ÇÜRÜYÜŞ...44...

Özgür DENİZ - 15.06.2020

Şu saf, berrak, sarih, beliğ gerçeği mutlaka ama mutlaka derinlemesine tefekkür etmemiz, deruni âlemimizde hissetmemiz, nihayet içselleştirmemiz ve eylemselleştirmemiz iktiza etmektedir. Ama ilk evvelde tertil, tedebbür, taakkul ile derinlemesine çözümlememiz ve idrak etmemiz elzemdir. Öyle alelusul çözümleyip tiksindirici bir şekilde lafta bırakmamamız icap eder. Çünkü tüm kötülükler bu şekilde yapmalar yahut yapmamalar neticesinde peydah olmaktadır. İşimizi namusluca yapmıyoruz, sonra da iğreti edecek şekilde laf salatası yapıyoruz. Nedir o? ‘’Ey insançocuğu sen kendini değiştirmeden Allah seni değiştirmez, değiştirmeyecek!’’ Misal; şöyle bir durum oluyor, işte diyoruz ki; Allah’ım şunu, bunu (((bir mekanizma da olabilir, insançocuğu da olabilir))) koru. Tamamda kardeş, şu, bu kendini korumuyorsa (((ki, nasıl korumaz? Kötülük yapar, bile isteye yanlış yapar, zulmeder vb.))) Allah korur mu onu hatta sen korur musun onu? Evet, söyle kardeş, sen kendini korumuyorsan ya da herhangi bir mekanizma kendini korumuyorsa yani kendinizi iyilik yönünde değiştirmiyorsanız, Allah seni, onu korur ve değiştirir mi? Ki, birisi bana kötülük yapsa, bendeniz onu niye ve nasıl koruyabilirim? Yemin ediyorum biraz geri zekâlıyız (((genellemiyorum)))! Yani iğrenç, tiksindirici bir riyakârlıktır bunun adı ve riyakârlığın küfürden yetmiş kat daha tehlikeli olduğu söylenir, biliyorsanız tabi. Bizim bitevi uyardığımız şeyin özü-özeti de budur haddizatında. Her daim söylediklerimizin tersini yapmamızdır. Böyle yaparken öyle tiksindirici oluyor ki insançocuğu, resmen iğreniyorsunuz, gözünüze baka baka söylediğini yapmadığını bildiğinizde. Güya Allah’ı kandıracaz! Keza, sen seni değiştirmeden, ne İslamcılık, Ne Kemalizm, ne Milliyetçilik seni değiştirmeyecektir. Böyle olunca da neyi temsil ediyorsan kendi kirini ona bulaştıracak ve onu da kirleteceksin, ki kirletiyorsun da. Bunlarla insanlığı değiştirmek derdine düşüyoruz ama kendimizi bile değiştiremediğimizin fevkinde değiliz. İnsanlığın karşısına çıkıyoruz ve diyoruz ki sizi değiştirmeye talibiz. Sen daha kendini değiştirmeden, kendini temizlemeden, arınmadan, nasıl oluyor da insanlığı değiştiriyorsun, temizliyorsun, arındırıyorsun behey ahmak? Sen düşünceni insanlaştır, insanlar seni mutlaka güçlendirecektir! Merak etme, insanlık fark edilmeyecek kadar müphem bir şey değildir. Sen değişince değişecektir dünya ve insanlık! Bu yüzden kendilerini değiştirmeyenlerden, arınmayanlardan sizleri değiştirebileceklerine inanmayın. Onlar münhasıran sizleri aldatmaktadırlar ve sömürmektedirler. Biz kendimizi değiştirmeden, mekanizmalar kendilerini değiştirmeden, ne insanlık ne de tarihin akış yönü asla ve kata değişmeyecektir. Biz değişimin, politik güçle, servet terakümüyle, apoletlerin çokluğuyla, makamların büyüklüğüyle, dev gibi gövdeyle olabileceğini sanıyoruz ama mutlak olarak yanılıyoruz, velakin yanıldığımızın fevkinde değiliz. Her şey senin insan olmanla başlayacaktır ey insançocuğu yahut mekanizmanın çarklarının adaletle dönmesiyle!

 

