Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
İnternet haberciliği ve gazeteciliği gittikçe yaygınlaşıyor. Birkaç gün önce, manşetteki haberlerimiz içinde, “Amerika'da internetten alınan haber sayısı gazete baskı sayılarını geçti.” şeklinde bir haber vardı.
Bütün dünyada ve Türkiye'de internet hızla yayılıyor ve insanlar en tarafsız haberleri, en son hızla internetten alma imkanına kavuşuyor. İnternetin yaygınlaşması, neredeyse gözle takip edebileğiniz kadar somut!
* * *
19 Eylül 2008 tarihinde “Vicdan Nasıl Bir Şey?” başlığı altında bir makale kaleme almıştık. Bu yazımıza, önceki gün bir “yorum” bırakılmış. Söz konusu yorumda, “Fatma” isimli okuyucu ”Arkadaşlar sizce vicdan sonradan mı yoksa doğuştan mı gelir, acil cevap!” diye sesleniyor.
Üç ay sonra yazımıza böyle bir tepki gelmesi bizi hem şaşırttı, hem de sevindirdi. Bu vesileyle anladık ki, bir makalemiz sadece yazdığımız gün değil, her gün okunuyor. Hatta yazılar, arşivdeyken, manşete çıktığı günden daha fazla okunuyor. Bu da, internet gazeteciliği konusunda bizi cesaretlendirdi ve iyimserliğimizi artırdı.
O günkü makalemizde, Fatma hanım'ın sorusunun cevabını aramamıştık. Böyle bir soru gelince, düşündük... Hem söz konusu makaledeki görüşlerimizi genişletmek, hem de soruya cevap vermek amacıyla görüşümüzü açıklıyoruz.
* * *
Bize göre vicdan insanın hamurunda var. Aşk gibi!
Her insanda aşık olabilme yetenek ve gücü vardır. Bazı insanlar, daha çocukluklarında aşkla yanmaya başlarlar. Bunların bazıları, küçük yaşlardan ömürlerinin sonuna kadar aşk cezbesiyle vecd içinde yaşarlar. Bizim “Yanık Fuzulîmiz” aşkla ömür tüketmenin zirvedeki örneğidir. Başta Leyla ve Mecnun, bütün eserleri, onun aşkla nasıl yandığını gösteriyor.
Bununla birlikte, bazı insanlar hayatının hiçbir döneminde aşkı tanımadan ömrünü tamamlıyor. Böyle insanlar “aşka inanmadıklarını” söylerler. Haklıdırlar, çünkü inanmak için başınızdan geçmesi, onunla tanışmanız lâzım.
* * *
Vicdan da aşk gibi... Yaradılışımızda var. Çoğu insan, en küçük yaşlarından ömrünün sonuna kadar vicdanlı bir hayat sürerken, bazı insanlar da ”vicdan”ı hiç tanımadan göçüp gidiyor.
Vicdanı hiç tanımadan, ileri yaşlarına kadar yaşayanlardan bazıları ise, başlarına gelen bir olayla o emsalsiz duyguyla tanışabiliyorlar. Victor Hugo'nun “Sefiller”ndeki “polis müfettişi” buna harikulade bir örnektir. Vicdanı tanıyınca şaşırıp kalan, hayatında görevden başka hiçbir şeye önem vermemiş olan Müfettişin ağzından şu kelimeler dökülür: “Dünyada demek ki ödevden de üstün bir şey olabilirmiş!”
* * *
Vicdanla ilgili soruların cevabını felsefede tatmin edici bir biçimde bulmak zor. Bence, böyle soruların cevaplarını edebî şaheserlerde bulabilirsiniz. Pek çok eser ve yazar tavsiye edilebilir. Bana göre, vicdan konusundaki zirve eserleri, Rus yazar Soljenitsin vermiştir.
Türk aydınlar içinde ise, “bir dönemin vicdanı” olarak Cemil Meriç gösterilir. Onun eserleri okunursa “vicdan” konusunda hiçbir kafa karışıklığı kalmayacağına inanıyorum.
Söz vicdandan açılınca, Sabah Gazetesi yazarı Umur Talu'dan bahsetmeden geçemeyeceğim. Bana göre, o da bugünkü “medyanın vicdanı.”
* * *
Üstatlardan
OLMASA
Güzelliğin on par'etmez,
Bu bendeki aşk olmasa...
Eğlenecek yer bulamam,
Gönlümdeki köşk olmasa.
...
Güzel yüzün görülmezdi,
Bu aşk bende dirilmezdi,
Güle kıymet verilmezdi,
Aşık ve maşuk olmasa.
Aşık Veysel
Önceki yazılar