar. Ekonominin çarkı her daim burjuvaziye kazandıracak ve emekçiye kaybettirecek şekilde dönmüştür. İnsanlık bu acımasız çarkın dişlileri arsında öğütülmüş, ezilmiş, un ufak edilmiştir. Ne gariptir ki herkeste pek memnundur halinden. Çünkü uyuşturulmuş ve alıştırılmıştır, bu kanlı, kirli ve karanlık düzene. Zira herkes bu meşum düzenin kültürel kodlarıyla zehirlenmiştir, kirletilmiştir. Her türlü kurum bu kültürel kodlara göre yeniden dizayn edilmiştir. Çünkü emperyalizm ilk evvelde kendi kültürel dinamiklerine göre kendi kurumlarını teşekkül ettirir ve teşekkül ettirdiği kurumlar eliyle de kendi insanını üretir, ürettiği insanlarla da düzeninin idamesini ve varlığının bekasını garanti altına alır. Halklar ne hazindir ki, gerçek düşmanları burjuvazi iken, şimdi burjuvaziye karşı çıkanları gerçek düşman bellemişlerdir. Her şey yüce ülküler uğruna feda ediliyormuş gibi söylenir ama gerçekte burjuvazinin bekası adına feda edilir. Hiç kimse bu düzene muhalefet etmez, münhasıran bu düzen içerisinde kendine yer açmak, çarkı kendinden yana döndürmek, ekonomi masasında pay sahibi olmak için kavga verir ama güya halk için kavga verdiği algısını yaratarak kendi iktidarına giden yolu açmaya çalışır yani düzeni altüst etmek için değil tahkim etmek için kavga verilir. Oysa olması gereken şey; sömürü düzeneğini paramparça etmek ve insanca, hakça bir düzenek ihdas etmektir.

 

Devlet halkların devleti olmalı ve ekonomi çarkını döndüren de devletin kudretli eli olmalıdır. Politik masada ve ekonomi masasında kontrol mekanizmasını devlet işletmeli ve ipler devletin elinde bulunmalıdır. Devlet demokrasi masalıyla halkların uyutulmasına imkân tanımamalı, zemin hazırlatmamalıdır. Devlet, halkını burjuvazinin sefil bir oyuncağı derekesine düşürtmemeli, böyle bir duruma düşme hali sadır olmuşsa bir an evvel bu duruma nihayet verilmelidir. Silahlı güçlerini, emperyalist burjuvazinin koruma gücü görüntüsünden kurtarmalı ve gizli emperyalist muhasarayı yarmak ve izale etmek için yeniden kendi asli yerinde konumlandırmalıdır yani halkların maddi ve manevi gücü kılmalıdır. Devlet, gerek silahlı güçleri eliyle, gerekse halkın birleşik gücüyle, küresel sermayenin uşaklığı yapan burjuvaziye diz çöktürmelidir. Demokrasi yalanlarıyla