Ne söyleyebilirim? Şirinlik mi yapayım? Gerçeği görmezlikten mi geleyim? Her şeyin muhteşem olduğunu mu beyan edeyim? Olan şeyi yokmuş gibi mi göreyim? Sahtekârlık mı edeyim? Gözlerimi kapayınca, gerçeği yok sayınca mutlu mu olurum yahut birilerini mutlu mu etmiş olurum? Bendeniz yalanlarla mutlu olamadım hiç, olamıyorum da. Süslü laflar şifa mı olacak? Yalan sözler karın mı doyuracak? Bol nutuk bol saygı mı demektir? Bol vaat karın doyurur mu? Gerçeği söylemek; paracı olmak, bitevi parayı düşünmek midir? Hayır, hiç kimsenin istediği şeyleri söyleyemem, kendi düşüncelerimi söyleyeceğim, bedeli ağır olsa da. Emrolunduğum gibi dosdoğru olup münhasıran safi doğruyu söylemek hem insanlık hem de vicdani vazifemdir. Gözlerimin gördüğünü, aklımın düşündüğünü, kalbimin hissettiğini ve duyumsayarak yaşadıklarımı izhar edeceğim. Dinleyin, anlayın ve yapın abicim. Artık nutuk irad etmeyi bırakın. Bendenize nutuklarınız değil, eylemleriniz gerek. Süslü laflarla gemi yürümüyor abicim. Masallar dünyasını geride bırakalı çoook uzun zaman oldu. Masallarla büyüyecek yahut avunacak yaşata değiliz bilin ve anlayın artık bunu. Öğretmenler günüymüş, peh peh peh. Öğretmensiz tek bir gün mü var ki de, münhasıran bir güncük onların olsun, diğer günler kimindir abicim? Geçelim! Hem öğretmenlerin öğrencisi oldum bu hayatta hem de öğretmenler dünyasına yakın oldum hep. Bu yüzden öğretmenin kim, öğretmenliğin ne olduğu hakkında az çok fikrim vardır. Çünkü hem eğitim üzerine çok okudum hem de epeyce yazdım, çizdim, konuştum. Öyle sığ ve basit fikirlerde değildir fikrettiklerim, olabildiğince derin fikirlerdir. Değeri var mıdır? Ne zaman olmuştur ki? Umurumda mıdır? Olsaydı kendime üzülürdüm. Başkalarından onay bekleyecek yaşta da değiliz. Çocukluk evresini çoook oldu atlatalı. Fikrettiklerim yazıya dökülse kitap olurdu. Binaenaleyh boş, ucuz, basit ve sığ laflara karnım toktur. Dolu ve en gerçek sözleri söyleyebilecek kadar da gücüm yoktur. Çünkü gerçek tehlikelidir hatta gerçek en gerçek teröristtir. Bizler, düşünceye kuduz itmiş gibi davranan ve düşünceyi görüldüğü yerde boğan yaratıklarız. Velakin öğretmenlerin samimi, dürüst ve sonucu olan eylemlere ihtiyaçları vardır. Öğretmenlerin karnı laftan şişmiştir ve obez olmuşlardır. Keza birde kendi aralarında birliğe ve birbirlerine saygıya, sevgiye muhtaçtırlar öğretmenler. Onların kusuru da budur, birbirlerine amansız muhalif olmak ve birbirlerine çelme takmak. Zaten onlar kendi dünyalarında bir ve beraber olsalardı, dışarıdan hiçbir tesir onlar üzerinde etkili olamazdı. Burada ki düşüncelerimde de mümkün olduğunca kısa bir özet geçmeye çalışacağım. Dünyada vicdanı en derin olan, merhametinin sonu olmayan yegâne varlıktır öğretmen. Özünde paha biçilemez bir mücevher gibidir öğretmen. Yapmamayı yapamayan, yapmazsa yanan, vicdanının sesine sağır kalamayan dünyadaki yegâne varlıklardır onlar. Eserleri ya heptir ya da hiç, bu yüzden onların varlıkları varlığı onurlandırır, yoklukları ise her şeyi yokluğa mahkûm kılar. Öğretmen göğe yükseltendir, sair her şey ise onu gökten yere düşürendir. İşte budur öğretmen, diriltir, yükseltir, yüceltir. Dokunuşları hayatın her evresinde kendini hissettirir. Onların dokundukları yer dirilir, canlanır, hayat bulur. Bir ruh yapıcısı ve tamircisidir öğretmen. Çölleşen beyinlere rahmet gibi inendir. Ama öyle midir? Hep verir ama hiç alamaz, çünkü hayat artık gelip bu kerteye dayanmıştır. Damla damla erir ama tükenişi hiç umursanmaz. Hatta tükenişinden zımnen keyif alınır. Zira onun tükenişi, cehaletin