ÇÜRÜYÜŞ...34...

Özgür DENİZ - 15.06.2020

Bu dünyaya gelmişiz. İnsan olarak gelmişiz. Sarih bir durum mu bu? Olabildiğince sarih, zerre şüphe ve çelişki yok. Normal süreç dışında bu dünyadan ayrılmamız kabil midir? Değildir ve yaşamak zorundayız. Aksi bir durum mümkünse hadi yaşamımıza son verelim. Belki de bazı şeylerin ruhsatı olsaydı ayrılmakta kolaylaşırdı ama yok ve yapacağımız bir şey de yok. Öyleyse yaşayacağız ve savaşacağız, bundan başka çıkar yolda yok. Varsa söyleyin lütfen! Dünya da zor bir yer elbette ki, yaşamakta hiçte kolay değil. Her şey getirilip altın tepsi de önümüze konulmuyor ki. Bir şeyler için illaki bir şeyler vermek gerekiyor, emek vermeden olmuyor ki. İnsanlığımızı unutabilir miyiz? Olabilir bir şey olarak görülmüyor. Peki, napacağız biz? Şöyle yapmayacağız, böyle yapmayacağız tamam, peki ne yapacağız, nasıl yaşayacağız? Yani insan gibi değil de, hayvan gibi mi yaşayacağız? Ama her taraftan insan gibi yaşamamız gerektiği haykırılıyor, aksi takdirde telin ediliyoruz. O zaman nedir bu sahtekârlık, şerefsizlik? Peki, hem hayvan gibi yaşamayalım hem de insan gibi yaşamayalım, o zaman nasıl yaşayalım? Birisi çıksın anlatsın ki bilelim kardeşim, öyle deyil mi? İnsan gibi yaşarsak suçluyuz, hayvan gibi yaşarsakta suçluyuz. O zaman nasıl yaşayacağımızı söyleyin bari de öyle yaşayalım. Pezevenkliğe lüzum yok. Ne yani köle gibi yaşamamız mı isteniyor, kulların kulu mu olalım? Böyle bir şeyin mümkünatı da yok. Hayır yani bir yerlerde yanlış giden bir şeyler var. Her şeyin açık olması lazım deyil mi? O zaman Allah’ı unutalım, Peygamberi bilmezlikten gelelim, Kitaba dönüp bakmayalım, insan olduğumuzu da yok sayalım. Ama sonra da itham edilmeyelim, lanetlenmeyelim. Bana ‘’seni şerefli halkettik’’ deniyorsa, o zaman o şereften taviz veremem. Vereyim mi yani? Şerefsiz mi olayım? Olayım mı gerçekten? Ne kötülük ettik tek bir insançocuğuna? Hayır, hiçbir kötülük etmedik, etmeyiz de. Bana ne insançocuklarından. Çünkü insançocuklarıyla uğraşacak kadar bir dakikalıkta olsa boş zamanım yok. Belki kendileriyle uğraşmamızı isteyenler olabilir ama malayani ile iştigal edecek kadar heba edecek zamanım yok kardeşim. Herkes işine baksın kardeşim. Şerefsizliğimiz varsa da şereflice çıkılıp söylensin, şerefsizlik yapılmasın. Kendimle kavga ediyorum ben, bunu bırakıpta başkasıyla kavga edemem. Çürümüş olan ama hala sağlam olduğunu sanan sefillerden tiksiniyorum.

 

İnsançocukları varlık bağlamında bakıldığında, genel olarak dünya denilen devasa yapı dâhilinde, muayyen bir toprak üzerinde, muayyen bir toplum içinde ve bir ailede dünyaya geliyorlar. Elbette bir geçmişleri oluyor ve bir de gelecekleri, yaşam sürecinde. Yani bir ataları oluyor, bir de ahfadları. Ve bu yaşam dediğimiz süreçte irade dışı merbutiyetleri olan şeyleri (((kültürleri, ecdatları, gelenekleri, görenekleri, töreleri vb.))) kolayca terkedemiyorlar. Ki, kuşkusuz terketmeleri de gerekmez. Çünkü insan mazisiyle insandır bir yerde. Ama her hâlükârda insan olarak varolduklarını da nisyana terketmemelidirler. Zira tüm bu bağlı olunan şeyler dışında bir de başka şeyler vardır, daha önemli şeyler. Mesela; yeryüzü kanunları dışında bir de gökyüzü kanunları vardır. O kanunları mutlak beyyinelerle getiren peygamberler vardır. Ataların yaşamları dışında bir de mutlak hakikatler vardır. Ataların yaşamalarına alışkanlık kesbetmek hakikatlere sırt çevirmeyi gerektirmez ama hakikatlere bağlılık ataların yaşamlarını reddettirmeyi gerektirebilir ve icap ediyorsa reddedilmesi de iktiza eder. Elbette burada size durun diyecekler çıkacaktır, nasıl olurda ataların yaşamlarını terkedebilirsin diyenler olacaktır. Nerden çıktı bu hakikat denen şey, sanki atalarınız yalan üzerinde mi yaşıyorlardı diyeceklerdir, sizin önünüzde aşılmaz barikat olmaya çalışacaklardır. Peki, siz ne yapacaksınız böyle bir durumda? Alışkanlıklara mı ittiba edeceksiniz yoksa hakikate mi? Ataların yaşamları kör itaati, sorgusuz, sualsiz, koşulsuz teslim olmayı, aynı şeyleri takip edip yapmayı dikte eder zımnen ama mutlak hakikat, bilinçli, şuurlu, akıllı, sorulu, sorgulu, vicdanlı, merhametli, adaletli olunmasını ister. Peki, biz hangisine uyacağız? Hangisi bizi sorumlu insan yapacaktır? Alışkanlıklarımıza mı uyacağız yoksa mutlak hakikatlere mi? Elbette ki hakikatlerden yana olacaktır tercihimiz. Çünkü göz göre göre yanlışların bataklığına atamayız kendimizi. Tabi bu meyanda doğruları da mazimizden süzüp alacağız ama yanlışları da ayıklamasını bileceğiz yani motomot her şeyi olduğu gibi alıp yaşama aktaramayız. Zaten böyle olduğu için çürüme tezahür ediyor ya. Çünkü eski ile yeni çatışıyor ve biz dünyalık çıkarlarımız adına eskiyi yeniye müreccah görüyoruz. Böylece bitevi eskiden bahsedip, kallavi hamasetlerle bizi duygusallık üzerinden avlamak isteyenlerinde tezgahlarına düşüyoruz. Velakin herkesten böyle yapmasını, bu minvalde yaşamasını bekleyemeyiz. Kendimizi, böyle yaparak haklı çıkaramayız. Sen yanlış yapıyorsan, yanlışlar üzerinde yaşıyorsan, aynısını benim de yapmamı bekleyemezsin, yapmayınca da ihanetle itham edemezsin ama ben seni ihanetle itham edebilirim, ki zaten ihanet etmiş olursun böyle yaptığın takdirde. İhanet olmasaydı çürüme olur muydu?

Tarih: 15.06.2020 Okunma: 390

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?