Üzerine doğduğum din olan İslam’ın
kitabı Kur’an’ı, içine doğduğum millet olan Türk Milletinin tarihini ve
insanlığın genelini etkileyen sair tüm olguları, kişilikleri yaşamda
gözlemlediğim amansız dilemmalar neticesinde okumaya, tanımaya, bilmeye ve
anlamaya karar verdim. İlk evvelde Kur’an’ı fasılasız okudum, tertil, tedebbür,
taakkul ile okudum. Elbette okunması tavsiye edilmeyen tarafıyla okudum yani
Türkçe mealinden, üstelikte farklı bakış açısına sahip olanların yazdıklarından.
Aman Tanrı’m o da ne; okudukça üzerine doğduğum yani seçmediğim ama maruz
kaldığım dinin, yaşanan dinle hiçbir alakası yoktu. Keza tarihte ki Türk’le
bugünkü Türk’ün arasında uçurumlar vardı. Ki, asıl doğal gözlem yöntemine
başvuruşumda bu şekilde tezahür etti. Din neyi emrediyorsa yapılan onun tam
tersiydi yani dinin yasakladıkları yapılıyordu ama emrettikleri sarf-ı nazar
eyleniyordu ve bu amansız bir tenakuza yol açıyordu. Keza; tarihte ki Türk’ün
yaptıklarıyla bugünkü Türk’ün yaptıkları mutlak tezat teşkil ediyordu. Söylenenlere
inanamazdım artık, yapılanları, yaşananları görmeliydim. Zira münhasıran
sözlere odaklanmak aldanmaktan başka bir opsiyon bırakmıyordu bendenize. Çünkü
söylemler yaşamlarla desteklenmiyordu yani aldatılıyorduk bu şekilde tercih
yaptığımızda. Dinle, aldatılıyorduk, vatanla, milletle aldatılıyorduk. Ki,
burada ki asıl derin tehlike dini yaşadığını söyleyenlerin insanlara zımnen
yaşadıklarının din olduğunu sanmalarını istemeleriydi. Yani tedricen din
hayattan el çekiyor ve yaşananlar dinin yerini alıyordu ve din bu diye
sunuluyordu zımnen. Bu ise insanların yapacakları seçime dahi indirilecek
amansız ve dehşetli bir darbeydi. Çünkü kaynağı bilmeden o kaynaktan
içtiklerini söyleyenleri tanımak o kaynağın da reddine davetiye çıkarıyordu. Öyleyse
mühim olan praksisti ve lafla peynir gemisi yürümüyordu, tarihin tekerleği
istenilen yöne dönmüyordu. Doğal gözlem yaparak ve yaparak yaşayarak öğrenme
metodu en iyi metottu ve o yolu tercih ettim. Bize atalardan tevarüs etmiş dinin içine
gömülmüştük ve yaşadığımız din o dinden başka bir din değildi, haddizatında
hurafeler yığınından müteşekkil bir dindi yani İslam değildi ama İslam’ı
yaşadığımızı sanıyorduk ya da insanların öyle inanmasını istiyorduk. Oysa
gerçek İslam diyordu ki; hak ile batıl kesin olarak ayrılmıştır, bile bile
hakkı gizleyip batılı aşikâr eylemeyin. Ama bu minvalde yaşan bir din bendenize
göre değildi, olamazdı. Çünkü güya Tanrı’ya istinat edilen bu din, Tanrı’nın
bana bahşettiği ne varsa elimden alıyordu, almaktaydı, almaya da devam
edecekti. Bu hem dine hem de insanlığın kaderine vurulacak en ağır darbeydi ve
bu darbeye geçit verilmemeliydi. Mutlaka birileri bunun üzerine gitmeli, her
şeyi sarih bir şekilde tespit etmeli, izah ve izhara yönelmeliydi. Bilakis,
gelecek karanlıktı. Hani birine sormuşlardı ya; edebi kimden öğrendin diye, o
da cevap vermişti ya; edepsizlerden diye. İşte o misal, her şeyi hayatın
içinden ve içerideki insanlardan öğrenmek daha kolaydı ve gerçekçiydi hatta kalıcıydı.
