Malumdur ki, ‘’anlamak’’ nosyonu her
adımda karşımıza çıkan ve zihinsel âlemimizle ilintili mücerret bir nosyondur, edimdir.
Hayatın ve varlığın anlamı da anlamayla başlar. Çünkü anlamadığın zaman
aradığın anlamı bulamazsın. Anlamak, her şeydir! Anlamak, eylemin itici
gücüdür. Zira anlamadan eyleme geçemezsiniz. Anlamak; hem mutluluktur hem de
acının anasıdır ama yaratan ve yaşatan acının. Anlamak; uyanıştır, diriliştir,
direniştir. Anlamak; pervasızca ve acımasızca sormak, sorgulamak, hesap
sormaktır, hülasa; sigaya çekmektir. Anlamak; ölücan olmaktan, kesin
inançlılıktan, önyargılardan, koşullandırılmışlıktan, peşin inanıştan,
alıklıktan, bönlükten ve sekterlikten kurtuluştur. Anlamak; büyük insanlık
devriminin olmazsa olmaz önkoşuludur. Ki, çürümeyi tetikleyen en önemli
sebeplerden birincisi de anlamamaktır. Bu yüzden de filozoflar her daim
anlamayı bilmekten üstün ve öte görmüşlerdir ve tebcil eylemişlerdir. Bilmenin
başka anlamanın çok daha başka olduğunu söylemişlerdir. Bilmek insanı eyleme
sevketmezken, anlamak spontane eylemi tevlit eder. Çünkü anlamak demek eylemek
demektir, ikisi iç içedir. Anlayan eyler, eyleyen anlamıştır! Filhakika, anlamak
edimi ne kadar da üstün ve mümeyyiz bir vasıf olsa da haddizatında çokta hoşnut
olmayız olguların ve olayların anlaşılmasından yani insançocuklarının şeyleri
anlamasından. Bahusus politik kulvarda at koşturanlar, din üzerinden ahkâm
kesen şeyhler insançocuklarının asla ve kata anlayanlar olmalarını istemezler.
Çünkü insançocuklarının anlamaları demek, onların eceli demektir. Anlamamaktan
şikâyet etmelerine bakmayın. İnsançocuklarını anlayamayacak kerteye getirenler
bizatihi onlardırlar zira. İnsançocukları anladıkları gün, büyük yemin ediyorum
ki insanlığı aldatanlar olarak onlar ve insanlığı sömüren kompradorlar kaçacak
delik arayacaklardır. Ama ne hazindir ki, insançocukları ne olguları ne de
olayları anlayamamaktadırlar. Anlamanın eylemi, bilmenin eyleminden çok
farklıdır. Bilmenin eylemi insanı kurnazlığa yönlendirebilecekken, anlamının
eylemi insanı şerefli olmaya yönlendirecektir muhakkak. Anlamaktır ki,
olgularla olguların, olgularla olayların ve olaylarla olayların arasında bağ
kurmanızı ve sarih bir yargıya varmanızı tevlit eder. Bu da sizi uyandırır ve
hesap sormaya iter. Keşke anlayabilseydik, keşke anlayabilmek çabası içinde
olabilseydik! Yemin ediyorum nice karanlıklar aydınlığa tedvir olunur, nice
bilinmezlikler bilinir olur, nice karmaşık gibi görülen şeyler çözülür hale
gelir ve biz gerçeği sarih ve bedihi bir şekilde görürdük, uyumaz, aldanmaz ve
her şeye alıkça kolay şekilde inanmazdık. Olguları ve olayları keşke
anlayabilseydik, keşke anlayabilmek çabası içinde olabilseydik!
Nihayet geldiğimiz kertede kapitalizm
cehennemini yaratmış ve insanlığı bu cehennemin orta yerine bırakıvermiş olan uygarlık
dediğimiz şey maalesef insanı hasta etti ve hasta insanlar üretmeye de devam
ediyor. İnsanlık ailesi mezarlarına tükürülecek insanlarla lebalep maateessüf
ve kuşkusuz tükürülecek, tükürülmesi gerekenler varsa da. Bugün kimse ben sağlamım
demesin, herkes hastadır ve hiçbir kimse iyileşmek adına tek bir adım bile
atmaya tevessül etmemektedir. Irkçılığın, cehaletin, taassubun, cinsi
sapıklığın, megalomanlığın, hedonizmin, dengesiz gücün, egoizmin,
mülkperestliğin mengenesinde çırpınan zavallı insanlarla karşı karşıyayız.
