İnsan, emeğidir! Mülk kimin? İnsanlar
kazanabilirler kime ne mi? Bilmem, belki de kazanabiliyorlardır verdikleri emek
kadar ya da mülkü monopollerine geçirdikleri kadar! Kimin ne kadar emek verdiğini
bilebilir miyiz? İşin zorluğuna göre mi ücrete tabidir insançocukları yoksa
bulundukları yere göre mi? İnsançocuklarının yerlerini kim, neye göre
belirliyor? Kapitalizm mi belirliyor yoksa hakikatler mi? İşlerin zorluğu neye
göre belirleniyor? Sizce bu dünyanın mülkü herkese yetmeyecek kadar az mı ya da
herkese yetecek kadar çok değil mi? Kendinize layık görmediğiniz bir şeyi
başkasına layık görebilir misiniz? Yahut siz olduğunuzda yetmez dediğiniz bir
şeyi başkası için yeter görebilir misiniz? Siz insansınız da o insan değil mi?
Kallavi yaşamları hak edenler ve hak etmeyenler mi vardır? Hangi ahlakla, adaletle,
merhametle, vicdanla? Yoksulluk yok edilebilir mi ya da yok edilemez bir şey
midir? Yoksulluk kaderdir diyen insan mıdır? Bir insanın açlıktan ölmesine onun
kaderi odur diyebilir miyiz? Bu dünyada ki paylaşımı kim yapıyor? Ücret
paylaşımını kim tanzim ediyor? Mesela; şu meslek şu kadar, bu meslek bu kadar,
o meslek o kadar, bilmem şu işi yapanlar şu kadar alacaklar diye Allah mı dedi?
Öyleyse neye ve kime göre yapılıyor? Bu dünyada birilerinin dilediklerince,
istediklerince yaşamak hakları vardır da, başkalarının kendilerine biçilen
hayatın sınırları kadar mı yaşamak hakları vardır? Bir empati yapılsa ve türlü
türlü nimetlerle lebalep olan bir dünyada yer değiştirilse katlanabilir miyiz?
Katlanmaları gerekir derken utanmıyor muyuz? Bu taksimi kim yapmıştır, niçin
yapmıştır, nasıl yapmıştır? Kimin mülkü üzerinde yapmaktadır? Farzedelim ki,
bir kişi 1 milyon lira alırken, diğer kişinin 100 lira almasına kim, hangi
sebeplerle, hangi bakışla, görüşle, kriterlerle karar veriyor? Hangi yasalara
göre karar veriyor? Hakikate göre mi yoksa Kapitalizme göre mi karar veriyor?
Tanzimlerin, taksimlerin, dizaynların böyle yapılmasının arkasında bilinçli bir
kara elin olduğundan şüphelenmiyor muyuz hiç? Böyle olsun ki, insançocuklarının
arlarında her diam bir mesafe bulunsun, birbirlerine kin duysunlar, birileri
başkalarına mideden bağlı olsunlar ve benim düzenim de devam etsin diye
düşünüyor olamaz mı kapitalizm? İnsançocuklarının, insançocuklarının hayatları
üzerinde karar verme salahiyetleri var mıdır? Adalet nedir, kimin adaleti,
nasıl adalet? Mesela; her şehirde pazarlar kuruluyor de mi? O pazarlarda envai
türlü sebzeler, meyveler bulunuyor de mi? Keza her şehirde kuruyemişçiler
oluyor de mi? Oralarda da envai türlü çerezler bulunuyor de mi? Hakeza
tatlıcılar bulunur her şehirde ve yine envai türlü tatlılar bulunur o
tatlıcılarda de mi? Ve hakeza hastalık için ilaç, karanlık için ışık, soğuk
için gaz, bedene örtü, mideye içecek ve yiyecek, temizlik için su, barınmak
için ev lazım değil mi? Tüm bunlar olmasın diyebilir miyiz? Ya da olabildiği
kadarıyla olsun diyebilir miyiz? Yani göz göre göre insançocuklarına sefalet
içinde de yaşayabilirsin diyebilir miyiz? Kimsenin fazlasını istemeye hakkı
yoktur diyebilir miyiz? Azı ya da fazlayı kim belirliyor, hangi hakla
belirliyor, neye göre belirliyor? Yahut tüm bunlardan gönül azar azarda olsa
çektiği zaman, senin gönlünde her şeyi çekiyor ama, bazı şeyleri de görmeyiver
diyebilir miyiz? İnsan gönlü gördüğünü çekmez mi? Görülen kimin mülkünde
görülüyor? Görüleni kim veriyor? Verilen ücretle veren yaşayamıyorsa, alan
nasıl yaşasın? Ki, bunu kendi mülkünüzde yapmadığınızı, yapmayacağınızı da fark
edin ki yaparken sıkıntı yaşamayın sanki kendi mülkünüzde yapıyormuş gibi. Herkese
hak ettiği verilmeli ve herkese insanlık onuruna yaraşır bir yaşam
sunulabilmeli. Verdiğimiz her karar, yaptığımız her iş, ortaya koyduğumuz her
eylem, söylediğimiz her söz rûz-i mahşerde muhakkak yakamıza yapışacaktır hiç
kuşkunuz olmasın! Bir insanın nefes alamadığı bir dünyada kimse nefes alamaz.