Bendeniz de o yolu intihap eyledim. Zira daha öğretici oluyordu. Çünkü yanlışı
ve doğruyu net bir şekilde tefrik edebiliyordum ve seçimimi ona göre
yapabilirdim. Son tahlilde; yaşadığımız din bildiğimiz din değildir maalesef,
ata dinidir ve bu din bizi maalesef perişan etmektedir. Bu din afyondan başka bir
şey değildir, insanlığı uyuşturmakta ve uyutmaktadır. İnsanlığın soyulup soğana
çevrilmesine eyvallah etmektedir, sömürücüdür. İnsanlığı da gerçekten dinden
soğutmaktadır. Keza bildiğimiz Türk Milleti de tarihte ki Türk Milleti değildir
maalesef ve kendisi temelinde eylemler ortaya konulan milliyetimiz, insanları
tarihe mühür vurmuş milliyetimizden de soğutmaktadır. Durup düşünülmeli midir yoksa gerçeklere
lanet mi okunmalıdır? Düşününce ne kazanacaksınız, lanetleyince elinize ne
geçecek? Tercih bizim, karar bizimi, kader bizim!
‘’’Düşünün çocuklar. Düşünmek bize üç
fayda sağlar; doğruyu görmek, doğruyu söylemek ve doğru eylemlerde bulunmak. Bizi
düşünmek kurtaracak.’’’’ Öğretmen
Dizisinden İktibas
NOT:
‘’’’ÖĞRETMEN’’’’ dizisini mutlaka
ama mutlaka izlemenizi öneririm naçizane. Çünkü gerçekten öğretici,
aydınlatıcı, ufuk açıcı, düşündürücü bir dizi. Felsefesi olan bir dizi. Boş,
aptal bir dizi değil. İllaki bir kazanımınız olur. Zaten böyle olduğu için
dayanamadı. Boş bir dizi olsaydı çok uzun sürerdi. Finale iki bölüm kaldı. 7
bölüm yayınlandı. Birinci bölümden dokuzuncu bülüme kadar çok derinlemesine
dikkat kesilerek izleyin. 3 günde bitirirsiniz. Laf olsun, eğlence olsun,
komiklik olsun, film izliyoruz olsun diye ne film izleyin, ne de dizi. Zaten bu
toplum insan gibi izleyeydi izlediğini mutlaka bir şeyler öğrenirdi ve insan
gibi yaşamaktan taviz vermezdi. Sadece Kemal Sunal filmlerini doğru düğün izleyeydi
kâfiydi. Boş boş izlemiş ve gülmüş, başka bir halt etmemiş. Yahut ağlamış
veyahutta gördüklerinin taklitlini yapmış yani sokaklarda racon kesmeye
yeltenmiş güya erkeklik gösterisi yapmış. Gerçi bu toplum hayatta neyi doğru
düzgün yapmış ki? Öyle yapsaydı doğru düzgün bir hayatı olurdu.
NOT:
Cumhuriyet Bayramı kutlu olması gerekenlerin yahut gerçekten Cumhuriyet
Bayramına değer verenlerin Cumhuriyet Bayramları kutlu olsun. Behemehâl, ‘’’’CUMHURİYET’’’’e sahip çıkınız.
Tanrı şahit olsun ki sahip çıkmazsanız iş işten geçtikten sonra hiçbir farklılığınız
fark etmez tüm farklılıklarınızla farklı olanlarınızın tümü çok pişman
olursunuz. Gidenin kıymeti bilinse nolur, bilinmese nolur. Ancak timsah gözyaşlarına
şahit edersiniz. Cumhuriyet emektir, özgürlüktür, yaşamak sevincidir,
aydınlıktır. Bunları öyle klişe laflarmış gibi söylemiyorum. Gerçekten böyledir,
doğal gözlem yaparak, düşünerek, anlayarak, hissederek, inanarak söylüyorum. Hamasi
nutuklara ve mazi nostaljilerine kanmayın, aldanmayın, inanmayın. Gerçekleri görün,
anlayın ve gerçeklerden kopmayın. Çünkü gerçeklerden koparsanız sefiller
sürüsüne dönersiniz, sonunuz kapı kulluğudur. Onurunuzu koruyun ve insanlık
onuruna yaraşır yaşamı seçin. Ama her şeyde. Ekmeğinizi bile onurunuzla
kazanın.