SADECE DÜŞÜNÜN...38...

Özgür DENİZ - 17.10.2020

Niçin durduğumuz yerde çakılıp kalıyoruz? Belki bir yerde sabit kalabiliriz ama bir yandan da niçin bizim dışımızdaki dünyayı göremiyoruz ve o dünyanın çevresinde de dönemiyoruz? Bir yerde sabit kalınarak nasıl varolunabilir? İnsan hareket ediyorsa vardır ve yaşamaktadır. Münhasıran elinde olanla, tanıyıp bildiklerinle, gözünün önündekilerle, görebildiklerinle iktifa etmek insanı mutmain kılabilir mi? Oysa bildiklerinden daha çok bilmediklerin, gördüklerinden daha çok görmediklerin, tanıdıklarından daha çok tanımadıkların vardır. Niçin onları merak etmiyorsun? Gerek yok mu diyorsun? Senin gerek duymadığına başkasının da gerek duymayacağını mı var sayıyorsun? Sen merak etmiyorsun diye başkaları da mı merak etmemelidir? Böyle bir şey kabil midir? Sen yanıyorsun diye başkası da mı atlamalıdır ateşin içine? Sen hayatı yaşamak istemiyorsun diye başkalarının hayatını çalman mı gerekiyor? Hayatın tekerleğini döndüren itici güç bu değil midir yani bilmediklerini bilmek, tanımadıklarını tanımak, görmediklerini görmek arzusu? Bu arzu bittiğinde ortada hayat diye, yaşamak sevinci diye bir şey kalır mı? Oysa yerelliğin yanında bir de evrensel bir yanımız vardır bizim ve bu sebeple ne kadar yerel retorikler üretip kendi içimize seslenebiliyorsak, evrensel retorikler üretip, sınırlarımızı aşıp uzaklardakilere de seslenebilmeli değil miyiz? Çağları ve sınırları aşmalı ve tüm insanlığa ulaşıp, yekpare insanlığı da kuşatabilmeli değil miyiz? Dünyaya söyleyecek şeyimiz olmalı değil mi? Değer üretebilmek ama bu değerin tüm insanlığı kuşatabilmesini öncelemek gerekmiyor mu? Abi niye kendi kabuğumuzda kapanıp kalıyoruz, niye kabuklarımızı kıramıyoruz ve dışımıza bakma cesareti gösteremiyoruz? Çok basit ve kısır düşünüyoruz. Neden; çünkü münhasıran kendimizi düşünüyoruz, kazanmak ve sürekli kazanmak istiyoruz. Kazanç yolumuzu kapayacak her şeyden uzak duruyoruz ve herkesi de uzak tutuyoruz. Korkuyoruz etkileşimden, farklıyla iletişimden! Bu yaşamadaki yükte hafif, pahada ağır küçük noktalarını kaçırmamıza neden oluyor. Ondan sonra da siz biraz daha dayanın, katlanın, biz biraz daha yaşayalım, dem-i devran eyleyelim diye soysuz bir telakki ortaya çıkıyor. Lütfen muayyen olguları sahipleniyorlar gibi yanlış bir zihniyetle gidipte ömür boyu birilerinin köleliğine, kulluğuna eyvallah etmeyin. Budur hayatı bize zindan eyleyen, cehennem kılan. Merak etmeyen hiçbir olgu yok olmaz, hiçbir kimse de hiçbir olguyu yok etmez. Sadece aldatılıyorsunuz! Ve sizleri başkalarıyla korkutanlar, sizlerin ananızı ağlatıp canınıza okuyorlar, sizin üzerinizden insanlığın ortak hazinesini soyuyorlar.  

Tarih: 17.10.2020 Okunma: 374

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?