Bunu herkesin kulağına küpe etmesi icap eder. Çünkü kimse kendi mülkünde
yaşamıyor, öyleyse dilediğim gibi hareket ederim diyemez tek bir kişi bile.
İnsan dehşetli şekilde dejenere olmuş
ve bu dejenerasyonda insanı iflah etmeyen bir alinasyona uğratmıştır,
nihayetinde de çürüme tezahür etmiştir. İnsan bugün kendi kendini bilmemekte ve
tanımamaktadır, binaenaleyh kendi üzerine oynanan oyunların farkına varamamaktadır.
Bu da insanı bitevi aldanışa ve kurban olmaya mahkûm kılmaktadır. İnsan bugün
gerek kendisi üzerinde, gerekse kendisi dışında ki her şey hakkında münhasıran kalıpsal
bilgilere sahiptir. Hiçbir şeyi derinlemesine tanımamakta, bilmemekte ve hiçbir
şeyin hakikat temelinde çözümlemesini yapamamaktadır. Bu yüzden de olgularla
kendisini aldatmaya çalışanların oyunlarına gelmektedir. Çünkü olguların gerçek
anlamda nasıl olaylaşmaları iktiza ettiğini bilmemektedir. Bugün insan üzerine
kurgulanan ve insanı hedef alan her şey insanı tanımadan hedeflerine vasıl
olmaya çalışmaktadır, mutlak anlamda başarıya vasıl olunamasa da, insanı
aldatmak ve sömürmek hedefinde istediklerini elde etmektedirler. Haddizatında
insanı tanımadan insana dair ve insan üzerinde kurgulanan tüm kumpasların gerçek
anlamda boşa çıkması icap eder ama insan kendisini tanımadığı için farazi de
olsa başarıyla neticelenmektedir. Çünkü insan üzerinden kotarılmaya çalışılan
şeyler insanın asli mahiyeti ve çelişik varlıksal gerçekliği bilinmeden
kotarılmak istenmektedir. Bugün hangi ideoloji insana dair bilgisiyle insan
üzerinden hedeflerine yürümektedir? Hiçbirisi insanı tanımamaktadır, hepsi
kendi algı düzeyine göre insana dair hedefler belirlemektedir. İnsanı, kendilerinin
biçtikleri kalıba girmeye zorlamaktadırlar. Bunu izhar ettiğiniz zaman
kızılıyorsunuz, hakarete uğruyorsunuz. Ama gerçeği değiştirebilecek hangi güç
vardır? Ya da insana dair hedeflerde sahici ve kalıcı başarıya vasıl olan kim
vardır böyle yaparak? İnsanı tanımıyoruz, anlamıyoruz, bilmiyoruz ama onun
üzerinden hedeflerimizi metazori olarak gerçekleştirme yoluna gidiyoruz.
Gerçekleştiremeyince de insanı düşman belliyoruz ve yaftalama yoluna gidiyoruz.
Kimse kusura bakmasın ama benim önüme bir şeyler koyup koyulanı yemeye
zorlayamaz kimse, zira yemek zorunda değilim. Ha otururuz, şeyleri tafsilatlı
ve sarih olarak dip derinliğine değin çözümleriz, bir sonuca mülaki oluruz,
kalben ve beynen ıskat olursak eyvallah etmekte kusur etmeyiz, bunu yapabilecek
yüreğe sahip olan varsa buyursun.