Sağlam olan sağlık için yaşar, hastalandırmak, zehirlemek için değil. Sağlam
olan sevgi için çırpınır nefret için değil. Sağlam olan tevazu içinde yaşar,
kibir budalası megolamanyak biri olarak değil. Sağlam olan teraküm etmek için
değil, bölüşmek için yaşar. Sağlam olan barış için çırpınır, savaş budalası
olmaz. Sağlam olan halkın çocuklarının ölmesinden rant üretme derdinde olan
ölüsevici olmaz, yaşamı kutsar ve yaşasın ister halkın çocukları, çünkü o bilir
ki ancak yaşayan yaşatır. Çünkü uygarlık dediğimiz şey şu an kazanmak adına tüketime
dayanıyor, tüketmek için üretmek gerekiyor, üretmek için makinaya ihtiyaç var,
makine için sermaye gerek, tabi tüketmek için de sermaye gerek. Yani ne kadar
sermayen var o kadar tüketim yapabilirsin. Sermayeyi bulmak içinse insanlık değerlerinden
soyutlanmak gerek. Uygarlığın normlarına uydukça sorun kalmıyor. Tüketici
değilsen varlığının hiçbir anlamı yok, çünkü sermayeye katkın yok, öyleyse
lüzumsuz yere dünyada yer işgal ediyorsun. Laf salatasına gerek yok, ipe sapa
gelmeyen, hiçbir anlam ifade etmeyen fasaryalara da lüzum yok. Gerçek olan
budur. illa bir şeyin gerçekliğini ispat için hüccete mahal yoktur, bazı şeyler
hüccete muhtaç olmadan spontane gerçekliğini faş ediverirler. Ne kadar düşersen
o kadar yükselirsin. Ayakta olduğun ve ayakta kalmaya çalıştığın müddetçe
değersizsin. Bugün insanlığın insanı yok. Arabanın, evin, servetin,
teknolojinin, bilginin, bilimin, şehvetin, makamın, kuvvetin insanı var.
İnsanlar artık nesne haline gelmiştir ama nesnelerin nesnesi. Erdemler
yıkılmış, dünyamızı terk etmiş ve yerlerini makinaya bırakmıştır. İdeolojik
tarifle bugün siyantizm egemendir. Makinanın insanı vardır, makinalaşmış insan
vardır. İnsanı insanlığa yükselten duygular, düşünceler dünyamızdan
çekilmişlerdir. Nerede ahlak, nerede adalet, nerede sevgi, nerede paylaşım,
nerede dürüstlük, nerede hayâ vb. bebeğim? Ne kaldı şu zavallı dünyada? İnsan
denilen yaratık her şeyi çekip aldı, hoyratça tüketti ne varsa. Geriye de bir
enkaz yığını kaldı insan denilenden. Herkes kendi zevki için yaşıyor bu
dünyada. Zevkine ulaşmaya çalışırken de harcıyor insanları. İnsanlar farkında
olmuyorlar tabi olanların. Çünkü hep önlerindekini görüyorlar, görünenin ardına
bakmıyorlar. Onlarda kıyısından köşesinden bir şeyler elde ettikleri için
susuyorlar ve onaylıyorlar olanları. Göz göre göre insanlığı zehirliyorlar.
Seni zehirleyenden seni diriltmesini bekleyebilir misin? Yahya Bin Muaz asırlar
öncesinden ne kadar sarih ve bedihi şekilde özetleyivermiş değil mi insanlığın
hal-i pür melalini: ‘’Ey İnsanlar! Görüyorum ki; evleriniz Rum Kayseri’nin
evlerine, lükse hayranlığınız Kisra’nın tutumuna, servet peşinde koşmanız
Karun’un anlayışına, saltanatınız Firavun saltanatına, nefsleriniz Ebu Cehil
nefsine, gururunuz Ebrehe’nin gururuna, yaşayışınız sefihlerin yaşayışına
benziyor. Allah için söyleyin bana, Ümmet-i Muhammed’den olanlar nerede?’’
Sükût!