İnsanız demi, kendimizi öyle
tanımlıyoruz her şeyden evvel. Öyle ya, kim insan olmaktan şeref duymaz? İster
istemez herkesi ihata eden, yani hiç kimseyi tefrik etmeyen, ötelemeyen, içine
almamazlık etmeyen yegâne olgu (((tabi bu meyanda biz kalıpsal bağlamda söz
ediyoruz yoksa görüntüyle insan olunamayacağı da ayrı bir gerçekliktir, ister
kabul edilsin, isterse red, değişen bir şey olmayacaktır ve insan olmayı
beceremeyenler görüntüleriyle insan olarak kabul göremeyeceklerdir, çünkü
insan, beyni ve yüreğiyle insandır))). Bazen bazı durumlarda bazı
etkiler-tepkiler muvacehesinde ‘’bizde insanız’’ kardeşim diyoruz değil mi?
Bildiğimiz insan yani gördüğümüz, algıladığımız, hissettiğimiz, anladığımız,
dokunduğumuz haliyle bildiğimiz insan, eli, gözü, kulağı, dili, ağzı, dudağı,
kaşı, saçı, burnu, kalbi, duyguları ve düşünleri olan insan, iyilikle kötülüğün
bünyesinde mündemiç bulunduğu insan. Safi bağımsız bir olgu olarak düşünelim
insanı. Herhangi biri tarafından herhangi bir şeyin bulaşmadığı, herhangi bir
tesire maruz kalmamış bir olgu olarak. Çırılçıplak bir olguymuş gibi düşünelim.
Yeryüzüne fırlatılmış haliyle yani bir yabancı olarak ve henüz dünyaya
dokunmamış biri olarak. Çünkü üzerine bulaşmış ne varsa sonradan bulaştı,
toprağa düştükten, dünyaya dokunduktan sonra. Ve her şeyde o andan itibaren
transformasyona uğradı zaten insan özelinde. Çamurdan çıktı ama toprağın
üzerinde çamurlaştı. Biz çamur olmadan önceki haliyle ele alalım. İnsan olmanın
pratik yani edimsel nokta-i nazarından, zaruri olması babından ve en faydalı
olabileceği haliyle, incinilmeyi ve hatırı, gönlü bir kenara bırakarak hatta
rijid görünme halini bile göze alarak bir öz-eleştiri yapmak derdindeyiz. Biz
insançocuklarının her şeyden evvel ve behemehâl böylesi bir şeye muhtaçlığımız
reddi imkânsız bir gerçekliktir. Zira insanlıktan inhiraf etmiş bulunmaktayız. Zaten
bu andan itibaren de masivaya dair ne varsa bozulmaya, çürümeye, tefessüh
etmeye yüz tuttu. İnsan denilen şeyin dokunduğu her şey kire, çamura bulandı. Kuşkusuz
olabildiğince ciddiyetli, halis niyetli, düzeyli bir tenkit olacağı gibi,
kuvvetle muhtemel bir katılığı, sertliği de mündemiç olacaktır eleştirimiz.
Nihayetinde böylesi bir öz-eleştiri metodolojik bir problemdir, zira şayet
hakikate vasıl olmamız icap ediyorsa, ki etmesi de iktiza eder, böyle bir
maksad mutlaka bir metodu iktiza eder. Niyetimiz insanı yerin dibine sokmak,
onu kötülemek değildir ve olamaz da, olmamalıdır da zaten. İnsana değer
atfetme, her türlü kötülüğü ona hamletmeme, onu sigaya çekme, onu kötülüklerden
iyiliğe yönlendirme, temizlenmesinin önünü açma ve nihayet hakkında nesnel bir
hükme varma derdindeyiz (((İmmanuel Kant’ın -Pratik Aklın Eleştirisi- kitabını
okumayı naçizane öneriyorum tam da burada))). Piyasa değerlerine ve kuklalaşmış,
parayla kalemini satan entellerin anladığı, anlayacağı ve anlattığı tarzlardan
kendimizi ari tutuyoruz ve uzağız da bu tarafa. Binaenaleyh niyetimizin
safiliği anlaşılmalıdır. Çünkü biz, münhasıran hakikatin peşindeyiz, hakikatin
önünde eğiliriz ve hakikati de hiçbir maddeye değişmeyiz ve dahi cümle âlemi de
hakikate perestij etmeye, hakikatin önünde eğilmeye davet ederiz. Çünkü
hakikatin tutsak olduğu bir dünyada insanın özgür olmasının muhal ender muhal
olacağını biliriz. Hakikat özgür değilse, özgürlük hakikatli değildir,
yalandır.
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...1...
Özgür DENİZ - 08.12.2020
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.
İ. hakkı Cengiz
09.12.2020 - 12:49
Bu özeleştiri şart. Evet, insan sapmış vaziyette. Son cümle kaya gibi: Hakikat özgür değilse, özgürlük hakikatli değildir, yalandır. Bu hakikate ermekle başlamalı entel-danteller insan olmaya. Var ol, kardeşim. Selâmlar...
Özgür Deniz
10.12.2020 - 12:05
Bunu yapmanın gerekli ve şart olduğunu düşündüm saygıdeğer paşam. Çünkü her şey insan için ve yine her şeyin muharriki ve müsebbibi insan. Her şey onda başlıyor ve onda bitiyor. Bu yüzden kalıbıyla değil öcüyle insan olmalı ve insan denilmeyi hak etmeli. Maalesef hakikatsiz hiçbir şey anlam sahibi değildir ve hakikat bu topraklarda ölmüştür. Daha detaylı konuşmak isterim ama mümkün değil maalesef. Çünkü pisi pisine zindanlarda çürümek istemiyorum. Derin saygılar saygıdeğer paşam.