Dünyanın nüfusu, açlık, susuzluk, yoksulluk, salgın hastalıklar, isyanlar,
savaşlar, insanlık dışı baskı, eziyet, haksızlık, hukuksuzluk, gelir
dağılımındaki adaletsizliklere rağmen artıyor. Eldeki son verilere göre
dünyanın nüfusu 7 milyar 820 milyondur. Yılbaşından beri dünyanın nüfusu 114
milyon artmış, 47 milyon 478 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Korona salgını
nedeniyle hayatını kaybeden 1 milyon 164 bin kişi de bu rakama dahildir.
Küresel güçler dünya nüfusunun bu şekilde artmasını tehlikeli görüyor ve
azaltılması gerektiğini savunuyorlar. Ve bazı çevreler, salgın hastalıkların,
genetiği değiştirilmiş ürünlerin bu politikanın bir sonucu olduğu iddia
ediyorlar.
Dünya nüfusuna ilişkin bilgileri aktarmaya devam edelim.
Çin, dünyanın en kalabalık ülkesi ve 1 milyar 441 milyon nüfusu var. İkinci
sırada yine bir Asya ülkesi olan Hindistan geliyor, 1 milyar 384 milyon nüfusa
sahip ve neredeyse Çin’i yakalamak üzere. ABD dünyanın en kalabalık üçüncü
ülkesi ve 331 milyon. Dördüncü sırada yine bir Güneydoğu Asya ülkesi olan Endonezya
takip ediyor ve 274 milyon nüfusa sahiptir. Bir Güney Amerika ülkesi olan
Brezilya 234 milyondur. Afrika’nın en kalabalık ülkesi Nijerya da 124 milyon
nüfusludur. Avrupa’nın en kalabalık ülkesi Rusya 145 milyondur. Almanya 83
milyon, İngiltere 67 milyon, Türkiye’nin nüfusu 84 milyon 623 bindir.
Korona salgınının en yoğun olduğu, ABD, Hindistan, Brezilya, Rusya
gibi dünyanın en kalabalık ve gelişmiş
batı ülkeleri olduğu, geri kalmış ülkelerin ise salgından fazla
etkilenmedikleri çok ilginç bir durumdur.
İnsanların yaşayışına şekil veren dinler, ahlak, örf adetler,
gelenekler; iyiliği, adaleti, yardımlaşmayı, kötülük ve çirkinliklerden uzak
durmayı öğütler. Buna rağmen dünyanın her tarafında, insanlık açlık, susuzluk,
yoksulluk, salgın hastalık, emperyalizm, savaş, zulüm, sömürü, acı, kan ve
gözyaşı, çevre sorunları, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, gelir
dağılımındaki eşitsizlik gibi çetin ve derin sorunlarla mücadele etmekte ve işin
içinden çıkamamaktadır. Bunda elbette dünya genelinde uygulanan küresel
ekonomik sistemin etkileri büyüktür. Dünyanın para politikası İngiltere’nin
başkenti Londra’da şekillenir. Küresel ekonomik sistemin para birimi Amerikan
dolarıdır. Para, ticaret, sanayi buralarda pazarlanır. Sistem dışına çıktığınız
veya onların zararına bir harekete giriştiğinizde yakanıza yapışırlar.
Kapitalizmin yeni uyarlaması olan neoliberal politikalar, gelirin,
paranın belli merkezlerde ve şirketlerde toplanmasına, milyonlarca, milyarlarca
insanın yoksullaşmasına, gelir adaletsizliğine neden olmaktadır. Devletlerin
yönetim şekli ne olursa olsun, yöneticileri kim veya kimler olursa olsun;
sistem zengini daha zengin, fakiri, yoksulu daha yoksul bırakmaya eğilimindedir.
Korana salgını ile insanları ve toplumu daha sıkı kontrol altında tutmayı,
hatta yalnızlaştırmayı planlamaktadırlar. Ülkemiz de bu sistemin bir parçasıdır
ve belirlenen kurallara uymak zorundadır.
