Şiiri çok severim, okurum, dinlerim. Evet, biraz inkıtaa
uğradı bu edimlerimiz ama yine de sönmedi. Binaenaleyh şiir üzerine yazma,
konuşma ve söz söyleme salahiyetine sahibim diye düşünüyorum. Şiir çok farklı
bir dünyadır, şairinde o kadar farklı bir ruh dünyasına sahip olduğuna
inanıyorum. Varlık dünyasına ve hayata derin, ince, anlamlı bakışlar fırlatan
hisli, coşkulu, heyecanlı gönüllerin galeyana gelmesi ve altında kaldığı
duygusal ağırlığı kaldıramayıp deşarj olmasıdır. Teraküm edip çığlaşan hislerin
estetik ve fevkalade bir kalıp çerçevesinde fevri terennümüdür. Çünkü şiir,
hassas yüreklerin manevi işçiliği neticesinde tezahür eden devrimsel bir
kıvılcımdır haddizatında. Sanatın en hassas kollarından birisidir şiir.
Gürültüyü sevmez, kalabalıktan hazzetmez, cerbezeden, şiddetten ve ciddiyetten
hoşlanmaz. Bir şelale gibi çağıldayan gönülleri tercih eder daima. Eylemden
yana tavır alır. Bulanıklıktan, donukluktan kaçar. Nezaketten hoşlanır. Şeylerin,
varlık âleminde ki tecessümleri de birer sanat eseridirler filhakika ama şiir
başka bir şeydir. Şiir, daha çok görünmeyeni; yazı ise, görüneni anlatır. Sanatçı
da, nesnelerin, şeylerin görünmeyen yüzlerini, soyut yönlerini, olabildiğince
derin olan duygusal ve düşünsel kazılar neticesinde ortaya çıkarıp görünürlüğe
kavuşturan insan değil midir? Yoksa bedavadan sanatçı olunamaz, herkese de
sanatçı denilemez. Bilakis sanatçı denilenler ne yapmaktadırlar? Zevahirden
mülhem batının güzelliğini, yüceliğini izhar etmekten ve görünebilir kılındığı
kadarıyla görünebilir kılmaktan başkaca. Fotokopi hiçbir zaman asılın yerini
tutmaz, asıl ise aşikâr olan değildir. Şair, asıl olana âşıktır. Ve gerçek
sitayişte asıla yapılır, fotokopiye değil amma velakin ne kadar
becerebilmekteyiz bunu ya da becermek istemekte miyiz? Ama kendimize sanatçı
gözüyle bakılmasını şehvetle istemekteyiz. Hep hak etmediğimiz şeyleri
istemekteyiz. Sahtekârlığa lüzum yoktur, sanatçı olmayı hak edeceksek gerçeğin
hakkını vermemiz, asıla sevdalanmamız iktiza eder. Şiir, şiir içinde yazılmaz,
şiir toplum için yazılar, toplumu uyandırmak, topluma bilinç kazandırmak ve
toplumu eylemselleştirmek için yazılır. Ki, gerçek sanatçı da gerçek bir aydın
olduğuna göre ve gerçek aydın da bir eylem insanı olduğuna göre yanlış
nerededir? Sanat, şayet gerçeği aramada, gerçeğe mülaki olmada ve mülaki olduğu
gerçeği hayata egemen kılmada araçsallaştırılmıyorsa, bilakis
amaçsallaştırılıyorsa hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur ve olamaz da. İnsana,
topluma, insanlığa ve varlığa anlam eklemeye ve dünyayı yaşanılır kılmaya yaramıyorsa
ve barışa, kardeşliğe, eşitliğe, adalete hizmet etmiyorsa o sanat ne menem
sanattır? Bu yüzden şiir ince işçiliktir ve şair bir o kadar hassas yürektir,
öyleyse mahiyetleri mucibince varolmaları iktiza eder. Şiir okuyucusu da bir o
kadar ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini bilerek yapmalıdır yaptığını. Sanatın
her kolunda olduğu gibi şiirde de Doğu ve Batı tefriki kuşkusuz mevcuttur.
Şiir, Doğu’da her daim toplumsal boyutuyla işlenmiş ve başarı da kesbetmiştir.
Büyük fikir devleri her zaman şiirden beslenmişler ve istifade etmişlerdir.
