Niçin durduğumuz yerde çakılıp
kalıyoruz? Belki bir yerde sabit kalabiliriz ama bir yandan da niçin bizim
dışımızdaki dünyayı göremiyoruz ve o dünyanın çevresinde de dönemiyoruz? Bir
yerde sabit kalınarak nasıl varolunabilir? İnsan hareket ediyorsa vardır ve
yaşamaktadır. Münhasıran elinde olanla, tanıyıp bildiklerinle, gözünün
önündekilerle, görebildiklerinle iktifa etmek insanı mutmain kılabilir mi? Oysa
bildiklerinden daha çok bilmediklerin, gördüklerinden daha çok görmediklerin,
tanıdıklarından daha çok tanımadıkların vardır. Niçin onları merak etmiyorsun?
Gerek yok mu diyorsun? Senin gerek duymadığına başkasının da gerek
duymayacağını mı var sayıyorsun? Sen merak etmiyorsun diye başkaları da mı
merak etmemelidir? Böyle bir şey kabil midir? Sen yanıyorsun diye başkası da mı
atlamalıdır ateşin içine? Sen hayatı yaşamak istemiyorsun diye başkalarının
hayatını çalman mı gerekiyor? Hayatın tekerleğini döndüren itici güç bu değil
midir yani bilmediklerini bilmek, tanımadıklarını tanımak, görmediklerini
görmek arzusu? Bu arzu bittiğinde ortada hayat diye, yaşamak sevinci diye bir
şey kalır mı? Oysa yerelliğin yanında bir de evrensel bir yanımız vardır bizim
ve bu sebeple ne kadar yerel retorikler üretip kendi içimize seslenebiliyorsak,
evrensel retorikler üretip, sınırlarımızı aşıp uzaklardakilere de
seslenebilmeli değil miyiz? Çağları ve sınırları aşmalı ve tüm insanlığa
ulaşıp, yekpare insanlığı da kuşatabilmeli değil miyiz? Dünyaya söyleyecek
şeyimiz olmalı değil mi? Değer üretebilmek ama bu değerin tüm insanlığı
kuşatabilmesini öncelemek gerekmiyor mu? Abi niye kendi kabuğumuzda kapanıp
kalıyoruz, niye kabuklarımızı kıramıyoruz ve dışımıza bakma cesareti
gösteremiyoruz? Çok basit ve kısır düşünüyoruz. Neden; çünkü münhasıran
kendimizi düşünüyoruz, kazanmak ve sürekli kazanmak istiyoruz. Kazanç yolumuzu
kapayacak her şeyden uzak duruyoruz ve herkesi de uzak tutuyoruz. Korkuyoruz
etkileşimden, farklıyla iletişimden! Bu yaşamadaki yükte hafif, pahada ağır
küçük noktalarını kaçırmamıza neden oluyor. Ondan sonra da siz biraz daha
dayanın, katlanın, biz biraz daha yaşayalım, dem-i devran eyleyelim diye soysuz
bir telakki ortaya çıkıyor. Lütfen muayyen olguları sahipleniyorlar gibi yanlış
bir zihniyetle gidipte ömür boyu birilerinin köleliğine, kulluğuna eyvallah
etmeyin. Budur hayatı bize zindan eyleyen, cehennem kılan. Merak etmeyen hiçbir
olgu yok olmaz, hiçbir kimse de hiçbir olguyu yok etmez. Sadece
aldatılıyorsunuz! Ve sizleri başkalarıyla korkutanlar, sizlerin ananızı ağlatıp
canınıza okuyorlar, sizin üzerinizden insanlığın ortak hazinesini soyuyorlar.
SADECE DÜŞÜNÜN...38...
Özgür DENİZ - 17.10.2020
Tarih: 17.10.2020
Okunma: 380
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.