zaman tüketmek, halkın mutlu anlarını ve yarınlarını çalmak anlamına geleceği için bir an evvel böyle bir yalanla yol yürümekten vazgeçmelidir. Bürokratik mekanizmayı da daha hızlı işler hale getirerek kendi lehine ve halklar adına çalışır duruma sokmalıdır. Üretim araçlarını da burjuvazinin inhisarından kurtarmalı ve halkların istifadesine sunmalıdır. Dökülen kan, akıtılan yaş ve ter, verilen emek muhakkak ama muhakkak bihakkın karşılığını bulmalıdır. Kuvveti pasifleştirilen ve elinden alınan, üretim araçlarına el konulan, alın teri ürünü olan her türlü kazanımları çalınan üretici kitleleri insafsızca ve namussuzca sömüren burjuvazinin her alandaki tesiri ve etkisi sistematik bir şekilde sıfırlanarak izale edilmeli, işlevsiz kılınmalıdır. Demokrasi denilen şey, sömürü düzeneğinin en etkili aracıdır ve deöokrasi ve sömürü arasında dinamik bir ilişki vardır. Devlet, her türlü gücünü seferber ederek, halkların birleşik gücünü de yanına alarak her masada ki zalim ve insafsız elleri kökünden kırmalı ve her türlü ihaneti etkisiz bırakmalıdır. Gerçek hainlerin en büyük sadıklar olarak kabul gördüğü bir insanlığın iflah olması imkânsızdır. Buna imkân tanıyan hiçbir yapının da payidar olması kabil değildir. Burjuvazi tarihin her döneminde en büyük hain ve satıcı olmuştur. Tarihi dönüm noktalarında en büyük darbeyi vuran ve halkları umutsuzluk bataklığında bırakan güç olmuştur. Devlet, burjuvazinin rengine, diline bakamaz ve hiçbir şartta ve koşulda burjuvazinin sömürüsüne geçit veremez. Üretici kitleye hakkını ve kazanımlarını geri vermek, bu kitlenin insanca bir yaşam sürmesini sağlamak, umutlarıyla ve hayalleriyle yeni bir dünyaya merhaba diyebilmelerinin yolunu açmak ve bunu payidar kılacak devlet gücünü tekrar fonksiyonel hale sokmak mübrem bir ödevdir gerek devlet, gerekse halklar için. Burada metazori olarak halkın emeğine el koyup bir avuç oligarşik dikta yaratma özlemi içinde olan zihniyetler kastedilmiyor. Bilakis halkla bütünleşmiş, halkın değerleriyle imtizaç etmiş ve halk adına çalışan ama burjuvazinin tahakkümüne de hangi şekilde olursa olsun nihayet vermesi icap eden devlet kastediliyor. Hiçbir devlet, halkının hangi yolla ve hangi biçimde olursa olsun sömürülmesine ve ezilmesine geçit veremez.

