Bizler küçük insanlarız ve henüz
büyümeyi de becerebilmiş değiliz, olgun insanlar olup hayata olgun insanlar
olarak bakamıyoruz, kendimizi bir türlü aşamıyoruz, misal; küçücük bir yer
ediniyoruz ve hep orayı kaybederiz korkusuyla yaşıyoruz ve bu yüzden de yanlış
üstüne yanlış yapıyoruz, birilerinin elindekini nasıl alırız üzerine basit ve
ucuz hesaplar yapıyoruz, büyük okyanuslara yelken açacağımıza küçük derelerde
boğuluyoruz. İnsanlık için ne yapabiliriz diye değil, kendi kazanımlarımızı
nasıl muhafaza ederiz diye basit ve ucuz taktikler yapıyoruz. Sonra da
insanlığın vb. şeylerin bekasından söz edip insanları kandıracağımızı
sanıyoruz, kendi bekamızı düşünüyoruz ama sanki insanlığın bekasını
düşünüyormuşuz gibi hareket ediyoruz. Şeytanın uşağı ve maşası oluyoruz ama her
şey berbat olduğunda da şeytanı suçlayıp, insanları kendi etrafımızda konsolide
etme numaralarını çeviriyoruz. Yaşanılan acı tecrübeleri bilmiyormuşuz gibi
sorumsuzca davranıp, aynı tecrübelerin yaşanmasına yol verecek tiksindirici
yollara yelteniyoruz. Tam da burada Wilhelm Reich’in Dinle Küçük Adam’ını,
Ahmet Özcan’ın Davası Olmayan Adam Değildir’ini, Doğan Cüceloğlu’nun Savaşçı’sını,
Nurettin Topçu’nun Var Olmak’ını, Ali Şeriati’nin Dine Karşı Din’ini kesinlikle
ama kesinlikle öneririm naçizane. Hatta Leo Huberman’ın Sosyalizmin Alfabesini,
Çernişevski’nin iki ciltlik Nasıl Yapmalı’sını ve keza Lenin’in Nasıl
Yapmalı’sını da okuyabilirsiniz. Hep küçük ve basit işlerle iştigal etmemiz,
işlerimizin bozuk olması, ucuz çıkarlar peşinde koşmamız, birbirimizin kuyusunu
kazmaya tevessül etmemiz vb. sorunlarımızın da hiç bitmemesi küçük insanlar
olmamızdan neşet ediyor maalesef. Oysa büyümeliyiz artık, daha geniş
perspektiften bakmalıyız hayat ve olgulara, olaylara, masivaya dair her şeye. Misal;
farklı bir düşün insanıyla bir araya geliyorsunuz, hemen başlıyor farklı bir
düşünden olan birisi; onunla ne işin var demeye. Yav kardeşim bizim başka
işimiz gücümüz yok mu? O da bu toprağın çocuğu değil mi, o da insan değil mi?
Herkes motomot birbirinin aynısı olmak zorunda mı, farklı olunca birbirine
düşman mı olmak zorunda? Ama bunu böyle yaparız sonrada bekadan söz ederiz,
sanki bekayı asıl tehlikeye atan böyle yaparak kendimiz olmuyormuşuz gibi. Biz
illa da birbirimize düşman olmak, düşmanca bakmak, birbirimizi ötelemek ve
gettolaştırmak zorunda mıyız? Niye bir araya gelip fikir teatisi yapamıyoruz,
ortak aklı ve vicdanı aktive edip daha büyük işler için birlikte çalışmayı
beceremiyoruz? Çünkü kokuşmuş taktiklerimiz ayan olup ve pislik işlerimiz
ortalığa saçılır değil mi? Niye birisi güzel bir şey yapıyorsa onu kendi haline
bırakıp yapsın demiyoruz ya da müzahir olmuyoruz da, illa onun ayağına takoz
olmaya ya da yoluna takoz koymaya yelteniyoruz? Yani meselemiz şayet ülkemiz,
insanımız, devletimiz ve insanlıksa, daha olgun olmalı, hayata daha olgun
bakmalıyız ve ortak akılda ve vicdanda buluşmalıyız, iyi yapanın yoluna
handikap olacağımıza, ona müzahir olmalı ve onun yolunu açmalıyız. Ama araya
aşağılık çıkarlar, rantlar, menfaatler girince büyü bozuluveriyor değil mi? Anında
çark ediyoruz ve kendi pisliğimizde boğulmayı, herkesin mutlu ve mesut
yaşamasına müreccah kılıyoruz. Bir an evvel büyümeliyiz, yoksa daha çoook
sürünürüz, zaten sürünüyoruz, sonsuza kadar sürünürüz ve ayağa kalkıp yürümek
hayal olur! Herkes kendi kaderini kendi çizer ve herkesin başına gelen kendi
elleriyle işlediği pislikler nedeniyledir.
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...44...
Özgür DENİZ - 23.01.2021
Tarih: 23.01.2021
Okunma: 336
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.