İNSANOĞLUNUN MACERALARI
Modern
insanın atası sayılan Homo Erectus, yapılan yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre 100.000 yıl
öncesine kadar Endonezya'da yaşıyordu.
Zorlu iklim şartlarından dolayı hayatta kalamayıp yok oldu.
İngiltere, Çin
ve Almanya’dan bilim insanlarının oluşturduğu araştırma ekibi Çin’in Shanxi
eyaletinden elde edilen milimetrik fosillerde, Saccorhytus isimli mikroskobik
bir canlı türü keşfetti. Bilim insanları, araştırmanın sonuçlarını Nature
dergisinde yayınladı. Makalede, 540 milyon
yıl önce yaşayan Saccorhytus’un, balıktan insanlığa uzanan evrim sürecinden
önceki döneme dair insanoğlunun bilinen en eski atası olduğu belirtildi.
Bir Müslüman için insanın ilk atası Hz. Âdem ve Hz. Havva’dır. Çünkü
Allah öyle bildiriyor. Bunun dışında ne söylense hepsi uydurma ve safsatadan
ibarettir. Bilimsel gerçek de budur.
Yeni
bir araştırma, modern insanın atalarının Afrika'daki Zambezi Nehri'nin
güneyindeki Botsvana topraklarından çıkıp diğer bölgelere yayılmış olabileceğini
iddia ediyor.
Bugün
tuzlalarla kaplı olan bölgede 200 bin yıl önce göl ve bataklıklar bulunduğu ve
bunun modern insanın atası "Homo sapiens"ler için elverişli bir ortam
yarattığı düşünülüyor. 70 bin yıl boyunca burada yaşayan insanların, iklim değişikliği
ve yağmurların yer değiştirmesi ile oluşan yeşil koridorlar üzerinden
Afrika'nın diğer bölgelerine dağıldığı tahmin ediliyor.
Nature dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, 70 bin yıl
boyunca bu bölgede yaşayan modern insanın ataları, ilk göç dalgasında
kuzeydoğuya, ikinci dalgada ise güneybatıya doğru göç etmiş, nüfusun üçte biri
ise aynı bölgede kalmıştı.
Londra'daki
Doğa Tarihi Müzesi'nden Profesör Chris Stringer, babadan geçen Y kromozomları incelendiğinde,
baba tarafından atalarımızın batı Afrika'ya dayandığına dair verilerin
bulunduğunu, insan genomuna bir bütün olarak bakıldığında ise ilk insanların
Afrika'nın doğusundan göç ettiğinin tespit edildiğini söylüyor.
İnsanın atası ister Homo Sapiens, ister, Homo Floresiensis, ister
Adem ile Havva, ister 540
milyon yıl önce yaşayan ve bilim insanlarına göre, elips biçiminde vücudun yanı
sıra büyük bir ağıza da sahip olan Saccorhytus olsun bunların genomlarını
zamanımıza kadar taşıyan canlıların yaşam tarzları ve yaşam ortamları
davranışlarının hepsinin ortak bir amacı var.
Yaşamak
ve üremek.
Canlıların
ortak özellikleri, fen derslerinde ilk konumuzdur. Canlılar doğar beslenir
gelişir büyür ürer ve ölür. Her canlı yaşadığı süre içinde, neslini
sürdürebilmek için üremek zorundadır. Çünkü canlıların formatında kodlarında bu
yazılım vardır.
Yaşayabilmesi
ve üreyebilmesi için kendine uygun ortamı bulmak zorundadır. Bu ortamlar ne
zaman elverişsiz ve canlıyı tehdit eder ise; yani iklim değişikliklerinden kaynaklanan,
kuraklık, sıcaklık artışı, topraklarında besin yetişememesi, seller gibi
etkenler, ekosistemlerin bozulmasına yol açar.
Kutup
ekosisteminde yaşayan canlılar buzullar olmazsa ne yapar? Ya vücudu ortama ayak
uydurmak zorunda kalacak ya başka yerlere göç ederken telef olacaktır.
Onların telefi
toprakların karaların havanın değişimine de katkı sağlayacaktır. Düşünün bugün
Arabistan ve Ortadoğu ülkelerinde neden çok petrol yatakları vardır?
Çünkü
toprakları milyonlarca yıl önce yaşamış canlı fosillerinden oluşan petrol kaynaklarıyla
doludur. Dünya yine bir döngüdedir.
Bugün
düşünülen şey ise; canlıların bu döngüsü değiştirilebilir mi? Yani yapay zekâ
dediğimiz teknoloji, gelecekte belki de insanların bu anlamda formatlarını
değiştirebilecek midir?
Neden
buna ihtiyaç duyulur neden böyle bir şey yapılması istenebilir ki? Okuduğumuz,
edindiğimiz bilgi paylaşımlarından ben şunu anlıyorum.
Dünya artık
dijital çağı yaşıyor ve çok küçüldü. Bugün kıtalar arasında ki uzaklıklar
teknoloji sayesinde çok kısaldı. Öksürseniz dakikasında dünyanın öbür ucunda bulunan
kişiler duyuyor.
En küçük canlı birimi hücredir. Hücrenin yöneticisi
çekirdek, hücre büyüdüğü zaman bölün emri vererek hücre bölünür ve çoğalır. Canlı
büyür gelişir.
Dünyanın
dengeleri, yine süper güçler tarafından bozulmuştur. Bu güçler küçülen ve kirletilmiş
dünyayı egemenliği altına almak istiyorlar ama 6-7 milyarlık nüfus, hâkimiyetlerini
zorlaştırıyor. Bu yüzden aynen hücrenin çekirdeği gibi bölün demek yerine tam tersi,
azal ve küçül diyorlar.
Belki de bunu
doğa diyor. Bu arada doğanın gücünü unutuyorlar. Aslında doğa hepimizden güçlü
ve kendi dengesini kurmak için o da savaşçı.
Hem de en güçlüsünden.
Laboratuvarda iletildiği öne sürülen korona virüsü karşısında dünyanın en süper
güç devletlerinin bile, en çaresiz ve zayıf olduğu görülmedi mi?
Ey
insanoğlu!
Eğer sen doğa
ile kavga etmezsen, dünyanın sahibi sen olursun. O zaman doğa dengesiyle
beraber hepimize yetecek suyu, besini, sıcaklığı ve cenneti verir.
Hepimiz
bunu istemiyor muyuz?
30.03.2020
Lütfiye KADER
Emk Uzm fen Bilimleri Öğretmeni