ÇÜRÜYÜŞ...38...

Özgür DENİZ - 15.06.2020

Malumdur ki, ‘’anlamak’’ nosyonu her adımda karşımıza çıkan ve zihinsel âlemimizle ilintili mücerret bir nosyondur, edimdir. Hayatın ve varlığın anlamı da anlamayla başlar. Çünkü anlamadığın zaman aradığın anlamı bulamazsın. Anlamak, her şeydir! Anlamak, eylemin itici gücüdür. Zira anlamadan eyleme geçemezsiniz. Anlamak; hem mutluluktur hem de acının anasıdır ama yaratan ve yaşatan acının. Anlamak; uyanıştır, diriliştir, direniştir. Anlamak; pervasızca ve acımasızca sormak, sorgulamak, hesap sormaktır, hülasa; sigaya çekmektir. Anlamak; ölücan olmaktan, kesin inançlılıktan, önyargılardan, koşullandırılmışlıktan, peşin inanıştan, alıklıktan, bönlükten ve sekterlikten kurtuluştur. Anlamak; büyük insanlık devriminin olmazsa olmaz önkoşuludur. Ki, çürümeyi tetikleyen en önemli sebeplerden birincisi de anlamamaktır. Bu yüzden de filozoflar her daim anlamayı bilmekten üstün ve öte görmüşlerdir ve tebcil eylemişlerdir. Bilmenin başka anlamanın çok daha başka olduğunu söylemişlerdir. Bilmek insanı eyleme sevketmezken, anlamak spontane eylemi tevlit eder. Çünkü anlamak demek eylemek demektir, ikisi iç içedir. Anlayan eyler, eyleyen anlamıştır! Filhakika, anlamak edimi ne kadar da üstün ve mümeyyiz bir vasıf olsa da haddizatında çokta hoşnut olmayız olguların ve olayların anlaşılmasından yani insançocuklarının şeyleri anlamasından. Bahusus politik kulvarda at koşturanlar, din üzerinden ahkâm kesen şeyhler insançocuklarının asla ve kata anlayanlar olmalarını istemezler. Çünkü insançocuklarının anlamaları demek, onların eceli demektir. Anlamamaktan şikâyet etmelerine bakmayın. İnsançocuklarını anlayamayacak kerteye getirenler bizatihi onlardırlar zira. İnsançocukları anladıkları gün, büyük yemin ediyorum ki insanlığı aldatanlar olarak onlar ve insanlığı sömüren kompradorlar kaçacak delik arayacaklardır. Ama ne hazindir ki, insançocukları ne olguları ne de olayları anlayamamaktadırlar. Anlamanın eylemi, bilmenin eyleminden çok farklıdır. Bilmenin eylemi insanı kurnazlığa yönlendirebilecekken, anlamının eylemi insanı şerefli olmaya yönlendirecektir muhakkak. Anlamaktır ki, olgularla olguların, olgularla olayların ve olaylarla olayların arasında bağ kurmanızı ve sarih bir yargıya varmanızı tevlit eder. Bu da sizi uyandırır ve hesap sormaya iter. Keşke anlayabilseydik, keşke anlayabilmek çabası içinde olabilseydik! Yemin ediyorum nice karanlıklar aydınlığa tedvir olunur, nice bilinmezlikler bilinir olur, nice karmaşık gibi görülen şeyler çözülür hale gelir ve biz gerçeği sarih ve bedihi bir şekilde görürdük, uyumaz, aldanmaz ve her şeye alıkça kolay şekilde inanmazdık. Olguları ve olayları keşke anlayabilseydik, keşke anlayabilmek çabası içinde olabilseydik!

