Gençlik gelecektir ve dolayısıyla toplum üzerinde emelleri olan mihrakların hedefidir. Çünkü; kim ki gençlik kitlesi üzerinde tesir eder toplum üzerindeki hakimiyetini tesis eder, perçinler. Gençlik, dün olduğu gibi bu günde bir sürü sorunla karşı karşıyadır. En büyük sorunları da eğitim, iş ve ahlak sorunudur. Yeterli bir eğitim sürecinden geçirilmeyen ve manevi yönden nakıs bırakılan bu kitle kolayca ahlaksızlık bataklığına düşebilmektedir. Zaten bu durum gençlik üzerinde emelleri olan şer üçgenlerinin, ihanet şebekelerinin de işine gelmektedir. Zira, ahlaktan behresi olmayan ve manevi boşluk içinde olan genç kolayca oltaya takılacak balık gibidir. Ama, yine de temel ahlâka istinat etmektedir. Sevgili dostlar, evlatlarımızı temelden iyi yetiştirmeli, manevi yönden doyurmalıyız. Onlarla seviyeli iletişim ve ilişki kurmalıyız. Gönüllerine girmeyi başarmalıyız. Onlar birer çiçektir, sevgiyle büyütmeliyiz. Korku değil umut zerk etmeliyiz. Maddelerine önem verdiğimiz gibi manalarına da önem vermeliyiz.
Hayat dengede olduğu zaman insana huzur verir. Maddiyatsız maneviyatta, maneviyatsız maddiyatta hayatın gidişatını sarsar. Binaenaleyh, iki yönde dengeli olmalı ki sarsılma ve kaos meydana gelmesin. Ve, bu dengeyi sağlayan yegane ahlak mecmuası da İslam’da vardır. Gençliğimizi, muhakkak İslam ahlakıyla ahlaklandırmalıyız. Kafalarının dışını değil, içini nizama sokmalıyız. Çünkü; düşünmeyen, kafa yormayan, aktivitesi olmayan, asosyal yaşayan, kültürel ve düşünsel faaliyetlere ilgi duymayan bir gençlikten hayır gelmez. Kitabi muhakkak sevmeliler, sevdirmeliyiz. Çok okumaları, hayatı anlamaları ve anlamlı bir dünya kurmaları için bu elzemdir. Haddizatında, bizim gençliğimiz hep korku kültürüyle beslenerek ümitsizlik girdabına itilmiştir. Toplum olarakta korku kültürünün esiri olmuşuz. Bilelim ki, hayat korkuyu aşınca başlar ve korkuyla yaşayan hayatı hep geriden temaşa eder, yaşamın coşkusundan mahrum kalır. Korku, diri ölüleri çoğaltır. Müjde ruhu öldürülüp, kapkara bir müstakbel ruhuyla yetişen bir gençlik batacaksın sözlerinden başka bir şey işitmemiş. Maddeye hakim olamamış ve kendisi maddenin kölesi olmuş bir gençlik toplum için tam bir felakettir. Hedonizmin esiri olan bu kitle, hayatın tadını çıkarmak gibi bir zihniyetin esiri olmuş ve bu emele mülaki olmak içinde maddeye sahip olmak iktiza ettiğine inanmış ve maddeye ulaşmak içinde kimliğinden, kişiliğinden, değerlerinden tecerrüt etmiş; toplumuna, ailesine hatta kendisine bile yabancılaşmıştır.
Son tahlilde, eliminasyonu tevlit edecek bu alinasyonu, transformasyonu ve kimlik kaybını mutlak surette önlemeliyiz. Yoksa toplumsal çöküşümüz mukadderdir. Ölümcül tuzaklarla karşı karşıya olan gençlerimize destek olmalıyız. Onlara karşı dürüst olmalıyız. Onlara güven vermeliyiz. Kalplerine ALLAH korkusunu muhakkak ama muhakkak nakşetmeliyiz. Bilinçli ve şuurlu hale getirmeliyiz. Sorumluluk alabilecek düzeye yükseltmeliyiz. Bilen ama okumayan gençliğin tek davranışı korku olmuştur. Ürkek, korkak, kişiliksiz, kimliksiz, hedonist ve mütemadiyen tüketen bir nesilden fayda ve hayır ummak safdilliktir. Gençliğin ümitleri kesinlikle kırılmamalıdır. Her fırsatta onların azimlerini bilemek gerekir. Onları diriltmek için medeniyetimizin diriliş ruhunu üflemek gerekiyor. Cehd ve gayreti zerk etmek elzemdir. Eğer, bu uğurda gençlere bir ışık gösterilmiş olsaydı muhakkak karanlıkları deler geçerdik. Aile bahçesinde tomurcuklanan ve açan, toplumda filizlenen ve devletin himayesinde sosyal sorumluluk mevkine gelen genç, say ve cidal ruhuyla yetiştirilmelidir.
