Mutfağa, lavabonun yanına, bir çöp kovası koyun, zaten
vardır, içine meyve artıklarını atın, zaten atıyorsunuzdur, ağzını açık
bırakın, bırakmazsınız ama bırakın bakalım. Sonuç nedir? İrili ufaklı tüm
sinekler üşüşür bir saate kalmaz değil mi? İsterseniz evde açık tek bir yer
kalmasın farketmez. O sinekleri mutlaka görecekseniz, davetiye çıkarmışsanız.
Mutfak, sinekler yüzünden, tiksinti verici hale gelir biraz sonra değil mi?
Hatta sinekler evin tüm odalarına dağılırlar ve huzurunuzu yok ederler. Ve sizler
her yerde biteviye sinek kovalarsınız. Aklınıza o çöp kovasını boşaltmak ya da
artık miadı dolmuşsa atmak pek gelmez de mi? Gelir ve gereken yapılır diyelim,
ya gelmezse ve gerekeni yapmazsanız ne olur? Malum sonuç. Oysa kökten çözüm ya
kovayı atmak ve yenisini getirip koymak ya da boşaltmak ve icap ediyorsa
yıkamaktır yoksa hep sinek kovalarız. İşte sömürü düzeni de böyle bir şeydir.
Biz hep sineklerle uğraşırız. Bataklığı görmeyi ve asıl onu kurutmak
gerektiğini hiç aklımıza getirmeyiz. Bitevi düzenin ürettiği pisliklerle
iştigal eder dururuz, o pislikleri yok etmeye çalışır ve o pisliklere
küfrederiz. Ama o pisliklerin nasıl tezahür ettiği hiç aklımıza gelmez,
düşünmeyiz bile. Hep birlikte düzeni savunur ve koruruz, korumak için hiçbir fedakârlıktan
kaçınmayız ama düzenin ürettiklerine küfretmeyi de ihmal etmeyiz. Çünkü düzen
kendisini kutsal olguların arkasına çok iyi gizlemiştir. Ona düşmansan arkasına
sığındığı olgulara düşmansındır ve doğal olarak hainsindir. Yani hem düzenden
nemalanma yolunu bulmaya çalışırız hem de düzenin ürettiklerinden güya şikâyetçi
oluruz. Düzenin idamesi için her şeyi yapan ama kendi dünyasında da güya temiz
kalmış birini sitayişe boğarız ama düzenin kirleriyle kirlenmiş ve pislikleşmiş
birini de telin ederiz. Oysa hem o temiz kaldığını sandığımız kişi düzenin
ürünü olmakla birlikte düzenin sadık bir kuludur hem de o pislik, düzenin
kendisine yüklediklerini topluma boşaltmaya çalışan ve bu yolla da gemisini
yürütmeye bakan namussuz bir kuludur düzenin yani ikisi de düzenin kapı kuludur
ama birisi elinden bir şey gelmediği için kendince namuslu yaşamaya, diğeri de
bir şeylere güç yetirebildiği ya da zımnen beslendiği için namussuzluk
yaptığını bile bile öyle yaşamaya devam etmektedir. Biz düzenin düşmanı
olmayıpta, düzenin kullarına düşmanlık ettiğimiz müddetçe bir arpa boyu yol
alamayız. Yani bataklığı kurutmayıpta, sinekleri kovalamaya çalıştıkça
yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur, bilakis kendi kendimize zulmetmiş oluruz
farkında olmasakta. Düzen sözde namuslu
olanı korkutarak namuslu kalmasını sağlar, namussuza da zımnen müzahir olarak,
o namussuzun varlığıyla kendi varlığına onay bekler. Bizler olgunun mahiyetini
idrak etmedikçe hep olaylarla oyalanır dururuz. Tüm kötülüklerin mahreci
düzenin ta kendisidir ve yine tüm kötüleri besleyen düzen denilen bataklığın ta
kendisidir. Mesela; bir ağanın büyük düzen içinde kurduğu küçük düzeninin
tevlit ettiği pisliklerden tiksiniriz ve ağaya düşmanlık ederiz, ağayı yok
edince her şeyin düzeleceğini sanırız ama büyük düzen giden ağanın yerine
anında yenisini getirir ve apışır kalırız. Yani ağayı yok ederek bir şey elde
edemeyiz. O ağalığı yaratan düzeni yok etmeliyiz. İşte bizim asıl ortadan
kaldırıp gömmemiz gereken büyük düzenin bizatihi kendisidir. Ki, büyük düzen
içinde virüs gibi çoğalan küçük düzenlerin basit efendileriyle enerjimizi
berhava etmeyelim. Biz kötülüklerle uğraşıp duruyoruz ama o kötülüklerin nasıl
meydana geldiğini hiç sorgulamıyoruz. Olguyla ilgilenmeyip, olaylarla
oyalanıyoruz. Yapmamız gereken belli, yol belli, yöntem belli ama yapılması
gerekeni yapacak, yürünmesi gereken yolda yürüyecek, kullanılması gereken
yöntemi kullanacak insan nerede?
SÖMÜRÜ DÜZENİ...
Özgür DENİZ - 02.11.2020
Tarih: 02.11.2020
Okunma: 443
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.