11 Aralık 2020 Cuma günü, Sandıklı’dan İstanbul’a
geldim. 19:15’te Dudullu’da
olması gereken otobüsümüz, trafiğin aşırı yoğunluğundan dolayı ancak 20:00’de
Dudullu’daki hareket merkezine ulaşabildi.
İndik. Ne servis var ne bişey! Trafik tıkanıklığından onlar
da ulaşamamıştı, zahir!
Neyse, vakit daralıyor. 21:00’deki sokağa çıkma yasağından
önce evde olmaya çalışıyoruz. Hemen bitişikte taksi durağı var ama ortada taksi
yok. Görevliye, Kadıköy’e
gideceğimi bildirdim. O da seyir halindeki taksileri yönlendirdiği telsizle
durumu iletti. 10 dakika kadar sonra taksi geldi.
Bindik. O bölgedeki kilitlenmiş trafikten, tereyağından kıl
çeker gibi bizi çıkarmayı başardı. Süratle daha tenha yollara çıktık. Saat 9’a
gelmeden beni kapının önüne getirdi.
Sürücü, “abi, bir tane daha ver”, dedi. Daha şimdi, bir lira
ver diyen kendisi değilmiş gibi, “bak, taksimetre 61,41 yazıyor” diye
çıkıştı. Bir lira daha verdim.
Bu arada, bana para üstü olarak üç tane kâğıt para
uzatırken, “seni,
süratle, düzgün bir şekilde getirdim. Bahşiş vereceğine eksik veriyorsun”
dedi. Taksinin loş ışığında, iki tane 20, bir tane de 5 TL gibi gördüm.
Taksiciye, “istediğin bahşiş olsun!” diyerek, 5 lirayı
uzattım. “Teşekkür”
etti. Ben de ona teşekkür ettim, hayırlı işler dileyerek indim. Eve girdim.
GECE YATAKTA
Eve girince, malûm, temizlik, soyunup-dökünme falan,
taksiciyle alış-verişi unuttum.
Gece yarısına doğru yatağa girince, aklıma, taksicinin
verdiği 3 tane kâğıt para geldi. O esnada, bir an evvel eve girmek istediğimden,
bunun yanlış olabileceğini düşünememiştim. Aaa, dedim, bunda bir yanlışlık var.
Loş ışıkta gördüğüm doğruysa bana para üstünü fazla verdi. Sabah bakarım, dedim
ve uyudum.
Sabah baktım. Evet, bana 45 TL vermiş. 5’ini “bahşiş”
olarak vermiştim, 40’ı duruyor.
Yani… “bahşiş” olarak, taksi şoförüne, bana yanlış
hesap sonucu vermiş olduğu fazla 5 TL’sini vermişim. Demek ki taksici, kendi
parasını “bahşiş”
olarak almış oldu. Ne diyeyim? Mübarek olsun! Bereketini görsün!
Şaka, taksiciye 5 lira borçl. Yolum o tarafa düşünce
ödeyeceğim!
ASIL SÖYLEYECEĞİM BAŞKA
Bu yanlışlığı taksici de sonradan anladı mı, bilmem!
Anladıysa, kendi dalgınlığına epey gülmüş olmalı!
Asıl üzerinde durmak istediğim konu, önemsiz gibi gözüken “küsuratlar”!
Bu çok önemli!
2016
yılı, Ağustos ayıydı. İzmir’de, Alsancak’tan
Bayraklı’daki
evimize taksiyle geldik. Taksimetre, 28 küsur lira yazmıştı. Yine
yukarıda anlattığım gibi bir para üstü alış-verişi olmuş ve yine 40-50 kuruş
gibi bir parayı eksik ödemiştim. Sürücü, kendisine çok kötü bir şey yapmışım
gibi büyük bir hırçınlık ve öfkeyle taksimetreyi gösterip, elli kuruşunu da
istemiş ve almıştı.
O gün bu öfkeye anlam verememiştim. Olaya, bir esnafla
alış-veriş gibi bakıyordum. Bilirsiniz, bakkaldan, manavdan, kasaptan küsuratlı
bir alışveriş yaparsanız, genellikle o küsuratı almaz, o kadar indirim yapar.
Misâl, geçenlerde, fırından, önümdeki müşteri 26 liralık ekmek, gevrek falan aldı.
Fırıncı, 25 ver yeter dedi. Bütün esnaf böyle yapmaz mı? Hatta eczaneden, söz
gelimi 32 liralık ilaç alsanız, eczacı bile 30 ver, yeter demez mi?
Aynı “kalenderliği”
taksicilerden de bekliyoruz. Ama olmuyor. Onlar bizden kalenderlik bekliyor.
Küsuratı üst tama yuvarlamamızı istiyorlar.
NEDEN BÖYLE?
Bunun neden böyle olabileceğini düşündüm… Sanırım cevabı
buldum: Taksiciler,
taksimetrenin yazdığından memnun değiller! Emeklerinin karşılığından
az yazdığı kanaatindeler. Ve olaya şöyle yaklaşıyorlar: Yahu, zaten taksimetre
beklediğimizden az yazıyor, bari müşteri, taksimetrenin yazdığını tam olarak
ödesin. Bir
kuruş da olsa eksik ödemesin.
Birbirimizi anlamalıyız!
Ben, yukarıda anlattığım iki kısa hikâyeden, taksiciye,
taksimetrede yazan rakamın kuruşuna kadar ödenmesi gerektiği sonucunu
çıkarıyorum. Ve mümkünse, üst tama yuvarlamanın uygun olacağını... Böyle
yapmayı öneriyorum.
Taksiler ve taksiciler her zaman lâzım!
Bizi yolda bırakmayıp, işimize, evimize ulaştırıyor, yetiştiriyorlar.