Aile-toplum-devlet üçgenli bir korumaya alınmalı ve dahili-harici zehirlere maruz kalması mutlaka önlenmelidir. Gençlerde, büyüklerine saygıda, küçüklerine sevgide kusur etmemelidir. Büyüğünü saymayan, küçüğünü sevmeyen ahlaki ilkelerle beslenmemiş bir gençliğe haiz toplumun istikbali garantidir, aydınlıktır denemez. Bizler, evlatlarımıza her şeyden önce, azim, ümit ve emel mayası aşılamalı, dimdik ayakta kalmalarını sağlamalıyız. Görevimizi, insanca ve insaflıca yapmalıyız. Devlet demek toplum demektir, toplum demek gençlik demektir, gençlik demek birey demektir. Yani, işin başı, özü genç bireylerdedir. Sağlıklı bireyler yetiştirmeliyiz. Güçlü, huzurlu ve aydınlık bir toplum için. Bilelim ki, istikbalin aydınlık, güçlü, hür ve büyük Türkiye’sini bugün yetiştireceğimiz sağlıklı nesiller inşa edeceklerdir. Sevgili ülkemin soylu halkı, gençliğin en büyük belalarından birisi de, başta da ifade ettiğimiz gibi, derin bir ahlâki çöküntüdür. Gençlik, hedonizmin ve süfli duyguların esiri olmuştur. Devasa bir tüketim çılgınlığının amansız tutsağı olmuştur. Sefahat ve sefaletin bataklığında yaşamaktadır ve her şeyden bihaber zevk ve eğlencenin sarhoşluğu içindedir. Bu işin şirazesinden çıkması; neslimizin, toplumumuzun ve vatanımızın türabının müsebbibi olacağı gibi, müstevlilerinde palazlanmasını tevlit edecektir. Zira, insanlığı ayakta tutan ve varlığının idamesinin sigortası olan en önemli unsur ahlâktır.
Tolstoy diyor ki: ‘’ahlak kurallarını çiğnemeyin. Zira, öcünü çabuk alır.’’ Ve bugünkü manzara-ı umumiye bu tespitin en keskin hüccetidir. Ahlak bir defa bozulmaya yüz tuttumu toplumda bir çatışma ve boğuşma zuhur eder. Haklılık kuvvet ölçüsüne dayanır. Sözün gücü değil, gücün sözü egemen olur. İnsan insanın cenneti değil kurdu olur. Dirlik düzen kalmaz. Terör ve anarşi yayılır. Son tahlilde, yıkım zuhur eder. Toplum derinden derine çatırdamaya ve dağılıp ufalmaya doğru gider. Gençlik, bilgiden, irfandan, hikmetten, marifetten ve faziletten yoksun durumdadır halihazırda. Herkesin sözde bir fikri vardır ve her yerde bağırmaktadır. Koro halinde konuşulmakta, sürü gibi yaşanılmaktadır. Lakin, bilgi barındırmamaktadır bu bağrışmalar. Çünkü; ya bilgi kaynaklarından mahrumiyet vardır ya da bilgi kaynaklarıyla aralarında mesafe vardır. Hakikatte ise bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak muhaldir. Olunsa olunsa ancak papağan olunabilinir ve sloganlarla idare edilen bir kalabalık mesabesinde olur. Yoksa, bilgisiz istikametli olmak hayaldir. Evlatlarımız, bedbinliğin, pragmatizmin, makyavelizmin ve pozitivizmin pençesinde acı ve ıstırap içerisinde yaşamaktadır. Herkes şahsi menfaatini teminle iştigal etmektedir.