egemenliği demektir. Cehalette rant demektir. Zira tüm namussuzlar cehaletin rantını yerler. Her zaman, her yerde, her şartta ve koşulda, tatilinin bile en zevkli anında öğrencisi yanındaymış gibidir, onu illaki düşünür, düşünmeden edemez. Yani tatilini bile tatil kıvamında yaşayamaz. Bundan dolayı kalbi hüzünle dolar ama nedamet duymaz bundan. Çünkü öğrencisi varsa o da vardır ve bunu çok iyi bilir. Bugün artık hiçbir yere gitmeye kifayet edecek puanı alamayanların tercih etmek zorunda kaldıkları bir meslektir öğretmenlik maalesef. Bu yüzden de ilk baştan kabul etmektedirler, zaten hayat içerisinde reva görüldükleri ve reva görülecekleri durumu. Ellerinden bir şey gelmez. Zaten nicesi de talim ettikleri mesleklerine hasretle yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Pazar piyasasının ucuz işgücü olmuştur her biri. Zira mesleklerini ellerine almışlardır ama aldıkları o meslekleri onların maişetini temin edememektedir. Nicesi de ücretli köleliğin kıskacında yaşam savaşı vermektedirler. Birisi bana onurluca ifade edebilir mi hiç hicap duymadan; ücretli öğretmen ile kadrolu öğretmen farkını? Böylesi bir şey eğitim adına utanç vericidir. Dünyadaki en şedit ahlaksızlık ve adaletsizliktir bu ayrım. Kendi dünyalarında bile birbirlerinden farklı konumda yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Elbette suçlu onlar değillerdir. Öğretmenler içinde mesleğinin icabına göre hareket etmeyen varsa da bunun suçlusu kendisi değildir, ilk evvelde onu yetiştiren sistemin ta kendisidir suçlu. Elbette kendisinin de suçu vardır ama asıl suçlu kendisi değildir. Öğretmenleri pir-ü pak olarak görecek halimiz yoktur. Özeleştiri olmadan eleştirinin hiçbir kıymet-i harbiyesi olmaz ve adil de değildir ama meselemiz şu an o değildir. Çünkü onun yetiştirildiği sistemin çarkı bozuktur, bozuk çarktan da doğru insan çıkmaz kolay kolay, çıkıyorsa da, bu, o bozuk çarktan doğru olarak çıkanın kendi gayret ve çabasının sonucudur. Ki, çok kez de hayatın en önemli aktörleri ve tartışmasız en gerçek katalizörleri olan öğretmenler üzerine baya sözde söyledik defaatle. İyi bir öğretmen dünyayı değiştirebilecek bir öğrenci yetiştirebilir. Elbette bir öğretmenin tedrisinden geçmekte olan bir evlat sahibi olsaydım, bu yazı çok başka bir seyir izlerdi, olabildiğince sert olabilirdi. Çünkü evladımı yetiştiren bir insanın, insanlık dünyasının en saygın insanı olduğunu varsayarak mahkum olduğu yaşamı hak etmediğini düşünürdüm, ki yine de düşüncem budur. Ama suhuleti ve sükûneti kaybetmeyeceğim. Kimdir, nedir abi öğretmen? Işıktır abi ışık. Beyinleri aydınlatan, ruhları terbiye eden, gövdeleri tesviye eden insanlığın en gerçek mimarı, yaşamın en hakiki sanatkârıdır. Öğretmen her şeydir ama bir hiç konumuna indirgenmiştir. Böyle değil diyen iddiasını ispatla mükelleftir velakin buna da yürek ve cesaret gerektir. Fakat buna rağmen bile onun her zaman yattığı yerden kazandığı dillere pelesenk edilmiştir ve temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp getirilip önüne konulmuştur. Dahasını söylemeye dil varmıyor, gönül elvermiyor. Hatta az ücretin mahkûmu olmasının arka planında bile böylesi bozuk bir algının ve inancın olduğu söylenir. Ne kadar utanılası düşüncelerdir bunlar hatta düşünceden ziyade düşünce soslu zehirdir ve hicap duyulmadan kusulmaktadır onların üzerlerine. Ne kadar onur kırıcı bir bakış açısıdır ama altı üstü öğretmendir işte, onuru mu olurmuş? Ne zaman onurlu görülmüş ve onurlu yaşatılmıştır ki? Zaten dikkate alındığına da şahit olunmamıştır hiçbir