Ülkemiz, sosyal, kültürel, ekonomik olarak dünyanın en stratejik
bölgelerinden biridir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye ulaşımın ve enerji
kaynaklarının buluştuğu, kaynaştığı kavşaktadır. Öte yandan son zamanlarda
yapılan kazı ve araştırmalar Anadolu coğrafyasının bilinenlerden çok daha eski
bir tarihi geçmişe ve uygarlığa sahip olduğunu göstermektedir.
Türkiye sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile uzak veya
yakın pek çoklarının iştahını kabartmakta, bunları ele geçirmek için her türlü
oyun tezgahlanmaktadır. Bu açıdan ülkemizde yaşanan veya yaşatılmak istenen
sosyal, kültürel, ekonomik çatışmaların temelinde uluslararası çıkar
odaklarının hain plan ve projeleri vardır. Ülke yönetiminde söz sahibi olanların
en tepeden, en alta kadar bilgi, görgü ve tecrübe bakımından iyi yetişmiş ve
uyanık olmaları gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “askıda ekmek”
tavsiyesi her kesim tarafından çok konuşuldu, tartışıldı. Muhalefet çevreleri
Bahçeli’nin “askıda ekmek” açıklamasının, hükümetin ekonomik politikalarının
iflası anlamına geldiğini ifade ettiler. İktidar kanadı ise “askıda ekmek”
uygulamasının Türk-İslam medeniyetinin bir uygulaması olduğunu söylediler.
Bizce de “askıda ekmek” iyilik, yardımseverlik, misafirlik gibi Türk töresinin
günümüze ulaşan güzel hasletlerden ve alışkanlıklardan biridir.
Türk milletinin sahip olduğu
hasletleri başka millet veya toplumlarla karşılaştırmak boş ve gereksiz işlerle
uğraşmaktır. Bugün dünyanın en gelişmiş, refah seviyesi en yüksek ülkelerinin
geçmişi, Türk milletinin tarihi geçmişinin çok gerisindedir. Türklerde savaş
zamanında bile olsa mazluma, kadına, çocuğa, yaşlıya, yaralıya, silahsıza zarar
verilmez. Kötülük yapana iyilik yapılır. Komşusu açken tok yatmak ayıptır.
Misafire saygı, sevgi ve hürmet gösterilir. Evlerin en güzel odası gelen
misafir içindir. Kapıyı çalan tanıdık olsun veya olmasın tanrı misafiridir, buyur
edilir. En güzel şekilde ağırlanır, memnun etmeye çalışılır.
Zaman su misali akıp giderken, dünya dönüyor, insan, hayvan, bitki değişiyor.
Sahip olduğumuz sosyal, kültürel, ekonomik değerler, alışkanlıklarımız, örf ve
adetlerimiz, geleneklerimiz değişip, unutulup gidiyor. Köyden kente göçler
nedeniyle köyler, kasabalar tenhalaşırken, kentler, şehirler kalabalıklaşıyor.
Evlerin başköşesine yerleşmiş televizyonlar, yayınlanan dizi ve programlar,
gazeteler, internet siteleri, büyük küçük herkesin elindeki telefonlar, evler,
cadde ve sokaklar, ulaşım araçları, işyerleri insanları adeta yalnızlaştırıyor.
İnsan konuşacak, derdini dökecek, sevincini, kederini paylaşacak kimse
bulamıyor.
Bu açıdan Türk toplumunu bir arada tutan, unutulmuş değerlere sahip
çıkıp, canlandırmamız, geliştirmemiz gerekiyor. Elbette ülkenin sosyal,
kültürel, ekonomik sorunlarını çözmek öncelikle hükümetin, devletin görevi,
ancak unutmayalım ki, devlet dediğimiz şey insanlardan yani bizlerden oluşur.
Cadde ve sokakları temizlemek belediyelerin görevi, ama oraları temiz tutmak
bizlere düşer.