ŞİİR, DEVRİMİN İTİCİ GÜCÜDÜR...

Özgür DENİZ - 20.04.2020

Şiiri çok severim, okurum, dinlerim. Evet, biraz inkıtaa uğradı bu edimlerimiz ama yine de sönmedi. Binaenaleyh şiir üzerine yazma, konuşma ve söz söyleme salahiyetine sahibim diye düşünüyorum. Şiir çok farklı bir dünyadır, şairinde o kadar farklı bir ruh dünyasına sahip olduğuna inanıyorum. Varlık dünyasına ve hayata derin, ince, anlamlı bakışlar fırlatan hisli, coşkulu, heyecanlı gönüllerin galeyana gelmesi ve altında kaldığı duygusal ağırlığı kaldıramayıp deşarj olmasıdır. Teraküm edip çığlaşan hislerin estetik ve fevkalade bir kalıp çerçevesinde fevri terennümüdür. Çünkü şiir, hassas yüreklerin manevi işçiliği neticesinde tezahür eden devrimsel bir kıvılcımdır haddizatında. Sanatın en hassas kollarından birisidir şiir. Gürültüyü sevmez, kalabalıktan hazzetmez, cerbezeden, şiddetten ve ciddiyetten hoşlanmaz. Bir şelale gibi çağıldayan gönülleri tercih eder daima. Eylemden yana tavır alır. Bulanıklıktan, donukluktan kaçar. Nezaketten hoşlanır. Şeylerin, varlık âleminde ki tecessümleri de birer sanat eseridirler filhakika ama şiir başka bir şeydir. Şiir, daha çok görünmeyeni; yazı ise, görüneni anlatır. Sanatçı da, nesnelerin, şeylerin görünmeyen yüzlerini, soyut yönlerini, olabildiğince derin olan duygusal ve düşünsel kazılar neticesinde ortaya çıkarıp görünürlüğe kavuşturan insan değil midir? Yoksa bedavadan sanatçı olunamaz, herkese de sanatçı denilemez. Bilakis sanatçı denilenler ne yapmaktadırlar? Zevahirden mülhem batının güzelliğini, yüceliğini izhar etmekten ve görünebilir kılındığı kadarıyla görünebilir kılmaktan başkaca. Fotokopi hiçbir zaman asılın yerini tutmaz, asıl ise aşikâr olan değildir. Şair, asıl olana âşıktır. Ve gerçek sitayişte asıla yapılır, fotokopiye değil amma velakin ne kadar becerebilmekteyiz bunu ya da becermek istemekte miyiz? Ama kendimize sanatçı gözüyle bakılmasını şehvetle istemekteyiz. Hep hak etmediğimiz şeyleri istemekteyiz. Sahtekârlığa lüzum yoktur, sanatçı olmayı hak edeceksek gerçeğin hakkını vermemiz, asıla sevdalanmamız iktiza eder. Şiir, şiir içinde yazılmaz, şiir toplum için yazılar, toplumu uyandırmak, topluma bilinç kazandırmak ve toplumu eylemselleştirmek için yazılır. Ki, gerçek sanatçı da gerçek bir aydın olduğuna göre ve gerçek aydın da bir eylem insanı olduğuna göre yanlış nerededir? Sanat, şayet gerçeği aramada, gerçeğe mülaki olmada ve mülaki olduğu gerçeği hayata egemen kılmada araçsallaştırılmıyorsa, bilakis amaçsallaştırılıyorsa hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur ve olamaz da. İnsana, topluma, insanlığa ve varlığa anlam eklemeye ve dünyayı yaşanılır kılmaya yaramıyorsa ve barışa, kardeşliğe, eşitliğe, adalete hizmet etmiyorsa o sanat ne menem sanattır? Bu yüzden şiir ince işçiliktir ve şair bir o kadar hassas yürektir, öyleyse mahiyetleri mucibince varolmaları iktiza eder. Şiir okuyucusu da bir o kadar ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini bilerek yapmalıdır yaptığını. Sanatın her kolunda olduğu gibi şiirde de Doğu ve Batı tefriki kuşkusuz mevcuttur. Şiir, Doğu’da her daim toplumsal boyutuyla işlenmiş ve başarı da kesbetmiştir. Büyük fikir devleri her zaman şiirden beslenmişler ve istifade etmişlerdir. Hislerini daha berrak, net, coşkulu şekilde insanlığa iletebilmek için şiirsel anlatımı ya da doğrudan şiiri tercih etmişlerdir. Büyük Sosyolog, Şehit Doktor Üstat Ali Şeriati ve Doğunun kalbi ve güneşi diyebileceğimiz büyük şair Muhammed İkbal’i burada örnek verebiliriz.  