 

Şu ölümsüz hakikati hem devlet hem de halklar kati surette bilmelidirler ve asla unutmamalıdırlar; çalışanların, ter-yaş-kan akıtanların, emek sarf edenlerin yani üretenlerin her alanda saf ve mutlak egemenliklerine çıkan ve çıkacak olan yol, güya ışıklı ve her daim güneşli olduğu zannedilen demokrasi köprüsünden değil, her şartta ve koşulda en ağır zorlukları, en saf acıları, kutsal alınterini, muvakkat süreyle de olsa alacakaranlığı barındıran ve nihayet kati ve keskin bir zaferi hediye edecek olan direniş geçidinden geçer. Emperyalizmin her yönde mevzilendiği asla unutulmamalıdır ve halklar da mevzilerini ona gör belirlemelidirler. Emperyalizmin kültürel kodlarına göre dizayn edilmiş düzenlerden halklar için umut dolu yarınlar çıkmaz. Emperyalizmin düzeneğine göre konumlanmış olanlardan da halklar yararına hiçbir eylem sadır olmaz. Bugün halklar demokrasi maskesiyle acımasızca sömürülüyor, devlet gücü demokrasi maskesiyle tesirsiz bırakılıyor ama emperyalizmin Truva Atı olan demokrasi bir yandan da kurtuluş reçetesi olarak sunularak halklar aldatılıyorlar, devlet mekanizmaları ekarte ediliyorlar. Halklar birleşik güç olup düşman mevzilerin karşısında sımsıkı durmalıdırlar, saflarını ve sınıflarını bilmelidirler. Yaşadığımız ve tanıklığını yaptığımız zulüm ve sömürü çağında, güya halklara özgürlük vaadiyle şirin gösterilen demokrasinin karanlık ağında, tek çıkar yolun bu olduğunun söylenmesinden daha büyük ve tesirli demagoji olamaz. Demokrasi burjuvazinin yegâne sığınağıdır, kadim kalesidir. Varoluşlarının ve payidar olmalarının teminatıdır. Zira bunlar özgürlük havasının hâkim olduğu hakikat ikliminde yaşayamazlar. Tabiat bunları metazori olarak değil spontane olarak izole eder böyle bir hakikat ikliminde. Çünkü bunlar yalanların egemenliğinde ve ikliminde varlık kazanırlar ve varlıklarını kazanırlar. Demokrasi denilen melanet tarihsel vetire içerisinde binlerce kez şahit olunmuştur ve tanıklık edilmiştir ki, her zaman kompradorların egemenliklerini tevlit ve tahkim vasıtası olmuştur. Kimi zaman şu renkte ki burjuvaziye, kimi zaman bu renkte ki burjuvaziye, kimi zamanda o renkte ki burjuvaziye kapı aralamış, gülümsemiştir. Ama her zaman, genel itibariyle burjuvazinin hegemonyasını tahkim etmiştir. Ve aynı anda çalışan sınıfların üzerindeki zulmün artırılmasını ve sömürünün katmerleştirilmesini tevlit etmiştir. Halkların görkemli geleceklerini kazanmalarının önünde en tehlikeli barikat olmuştur. Burjuvazinin rengi ayrı ayrı olsa da hedefi aynıdır ve halkların kazanımlarına çökmektir. Halkı her yönde tesirsiz kılan, tagayyürata uğratan ve köleleştiren iktidar erkine sahip olmaktır. Buna mukabil ezilenler ise her zaman, bilinçli olarak burjuvaziye tehdit ve tehlike oluşturmaması için atomize edilmişlerdir. Ezilenler için tek çıkar yol; tek can ve tek fikir olmaktır ama bunu da hiçbir zaman başaramamışlardır. Demokrasi hiçbir devirde ezilenlerin hayrına olmamıştır. Eğer demokrasi olacaksa bile (((ki böyle bir şey imkân dâhilinde değildir ve badema da olmayacaktır, kof bir avuntudur))) bu ezilenlerin iktidarını hâkim kılan bir demokrasi olmalıdır. Başka türlüsü asla tolere edilemez. Çalışan kesimlerinde zenginliklerden istifade etmelerini, emeklerinin karşılığını bihakkın almalarını ve kaynaklardan eşit ve adil bir şekilde faydalanmalarını sağlayan bir demokrasi olmalıdır. Demokrasi bugün ahlaksızlığın, adaletsizliğin, eşitsizliğin, hürriyetsizliğin muharriki gibidir. Kaosun, katliamın, ihanetin, zulmün, sömürünün anasıdır. Büyük şeytanın küçük meleklere demokrasi diye sunduğu resme bakarsanız olayı sarahaten ve tafsilatlı olarak müşahede edersiniz.

 

