Her şey değişmekte ama bir tek insan
denilen değişime direnmekte. Hiçbir şeye direnmeyen insan yenilenmeye,
değişmeye direnmekte. Niye? Çünkü elinde neyi varsa eski olan sayesindedir ve
elindekini daim kılacak olan yine eski olandır. Bu yüzden de eskiye sımsıkı
sarılmaktadır ve hep eskiye dairdir anlattıkları. Çünkü boş kafalara ancak
eskiyle hükmedebilirsin. Dolu bir kafa eskiyle avunur mu? Zaten dolu bir kafa
dolu bir hayata talip olur ve dolu bir hayatında eskiyle muhal olduğunu bilir.
Misal; dini yeniden anlasak ve yeni bir din anlayışı ortaya koysak, bugün
ağzında dinle gezenlerin kaçına itibar edilir? Keza; gerçekten bu milletin kim
olduğu, neci olduğu, nerelerden bugünlere geldiği namusluca tahlile dilse bugün
bu millete istinat ederek muayyen düşüncelere sahip olanların, vatan edebiyatı
yapanların kaçının yüzüne bakılır? Öyleyse eskiyi atıp yeniyi alır mı, yeni bir
insan olur mu? Elbette ki almaz ve de olmaz. Böyle olunca da felah bulmaz.
Bugün dünyada değişmeyen ne vardır, aynı kalan ne vardır? Aynı kalarak varolmak
kabil midir? Ulan şu dünyada her çiçek bile taze açıyor. Ki, yıllar yılı
yaşıyorsun ama aynı nato kafa nato mermer olarak devam ediyorsun. Birazcık
düşünür be insanım diyen. Adam vatanı babasının çiftliği zannediyor, herkesi
tecziye etmeye, tard etmeye yelteniyor, bizde eyvallah ediyoruz, alkışlıyoruz. Bu
nasıl bir sefilliktir be? Kendisi kimdir, hayat nedir, yol nereye doğru akıp
gitmektedir, insanlık hangi aşamalardan geçip gelmiştir bugüne, sonumuz ne
olacaktır? Hep yerimizde durarak nasıl ileriye gidebiliriz, hep önümüze
odaklanarak ileriyi nasıl görebiliriz diye düşünür be. Ama hayır ne gereği
vardır ilerisini görmenin, ileriye odaklanmanın, yerimizde rahatız nasıl osla
değil mi? Çünkü kimsenin bir şey sorduğu, bir şeyi sorguladığı, yeniyi aradığı
yok. Herkes memnunsa bizde memnun olup memnun olanları gayr-ı memnunlar haline
getirmeyelim öyle mi? Nasıl bu kadar basitleşebiliyoruz ve sığ düşünebiliyoruz?
Oysa insanız biz be insan. Ve tüm hayatımız birgün önümüze dökülecek ve
sorulacağız her şeyden. Hiç mi korkmuyoruz, endişe etmiyoruz? Yuh olsun, veyl
olsun!
İnsan eğer ki, bitevi değişirse,
kuşkusuz toplumunda değişmesine katkı sunabilecektir. Ama insan değişmezse,
toplum kolay kolay değişmeyecektir. Çünkü toplum direngen bir yapıya sahip olur
genelde. Toplum eskidir ama insan yenidir! Çünkü toplum asırları tazammun eder
ama insan münhasıran kendi yaratacağı geçmişin bilgisine sahip olacaktır,
elbette toplumun da geçmişine sahip olacaktır ama kendi varoluşu üzerinde
baskın olan kendi geçmişi olacaktır, bu durum onun değişime olan direncini kolayca
kırabilecektir. Velakin bizde öyle olmuyor, bizler kendimizi toplum içerisinde
erittiğimiz için aynı zamanda kendi bünyemizde devasa bir toplumsal birikimi
taşıyormuş gibi hissediyoruz ve bu da bizi olduğumuz yere çökertiyor ve adeta
olduğumuz yerde çakılıp kalmamızı ve zamanla ölmemizi, ölü canlar olmamızı
tevlit ediyor. Ölü olduğumuz içinde mütemadiyen toplum tarafından
biçimlendirilen, toplumdan geleni emen oluyoruz ama toplumu biçimlendiren bir
katalizör olamıyoruz. Binaenaleyh, kodları değişime pekte uygun değildir
toplumun yani değişime direnir. Ama insan birey olarak değişimi özleyebilecek
ve değişimden hazzedebilen bir mahiyete haizdir. Toplum nehrin kabuğu ise,
birey olarak insan o nehir içinde akıp giden su misalidir. Bu yüzden de aynı
kalması onu öldürür. Yeni bir bakış açısı geliştirmeden, yeni bir hayatın
doğuşu kabil olmayacaktır. Yeni bir bakış açısı da yeni bir insan olmayla
ilintilidir. Hülasa; insanın varolması ancak değişmeye kendini bırakmasıyla
kabildir. Nasıl bir nehirde iki kez yıkanmak olası değilse, her gün yeniden
doğan insanın bir önceki günün insanı olması olabilecek bir şey değildir. Bizim
metazori eski olmakta inat etmemiz ayrı mevzudur. Bu da haddizatında derin bir
korkunun tecellisidir. Çünkü yeni olan kendimizin nasıl bir biz olacağını
tahayyül ve tasavvur edemiyoruz. Ya yeni olunca derin bir boşluğa düşer miyiz
ve yeni bizle eski bizi anlaştırabilir miyiz korkusudur bu. Ama korkularla da
var olunmaz ki! Korkuların krallığında ve karanlığında yaşamayı reddedin.
Hakikatin aydınlığına sığının. Şeytan sizi Allah ile aldatmasın. Ne vatan ne de
din kimsenin babasından kendisine tevarüs etmiş bir olgu değildir. Öyleyse bu
olgularla sömürülmeye, aldatılmaya bir nihayet verin. Uyanın, gerçekleri görün,
aydınlanın ve karanlığın perdesini parçalayın.