zaman. Oysa Prof. Doktor Ali Fuat Başgil’in fevkalade bir sözü vardır; “bir madenci 24 saat kazma sallayıp 1 saat dinlense yorgunluğu geçer ama bir öğretmen 1 saat çalışıp 24 saat dinlense yine de dinlenemez, çünkü kazma sallayanın bedeni yorulur ama düşünenin ise beyni ve beynin yorgunluğu bedenin yorgunluğuna benzemez, saatler bile o yorgunluğu yok edemez.” Peki, bu sözü gerçekten algılayıp anlayan kaç kişi vardır şu âlemde? Eylemler gösteriyor ki, tek bir kişi bile yoktur. Münhasıran laf üretmekte pek mahiriz. Yine iri laflar edilecektir kuşkusuz. Yiyenlere, lafa aç olanlara afiyet olsun. Üstat Nurettin Topçu’yu teğet geçiyorum, bilakis onun düşüncelerini kaldıracak gövde göremiyorum hatta anlayacak biri var mıdır? Bugün öğretmenin durumundan gerçekten memnun muyuz? Hiç sorduk mu onlara; nasıl yaşıyorsunuz, keyfiniz yerinde mi diye? Ne mümkün, sormaya cesaretimiz mi vardır ki? Onlar eylem bekliyorlar ama mebzul miktarda laf yiyorlar, lafla da karın doymuyor, teker dönmüyor, gemi yürümüyor ki be abi. Lütfen öğretmenlere hak ettikleri saygıyı gösterelim, onları layık oldukları konuma yükseltelim, hayatlarını iyileştirelim. Ne acıdır ki, ücretten bahsedilince, hemen hazır cevap oluveriyoruz; hayatta paradan daha değerli şeylerde var diye. Tamam, o zaman siz de o değerli şeylere değer verip, aldığınız ücretlerden vazgeçin lütfen, yoksa boş konuşmayın abicim. Çünkü çok iğreti oluyorsunuz. Eylem yoksa söz hükümsüzdür. Bugün öğretmenin hakkı tüm kalbimle ve bilincimle ve tüm değerlerim üzerine yemin ederim ki en az 10.000 (((ON BİN))) TL dir. Bu da mevcut koşullar içinde geçerlidir yoksa gerçek hakkı bunun en az beş katıdır. Velakin bugün öğretmen emekli olduğunda bile bir vekilin bir yıllık maaşını dahi alamamaktadır. Ne acıdır ve utanç vericidir bu. Tabi utanacak yüzler ve kahrolacak vicdanlar için. Onların haklarını çarçur etmezseniz, hak ettiklerini verirsiniz. Ama onların haklarını israf edip, onları köleliğe mahkûm etmek işimize geliyor, zira cehaletten besleniyoruz. En yüksek ücreti almaları gereken insanlardır onlar ama en düşük ücrete layık görülmektedirler. Handiyse yoksulluk sınırında yaşam sürme çabasındadırlar. Niçin imtina ediyoruz haklarını vermekten? Sonra da bol bol kallavi nutuklar çekiyoruz. İnanıldığını mı düşünüyorsunuz? Çaresizlik sadece. Çünkü eli mahkûm. Yazık, günah, hak. Hak edilen adaletin muhatabı olmak istiyorlar öğretmenler. Lütfen bir dakika bile geçirmeden yapılması gereken neyse yapalım. Yapamaz mıyız? Bal gibi de yaparız. Bu ülke zengin, yeterki başkalarının hakları başkalarına peşkeş çekilmesin, yeter ki israf edilmesin. Öğretmen mutlu değilse, insanlığın mutluluğu hayal bile olamaz. Bu bir insanlık ödevidir. Gerisi laf-ı güzaftır. Neyse suhuleti ve sükûneti bozmayalım. Zira vicdana bu kadar eziyet ve zulüm kâfidir. Ama son söz olarakta; kalbimizdeki isyanın tarifi yok biline diye söyleyelim. Tabi anlamak isteyene. Var mı böyle biri? Gerek maddi gerek manevi hakları ne ise noksansız, nakıssız, kusursuz olarak veriniz onlara abicim. Önce verin, sonra konuşun. Bilakis sonsuza dek susun, oturun, haddinizi bilin. Öğretmenlere laf yedirmeyin, onlara haklarını verin. Onların haklarını çaldırmayın, haklarını çalanlardan söke söke alıp sahiplerine yani öğretmenlere geri verin. Öğretmenler münhasıran onurlu bir yaşam istiyorlar, haklarını istiyorlar. Siz bahşetmiyorsunuz, onlar hak ettiler!
ÖĞRETMENLER GÜNÜYMÜŞ!!!...
Özgür DENİZ - 24.11.2020
Tarih: 24.11.2020
Okunma: 390
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.