Varlık âleminde ki tüm soykırımlar, cinayetler, hırsızlıklar, gasplar, sömürüler, yağmalar, vurgunlar, uyuşturmalar, aldatmalar bu netameli retorik tavassutu ile tahakkuk ettirilmektedir maateessüf. Halklar ise göz göre göre aldanmaktadırlar. Parçalanarak mutsuz olmaktadırlar ama birleşerek mutlu olmaktan da kaçmaktadırlar. Demokrasinin, tarihsel süreç içerisinde yaşadığımız zamana değin ve yaşadığımız çağda dâhil, hürriyet, barış, huzur, saadet, adalet, uhuvvet getirdiği görülmüş şey değildir, böyle şeylerin görülebilmesi de muhal ender muhaldir. Böylesi bir duruma tanıklık eden ne tek bir birey, ne tek bir devlet, ne de tek bir halk yoktur, badema da olmayacaktır. Demokrasinin karanlık ağlarına kapılan ve cahil, naçar, tutsak kılınan halkların hakikati algılayıp, anlayıp, kavramaları da sonsuzcasına zordur. Kitapsız kalan ve cehaletin kıskacında çırpınan halkaların bu keskin ve derin gerçeği anlamaları çok zordur ve çetindir. Bugün çıkar çarkının kesintisiz döndüğü bir düzendir bu kirli, kanlı ve karanlık düzen. Aksini söyleyenin ispat etmeleri iktiza eder ama ispat için de kati hüccetlerin olması icap eder. Zira ispatsız iddia boştur, mantıksız ve manasızdır; hüccetsiz ispatta muhaldir, lüzumsuz zevzekliktir, kof cerbezedir. Bu düzende menfaatlerin temini çok kolaydır. Çünkü herkes bin bir surattır ve ahlaksızdır, yalancıdır, samimiyetsizdir, güvenilmezdir bu düzende. Kimisi vatan, millet maskesiyle; kimisi barış, özgürlük maskesiyle; kimisi Atatürk, tam bağımsızlık maskesiyle; kimisi de Allah, peygamber, kitap maskesiyle aldatır ve sömürür insanları bu düzende. Hepsi aynı efendilere ve aynı karanlık düzene hizmet ederler ama büyük ülkülere hizmet ettiklerini söylerler, bu minvalde nutuk atarlar. Elbette yiyenleri bulunur, zira her devirde aynı şey yapılıp aynı sonuç alınmazdı aksi takdirde. Gerçeği görme yetisini kaybedenlere bunu ispat etmeye çalışmak beyhude çırpınmaktır, yorulmaktır. Çünkü görünen köy kılavuz istemez. Bugün insanlık davasız ve idealsiz olduğu için anlam dolu yaşamaya mesafelidir. Dolayısıyla fikir eksenli yaşamaktan kaçmaktadır. Çünkü bu tür yaşam insana zor gelmekte ve onu yormaktadır. Bu yol çile ister, sabır ister, mukavemet ister, şuur ve bilinç ister, sorumluluk ister, direniş ister, en nihayetinde önce sağlam bir zihniyet devrimini, akabinde de büyük insanlık devrimini önkoşul kılar. Ama insanlık acısız, sıkıntısız, çilesiz, sabır gerektirmeyen, stressiz bir yaşam peşindedir. Hazırlopçudur, nemelazımcıdır, bana dokunmayan bin yaşasıncıdır. Davasız, devrimsiz bir yaşam peşindedir. Konforunun, zevklerinin ve hırslarının zavallı, sefil bir müptelasıdır, meftunudur. Tüketim putunun zavallı ve çaresiz kulu ve kölesidir. İçinde saklı kompradorun kölesi, kuklası ve taşeronudur. Zira demokrasi işte tamda böyle bir yaşamı garanti etmektedir. Suya sabuna dokunmadan büyük yalanlar ikliminde yaşamayı empoze ederek sorumluluktan azade kılmaktadır insanı ve halkları. Bugünkü demokrasi birazda kanunsuzluk düzenidir aynı zamanda. Zira bu düzende birileri birazcık ayrıcalıklıdır. Halk ise sessizce yerinde oturması gereken ve her denileni yapmaya mecbur itaatkâr bir yığındır. Eğer gerçekte bir demokrasi varsa ve olacaksa, bu, devletle halkların bütünleşmesini sağlayan, akrediteli sınıf gibi müptezel ve pespaye bir ayrımcılığı ve kayırmacılığı yok eden demokrasi olmalıdır. Yoksa bugün insanlık sanki ötelerde bir yerlerde gerçek demokrasi varmış gibi boş umutlara kurban edilmemeli ve insafsızca, namussuzca aldatılmamalıdır, koşulların tutsağı kılınmamalıdır, devrimsel mücadelesi yahut devrimsel mücadeleye umut bağlaması inkıtaa uğratılmamalıdır. Ve âlem-i insanlık ancak böyle bir devrimle dirilecek, kurtulacak, aydınlanacak, rüyalarına ve umutlarına kavuşabilecektir. Demokrasi denilen şey; gözlerinin önünde duran ve apaçık şekilde gördüğün düşmanın arkasına gizlenmiş olan ve asla görmediğin, görme imkânının olmadığı ama her çağda aldanmana yol açan gerçek düşmanındır.

 

En son tahlilde; demokrasi yaşadığımız dünyada yaşanılan haliyle emperyalizmin ateşidir, girdiği yeri yakar, yıkar, yok eder, cenneti cehenneme çevirir. Daha sonra da emperyalizm gelir, çöker, çöreklenir, çürütür.

Tarih: 21.11.2019 Okunma: 472

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?