 

Nihayet geldiğimiz kertede kapitalizm cehennemini yaratmış ve insanlığı bu cehennemin orta yerine bırakıvermiş olan uygarlık dediğimiz şey maalesef insanı hasta etti ve hasta insanlar üretmeye de devam ediyor. İnsanlık ailesi mezarlarına tükürülecek insanlarla lebalep maateessüf ve kuşkusuz tükürülecek, tükürülmesi gerekenler varsa da. Bugün kimse ben sağlamım demesin, herkes hastadır ve hiçbir kimse iyileşmek adına tek bir adım bile atmaya tevessül etmemektedir. Irkçılığın, cehaletin, taassubun, cinsi sapıklığın, megalomanlığın, hedonizmin, dengesiz gücün, egoizmin, mülkperestliğin mengenesinde çırpınan zavallı insanlarla karşı karşıyayız. Sağlam olan sağlık için yaşar, hastalandırmak, zehirlemek için değil. Sağlam olan sevgi için çırpınır nefret için değil. Sağlam olan tevazu içinde yaşar, kibir budalası megolamanyak biri olarak değil. Sağlam olan teraküm etmek için değil, bölüşmek için yaşar. Sağlam olan barış için çırpınır, savaş budalası olmaz. Sağlam olan halkın çocuklarının ölmesinden rant üretme derdinde olan ölüsevici olmaz, yaşamı kutsar ve yaşasın ister halkın çocukları, çünkü o bilir ki ancak yaşayan yaşatır. Çünkü uygarlık dediğimiz şey şu an kazanmak adına tüketime dayanıyor, tüketmek için üretmek gerekiyor, üretmek için makinaya ihtiyaç var, makine için sermaye gerek, tabi tüketmek için de sermaye gerek. Yani ne kadar sermayen var o kadar tüketim yapabilirsin. Sermayeyi bulmak içinse insanlık değerlerinden soyutlanmak gerek. Uygarlığın normlarına uydukça sorun kalmıyor. Tüketici değilsen varlığının hiçbir anlamı yok, çünkü sermayeye katkın yok, öyleyse lüzumsuz yere dünyada yer işgal ediyorsun. Laf salatasına gerek yok, ipe sapa gelmeyen, hiçbir anlam ifade etmeyen fasaryalara da lüzum yok. Gerçek olan budur. illa bir şeyin gerçekliğini ispat için hüccete mahal yoktur, bazı şeyler hüccete muhtaç olmadan spontane gerçekliğini faş ediverirler. Ne kadar düşersen o kadar yükselirsin. Ayakta olduğun ve ayakta kalmaya çalıştığın müddetçe değersizsin. Bugün insanlığın insanı yok. Arabanın, evin, servetin, teknolojinin, bilginin, bilimin, şehvetin, makamın, kuvvetin insanı var. İnsanlar artık nesne haline gelmiştir ama nesnelerin nesnesi. Erdemler yıkılmış, dünyamızı terk etmiş ve yerlerini makinaya bırakmıştır. İdeolojik tarifle bugün siyantizm egemendir. Makinanın insanı vardır, makinalaşmış insan vardır. İnsanı insanlığa yükselten duygular, düşünceler dünyamızdan çekilmişlerdir. Nerede ahlak, nerede adalet, nerede sevgi, nerede paylaşım, nerede dürüstlük, nerede hayâ vb. bebeğim? Ne kaldı şu zavallı dünyada? İnsan denilen yaratık her şeyi çekip aldı, hoyratça tüketti ne varsa. Geriye de bir enkaz yığını kaldı insan denilenden. Herkes kendi zevki için yaşıyor bu dünyada. Zevkine ulaşmaya çalışırken de harcıyor insanları. İnsanlar farkında olmuyorlar tabi olanların. Çünkü hep önlerindekini görüyorlar, görünenin ardına bakmıyorlar. Onlarda kıyısından köşesinden bir şeyler elde ettikleri için susuyorlar ve onaylıyorlar olanları. Göz göre göre insanlığı zehirliyorlar. Seni zehirleyenden seni diriltmesini bekleyebilir misin? Yahya Bin Muaz asırlar öncesinden ne kadar sarih ve bedihi şekilde özetleyivermiş değil mi insanlığın hal-i pür melalini: ‘’Ey İnsanlar! Görüyorum ki; evleriniz Rum Kayseri’nin evlerine, lükse hayranlığınız Kisra’nın tutumuna, servet peşinde koşmanız Karun’un anlayışına, saltanatınız Firavun saltanatına, nefsleriniz Ebu Cehil nefsine, gururunuz Ebrehe’nin gururuna, yaşayışınız sefihlerin yaşayışına benziyor. Allah için söyleyin bana, Ümmet-i Muhammed’den olanlar nerede?’’ Sükût!

Tarih: 15.06.2020 Okunma: 438

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?