Biz, nefislerimizi (((deruni âlemimizi))) arındırmak için değil mütemadiyen kirletmek için yaşıyoruz sanki. Ki, aynen de öyledir ve işte çürümenin mukaddimesi de böyledir! Oysa biz nefislerimizi arındırmak zorundayız ve ancak bu şekilde insan olabiliriz. Çünkü insan, kötülüklerden (((zulümden, adaletsizlikten, kul hakkından, müfteri ve müfsit olmaktan, alçakça jurnalden, ahlaksızlıktan, haksız terakümden vb.))) korunduğu ve arındığı kadar insandır. Yahut hayvani güdülerimizi dizginlemekte diyebiliriz. Dizginleyebiliyor muyuz, dizginlemek istiyor muyuz? Yoksa insanız bahanesine mi iltica ediyoruz? Hayır, kötülük atına biniyoruz ve son sürat, hesapsız, kitapsız menfaatlerimize koşuyoruz. Zaten bu yüzden ağır gelmiyor mu insan olmak yani menfaatleri yaşatmak ve menfaatler uğruna yaşamak kolay geldiği için ve zevk içinde yaşamak nefsimize hoş geldiği için insanlığa mugayir yaşamıyor muyuz? Menfaatlerimize koşarken de insanlığımızı yolda bırakıveriyoruz. Mesela; biz kötülüğü niçin yapmıyoruz? İnsanlar ayıplamasın diye mi yoksa kötülük insancıl bir şey olmadığı için mi? Açığa çıkarsa utanç içinde kalırız diye mi yalan söylemiyoruz yahut yalan, gerçekten büyük bir ahlaksızlık olduğu ve insancıl olmadığı için mi? Başkasının yaptığı kötülüğü insan olduğumuz için mi lanetleriz ya da o kötülüğü yapmaya bizim fırsatımız, imkânımız olmadığı ve yapamadığımız için mi? Haram günah olduğu için mi el uzatmayız yoksa insanlar ayıplar diye mi? Faraza, eğer ki, yalanı yalan söylememek namına söylemiyorsak ve şayet bundan zarar edeceğimizi bilerekte bunu yapıyorsak ve yalan söylemediğimiz için herhangi bir menfaatte ummuyorsak, doğruyu da kaybedeceğimizi bile bile ve keza yine hiçbir menfaat ummadan söyleyebiliyorsak, hakeza çok şeyi de kaybedeceğimizin farkında olarak bunu yapıyorsak işte biz o vakit arınmaya ve nefsimizi arındırmaya, nihayet insan olmaya başlamışız demektir. İşte o gün değişimin startının verildiği gün olacaktır. İşte o gün doğruluk güneşi altında aydınlanacağımız günü bekleyebiliriz. Yoksa beyhude yere laf salatası yapmayalım, riyakârlığa tevessül etmeyelim.

 

Hiçbir insançocuğuyla aynı düşünmek gibi bir zaruretim, mecburiyetim yoktur ama düşüncelerimin gerçekçi ve nesnel temellerle mütenasip olması, mecburiyetin ve zaruretin muktezasıdır. Kimsenin rengine bürünmek zorunda değilim, kimseye rengimi vermek gibi bir hakkımda yoktur. Mühim olan gerçekçiliktir ve nesnelliktir. Şayet bir fikir ne kadar nesnel ve gerçekçi ise ancak o zaman o fikre eyvallah edilebilir hatta o fikir benimsenebilir ama hiçbir kimsenin bu temeller üzerinde serdedilmeyen bir fikre eyvallah etmek ve o fikri benimsemek gibi bir zorunluluğu olamaz. Binaenaleyh, her daim gerçekçi ve nesnel olmaya çalışıyorum. Çünkü argümanlarımın cerhedilmesinden hazzetmem. Ki, zaten cerhedilecek fikirler serdetmek bir yerde bile isteye yalan ve yanlış konuşmaktır, yaşamaktır. Böyle bir şeye de ne hakkım ne de salahiyetim vardır, çendan ruhum ruhsat vermez böylesi mugayir bir eyleme. Zira insanca duruşumu bozamam ve insanlığa mugayir hareket edemem, daha da mühimi insanlığı aldatacak kadar alçalamam, aldatan alçaklardan olamam, yalanlarla insanlığı oyalayamam ve yönlendiremem, hatta yalanlarla insanlığın yaşamak sevincini gasp edemem (((gerçi aldatılmaktan insanlığın kendisi de bizatihi mesuldür, suçludur, çünkü aldatılmayabilir istenildiği takdirde, zira akıl verilmiş, herhalde o akıl, aldatana takıl diye verilmedi))). O zaman durmam gerektiği gibi durmamış ve duruşumu bozmuş olurum, velakin duruşumu bozmamam, çünkü bu; ruhumun kati ve kesin direktifidir. Zira derdim sorun olmak, sorun çıkarmak, sorunlar yumağı oluşturmak değil, nihai sonuca ulaştıracak çözümlerin odağı olabilmektir. Bu sebeple de istikamet üzere olmam çözümün odağı olmam için önkoşuldur. Beni tutsak edecek laflar etmektense, hem bendenizi hem insanlığı özgürleştirecek sözler sarfetmenin insanlığa daha seza olduğunu düşünüyorum. Bilakis zaten herhangi bir kötülükten şekva etmeye de hakkım olamaz. Kötülükten şekva ediyorsam da, kötülük üretecek yollar açamam. Hülasa; kimseye bana inanın diyemem, hayatım boyunca şüphe ettim, sordum ve sorguladım, herkesin de şüphe etmesini, sormasını ve sorgulamasını sonsuzcasına önemsiyorum. Çünkü ilk evvelde insanlığın sonra da özgürlüğün yolu buradan geçmektedir!

Tarih: 15.06.2020 Okunma: 419

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?