Her yanlış ve kötü kararın ardından yine artık klişe hale
gelmiş mezkûr söze başvururuz ve adalete sığınırız ve kendimizi tatmin etmek
için adalet mülkün temeli deriz. Bir ömür boyu dilimize pelesenk olmuş ve
bitevi terennüm ettiğimiz laf cambazlığı ya da kalabalığı. Ardından da, birgün
herkesin ihtiyacı olur adalete diye zırvalarız. Ama her şey zırvaladığımızla
kalır. Hatta adalet önderlerinden dem vurur, onları arar dururuz ama ne
hikmetse aradıklarımızın gösterdikleri tavırları bir türlü göstermeyiz,
eylemlerine benzer tek eylem yapmayız, ne hikmetse aramaktan da vazgeçmeyiz.
Niye? Çünkü onların isimlerini söylediğimiz an kitlelerin gözlerinde büyürüz,
onlara daha kolay tesir eder, onları daha kolay inandırırız, aldatırız. Her
şeye rağmen o adalete ihtiyacı olanların içinde bizler olmayız hiçbir zaman. O
adalete ihtiyacı olanlar hep başkalarıdırlar. Mülk kimler arasında dönüp duran
bir güç aracıysa işte onlardır adalete muhtaç olan ne garip. Ve zırva zırvadır
sadece, arkası ve derinliği yoktur söylediğimizin ve hissederekte
söylemiyoruzdur. Zaten bu hayatta söylediğimiz hangi şeyi hissederek, idrakinde
olarak söylüyoruz ki? Öyle bir toplum mu var ki karşımızda? Öyle olsaydı, hayat
böyle mi olurdu? Burada iki olgu vardır; adalet ve mülk. Adalet tamam da ya
mülk nicedir? Niçin hiç mülkü sorgulamayız? Hangi mülk için adalet ve kimin
mülkü için adalet? Adalet, hangi mülkün temelidir? Adalet mülkün temeli ama
mülk kimin? Öyle ya gerçekten mülk kimin? Sarsıcı bir soru mu? Peki, kimi
sarsar bu soru ya da sarsılacak birileri var mı? Bir filozof; birey
hissettiğinde toplum denilen mekanizma kımıldar diyordu. Hangi birey ki
hissedecek ve toplumu kımıldatacak? Var mı öyle bir birey yahut bir birey olmuş
kişi var mı? Sahi sarsılacak kadar hisseden biri var mı? Hadi söyleyin bakalım
mülk kimin? Mülkten ne anlıyorsunuz ya da? Anladığınız şekilde cevaplayın. Ki,
sonra mülkü kafanıza göre tanımlayıpta, şöyle böyle diye saçmalamayın. Mülk,
ağaların, beylerin yani ağalık, beylik düzenini ayakta tutanların, nihayetinde
sömürü düzeninin sacayağı olan asalakların. Yani insanlığı köleleştirenlerin, kullaştıranların.
İnsanları bir dilim ekmeğe muhtaç edip ekmeğin kaynağını inhisarlarına geçirmiş
olanların. Adalet denilen olgu da, malum tiplerin örtülü olarak işleyen zulüm
ve sömürü düzenlerinin temelidir yani bu düzen ayakta kalsın diye düzene hayır
diyecek olanlara karşı kullanılan bir araçtır. Hayır dediğiniz ve isyana
tevessül ettiğiniz an karşınızda kurulan barikatın adıdır adalet. İşte bu
dünyada mezkûr söz söylendiğinden beridir adalet, düzenin efendilerinin,
ağalarının malik oldukları mülkün temelidir ve bu namussuzların mülklerine
halel gelmemesi için söylenmiştir sanki mezkûr söz. Yoksa tarih boyunca
anladığımız ve anlaşılması gerektiği üzere söylenmekte değildir. Ve birileri
hep malum birilerinin mülklerini korumak için olmayan adaleti ayakta tutmaya
çalışırlar. Bilmezler ki, ayakta tuttukları adalet, haddizatında kendilerini
köleleştiren adalettir yani safi adalet değil, zulmün üzerini süsleyen bir
sostur. İşte bu yüzden bizim kavgamız vardır ve de olmalıdır bu düzenle.
Aldatmacalara aldanmamamız iktiza etmektedir. Bu bir kavgadır. Bu kavgayı da
sarsılmaz bir bilinçle vermeliyiz. Kavgaya da bilerek girmeli ve neyin
kavgasını verdiğimizi bilerek mücadele etmeliyiz. Herkes neyin içine girdiğini
bilmek zorunda ya da girdiği şeyin ne olduğunu bilerek girmesi gerekir. Bu bir
kavga ve bu kavgayı biz başlatmadık. Bu kavga insanlığın kutsal kavgasıdır ve
elbette ki bedelleri de vardır ödülleri de. Öyle kuru bir kavga değildir bu
kavga. Bedelini bilerek girmeliyiz ve razı da gelmeliyiz ödeyeceğimiz bedele.
Kavgada hedefe giden yol nereden geçiyorsa dayanmak ve katlanmak zorundayız
sonucuna. Bu kavgayı biz icat etmedik, sürdüren de biz değiliz. Bu kavgayı
ancak ve ancak adaletin bihakkın ikamesi nihayete erdirebilir. Ama sürecekse
de, sürmesi gerekiyorsa da sürdürmeliyiz, sürdürmek zorundayız ve sürdüreceğiz.
Korkmayacağız, yılmayacağız, yıkılmayacağız. Ama bu bir kavga ve bu alçak,
zalim, kahpe sömürü düzeni değişmeden bitmez, bitmeyecek, bitmemelidir de.
Kavganızı insanca vermezseniz, yaşadığınız hayattan da şikâyet edemezsiniz.
Herkes kazanacaksa, bırakalım bir kaç kişi de kaybetsin. Önemli olan bir kaç
kişinin kaybı değil, herkesin kazancıdır. Zaten bu hayatın esaslı gayesi de bu
değil midir, bu olmamalı mıdır? Şeytan sizi Allah ile aldatmasın..!
ADALET, MÜLKÜN TEMELİYMİŞ!...
Özgür DENİZ - 03.11.2020
Tarih: 03.11.2020
Okunma: 411
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.