Hislerini daha berrak, net, coşkulu şekilde insanlığa iletebilmek için şiirsel
anlatımı ya da doğrudan şiiri tercih etmişlerdir. Büyük Sosyolog, Şehit Doktor
Üstat Ali Şeriati ve Doğunun kalbi ve güneşi diyebileceğimiz büyük şair
Muhammed İkbal’i burada örnek verebiliriz. Doğru Ruhu dediğimiz şey haddizatında eylemin
kendisidir. Doğu Ruhu, eylem yapıcı ve kurucudur, her ne kadar da böylesi bir
mümeyyiz vasfı kaybetmiş olsa da ya da çok yanlış anlayıp yanlış mecralarda
kullanıyor olsa da. Şiirin kaynağı ruhtur, ruhtan doğmayan, fışkırmayan ve
kaynağı ruh olmayan şiir her zaman kuru, basit ve yıkıcı olmuştur. Batı Ruhunu
yansıtan şiirlerde bu sebeple gövdeye dokunup ruhu teğet geçmişler, ruha
ilişememişlerdir, nihayetinde sonsuzlukta makes bulmaktan aciz kalmışlardır. Bu
yüzden de daima yıkıcılık özelliği barındırmıştır özünde ve insanları da
yıkıcılığa teşvik etmiştir zımnen. Keza yapay kalmıştır her daim, hiçbir zaman
doğal olamamıştır. Tabiatıyla Doğu
sanatı da hep eylemseldir. Zira Doğu Ruhu, hakikatin fışkırdığı ruhtur. En çok
zaafa uğratılmış tahrip edilmiş, aldatılmış, ezilmiş ve sömürülmüş bir ruhtur.
Sanat her zaman eylemle kol koladır Doğu’da. Güneş bile Doğu’dan doğmaz mı? Şiir,
insanı uyandırır, diriltir ve harekete sevkeder. Hem ezberlenerek kitlesel
kıyamlarda marş kıvamında terennüm edilebilir hem de derin ruhi sarsıntılara
zemin hazırlar. Haddizatında şiirin bu gizemli gücünü ihsas eden statükolar
zımnen şiirsiz bir hayatı dayatırlar kitlelere. Çünkü şiir, statükonun amansız
ve keskin muhalifidir. Bizim topraklarımızda da 12 Eylül öncesi dönem şiirin
etkisinin kesif olduğu dönemdir. Gençlik tabir caizse adeta şiirle
yoğrulmuştur, olgunlaşmıştır, hamlığından kurtulmuştur ve şiir, o dönem
gençliği için eylemlerin itici gücü olmuştur. Olumlu ya da olumsuz olarak
tavsif edilse de, dönüşümlerde, dönemlerin geçişkenliğinde etken ve aktif rol
oynamıştır. Toplumsal boyut kesbeden ve toplumu ihata eden, etki altına alan
hareketlerde şiir büyük bir ustalıkla ve titizlikle istimal edilmiştir ama bu
istimal kahir ekseriyetle doğrun istikamette olmamıştır. Filhakika, bugün,
ideolojilere sımsıkı, kör bir şekilde bağlılığında derinlerde ki esas sebebi
şiirsel bir romantizm değimlidir, yoğun duygusallığın şiir kıvamındaki tadı
değil midir? Bir eser ustasının elinden çıktı mı, artık tesirini göstermede,
olumlu-olumsuz fark etmez, ustasına kulak vermez. Artık o gönüllere hükmeder.
Ruhları sarsar, beyinleri çatlatır. Yumrukları sıktırır. Adımları hızlandırır.
Duyguları tavan yaptırır. Şiir, çok tesirli bir silahtır filhakika. Nesrin
yapamadığını da yapan. Nesrin tesiri muvakkattir ve daha çok düşünsel
boyuttadır. Ama şiirin tesiri duygusal boyutludur ve fevridir. Binaenaleyh daha
kuvvetli bir etkiye sahiptir ki, zaten toplumsal sarsıntılarda keskin
duygusallıkların neticesinde oluşmakta değil midir? İdrakin muayyen bir süre
kilitlendiği zamanlardır bu dönemler. Misal, büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un
şiirleri yahut şiirsel hitapları zamanında cidden etkili olmuştur ve kahir
ekseriyetle de fevri olarak vehleten tebeyyün etmişlerdir, tamamen derin
duygularla dolup taşan ruhun kıvılcımları olarak tebarüz etmişlerdir. Şiir,
ezberlenebilir bir şey olduğu içinde tesiri uzun soluklu olmaktadır. Hatta bazı
ideolojik karakterler, ideolojilerinden kopmamak için şiirler ezberlerler. Yine
kitleleri ideolojilerin kör kuyularında tutsak eden çok güçlü argümanlardan
biride özünde bir nevi şiirsellik barındıran müziklerdir. Hülasa, şiirsiz bir
birey ve toplum biraz ölü bir toplumdur. Eylemsellikten uzak donuk bir
toplumdur. Heyecansız, coşkusuz, kuru bir toplumdur. Yaşama sevincinden
mahrumdur. Yaşama sanatının icrasından yana sefildir. İnsana yaşama sevinci
veren ve bu sevinci dibine kadar tattıran çok güçlü bir araçtır şiir. Şiirsiz
hayat, yapaydır, kurudur, sığdır, basittir, aleladedir, heyecansızdır,
coşkusuzdur. Binaenaleyh, şiirsiz yaşamayalım. Bol şiir okuyalım. Ama nitelikli
şiirler olsun. Ve mutlaka derinlikli birkaç şiir ezberleyelim. Şiirle.
Umutla. Devrimle. Kalınız!
ŞİİR, DEVRİMİN İTİCİ GÜCÜDÜR...
Özgür DENİZ - 20.04.2020
Tarih: 20.04.2020
Okunma: 404
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.