Doğru Ruhu dediğimiz şey haddizatında eylemin kendisidir. Doğu Ruhu, eylem yapıcı ve kurucudur, her ne kadar da böylesi bir mümeyyiz vasfı kaybetmiş olsa da ya da çok yanlış anlayıp yanlış mecralarda kullanıyor olsa da. Şiirin kaynağı ruhtur, ruhtan doğmayan, fışkırmayan ve kaynağı ruh olmayan şiir her zaman kuru, basit ve yıkıcı olmuştur. Batı Ruhunu yansıtan şiirlerde bu sebeple gövdeye dokunup ruhu teğet geçmişler, ruha ilişememişlerdir, nihayetinde sonsuzlukta makes bulmaktan aciz kalmışlardır. Bu yüzden de daima yıkıcılık özelliği barındırmıştır özünde ve insanları da yıkıcılığa teşvik etmiştir zımnen. Keza yapay kalmıştır her daim, hiçbir zaman doğal olamamıştır.  Tabiatıyla Doğu sanatı da hep eylemseldir. Zira Doğu Ruhu, hakikatin fışkırdığı ruhtur. En çok zaafa uğratılmış tahrip edilmiş, aldatılmış, ezilmiş ve sömürülmüş bir ruhtur. Sanat her zaman eylemle kol koladır Doğu’da. Güneş bile Doğu’dan doğmaz mı? Şiir, insanı uyandırır, diriltir ve harekete sevkeder. Hem ezberlenerek kitlesel kıyamlarda marş kıvamında terennüm edilebilir hem de derin ruhi sarsıntılara zemin hazırlar. Haddizatında şiirin bu gizemli gücünü ihsas eden statükolar zımnen şiirsiz bir hayatı dayatırlar kitlelere. Çünkü şiir, statükonun amansız ve keskin muhalifidir. Bizim topraklarımızda da 12 Eylül öncesi dönem şiirin etkisinin kesif olduğu dönemdir. Gençlik tabir caizse adeta şiirle yoğrulmuştur, olgunlaşmıştır, hamlığından kurtulmuştur ve şiir, o dönem gençliği için eylemlerin itici gücü olmuştur. Olumlu ya da olumsuz olarak tavsif edilse de, dönüşümlerde, dönemlerin geçişkenliğinde etken ve aktif rol oynamıştır. Toplumsal boyut kesbeden ve toplumu ihata eden, etki altına alan hareketlerde şiir büyük bir ustalıkla ve titizlikle istimal edilmiştir ama bu istimal kahir ekseriyetle doğrun istikamette olmamıştır. Filhakika, bugün, ideolojilere sımsıkı, kör bir şekilde bağlılığında derinlerde ki esas sebebi şiirsel bir romantizm değimlidir, yoğun duygusallığın şiir kıvamındaki tadı değil midir? Bir eser ustasının elinden çıktı mı, artık tesirini göstermede, olumlu-olumsuz fark etmez, ustasına kulak vermez. Artık o gönüllere hükmeder. Ruhları sarsar, beyinleri çatlatır. Yumrukları sıktırır. Adımları hızlandırır. Duyguları tavan yaptırır. Şiir, çok tesirli bir silahtır filhakika. Nesrin yapamadığını da yapan. Nesrin tesiri muvakkattir ve daha çok düşünsel boyuttadır. Ama şiirin tesiri duygusal boyutludur ve fevridir. Binaenaleyh daha kuvvetli bir etkiye sahiptir ki, zaten toplumsal sarsıntılarda keskin duygusallıkların neticesinde oluşmakta değil midir? İdrakin muayyen bir süre kilitlendiği zamanlardır bu dönemler. Misal, büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un şiirleri yahut şiirsel hitapları zamanında cidden etkili olmuştur ve kahir ekseriyetle de fevri olarak vehleten tebeyyün etmişlerdir, tamamen derin duygularla dolup taşan ruhun kıvılcımları olarak tebarüz etmişlerdir. Şiir, ezberlenebilir bir şey olduğu içinde tesiri uzun soluklu olmaktadır. Hatta bazı ideolojik karakterler, ideolojilerinden kopmamak için şiirler ezberlerler. Yine kitleleri ideolojilerin kör kuyularında tutsak eden çok güçlü argümanlardan biride özünde bir nevi şiirsellik barındıran müziklerdir. Hülasa, şiirsiz bir birey ve toplum biraz ölü bir toplumdur. Eylemsellikten uzak donuk bir toplumdur. Heyecansız, coşkusuz, kuru bir toplumdur. Yaşama sevincinden mahrumdur. Yaşama sanatının icrasından yana sefildir. İnsana yaşama sevinci veren ve bu sevinci dibine kadar tattıran çok güçlü bir araçtır şiir. Şiirsiz hayat, yapaydır, kurudur, sığdır, basittir, aleladedir, heyecansızdır, coşkusuzdur. Binaenaleyh, şiirsiz yaşamayalım. Bol şiir okuyalım. Ama nitelikli şiirler olsun. Ve mutlaka derinlikli birkaç şiir ezberleyelim. Şiirle. Umutla. Devrimle. Kalınız!

Tarih: 20.04.2020 Okunma: 404

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?