Duygudan ve şefkatten mahrumdurlar ve bu çok vahim bir durumdur. Zira, duygusuzluk çok acı ve elim bir derttir. Hüsranın, helâkin ve mahrumiyetin müsebbibidir. Ayrıca, derin ahlaksızlığın sonucunda zuhur eden hicap hissiyatının zayıflaması de gençliği dalkavuk ve egoist yapmıştır.aslında herkes üzerine düşen görevi samimiyetle yapmalıdır. Bir genci bütün bir halk, bütün bir halkı bir genç olarak görebilirsek ve bu minvalde olaylara eğilebilirsek çözümü de kolaylaştırabiliriz. Zira, sonsuz bir vartayla karşı karşıyayız. ‘’Beni sokmayan yılan bin yaşasın’’ gibi Yahudi mantığının ürünü olan temelsiz sözlere ittiba edercesine yaşamak bu soylu halka asla yakışmayacak bir durumdur. Fedakârlığa, sadakate, fazilete, güvenilirliğe, kimlikli ve kişilikli olamaya, şahsiyet ve haysiyet sahibi olmaya ihtiyacımız vardır ve kitaplı bir medeniyetin mümessilleri olarakta buna mecburuz zira. Varoluşumuzun, yücelmemizin ve yükselmemizin temelidir bu değerler. Yine, bugün üniversitelerin cazibedarlığı da derin bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Gençlerde, üniversiteye giriş heyecanı zirvededir. Bu durumda netameli bir tehdittir gençler için. Psikolojik rahatsızlıklar, intiharlar, evden kaçmalar, ümitsizlikler vs nice sıkıntılar, üniversiteye girememe durumunda gençlerde görülen olumsuz davranışlardır. Buna rağmen, bugün gençliğin kahir ekseriyeti üniversitelerde eğitim görmektedir ve bu ülkemiz ve halkımız adına umut vericidir. Ama, bu gençler milli ve manevi yönden iyi yetiştirilmelidir, bu gençleri istihdam edecek imkanlar oluşturulmalıdır. Bu tedbirler alınmadığı takdirde büyük bir umut olan bu kitle büyük bir felaket olabilir. Binaenaleyh, gençliğin iyi bir eğitim alabilmesi için bütün imkanlarımızı seferber etmemiz iktiza etmektedir. Bu bir zorunluluktur, mübrem bir vazifedir. Zira, bu ilim mabetleri, ati de mukadderatımızın tayin edicisi olacaklardır. Oralar, gençler için birer yaşamsal tecrübe laboratuarlarıdır. Unutmayalım ki; ‘’bilim takdir edilmediği yerden göç eder’’ der Yusuf Has Hacip.
Maatteessüf, şu an ki üniversite gençliği, sorumsuz, hedonist, pragmatist, makyavelist ve ilimden, irfandan ve hikmetten uzak ehl-i keyf bir kalabalığa, ilim mabetleri olması iktiza eden üniversiteler ise aşk ve eğlence yuvasına dönüşmüştür. Bu durumun bir an önce düzeltilmesi, gençliğin de okumaya, öğrenmeye, araştırmaya ve sorumluluk sahibi kişiler olmaya kanalize edilmeleri gerekir. Üniversitelerimiz, hiçbir bilimsel çalışmada imzası olmayan, ilimden, fikirden, fazilette, milli ve manevi ahlaktan yoksun prof ünvanlı kişilerle doludur. Zaman kaybetmeden, bu ilim mabetleri, mütecessis ve ahlaklı mütefekkirlerle dolu bir bilim kenti haline getirilmelidir. Yine, ülkemiz gençliğinin, çok boyutlu ve karmaşık olan muhtelif sorunlarından biri de işsizliktir. Bir yere yerleşmek ayrı bir dert olmakla birlikte, oradaki eğitimi ikmal ettikten sonra bir işe girebilmek apayrı bir derttir ve daha elimdir. İş bulamamak çok devasa ve netameli bir durumdur. Böyle durumlarda evlatlarımızı yalnızlığa terk etmemeli, onlara sahip çıkmalı, hayat mücadelelerinde yanlarında olmalı ve destek vermeliyiz. Ölümcül tuzaklarla baş başa bırakmamalıyız onları. İhanet ve şer şebekelerinin insafına bırakmamalıyız. Devlet-millet işbirliğiyle bu işi muhakkak halletmeliyiz. Yoksa izmihlalimiz mutlaktır.
Zira, istikbalin aydınlığı ancak onlarla kabildir. Onlar bizim aşkımız, ümidimiz, sevincimiz, gözyaşımız, hülasa her şeyimizdir. Geleceğimizdir, kaderimizdir. Tam Bağımsız Türkiye’nin sigortasıdır. İlmi muhakkak sevdirmeliyiz gençlere. İlimsiz insan pusulasız kaptan gibidir, nereye nasıl gideceğini, ne yapacağını, kim için yapacağını, niçin ve nasıl yapacağını asla bilemez. İlimsiz insanın sonu, hüsrandır, bunalımdır, boşluktur ve son tahlilde feci bir yıkımdır. Bir yabancı bilgin der ki; ‘’dehalarını kitaplarla beslemeyen bir millet yok olmaya mahkumdur.’’ Ne kadar isabetli ve hakikatli bir söz. Bir başarısızlığa uğradıkları zaman ümitsizliğe kapılmamaları için yanlarında olduğumuzu onlara hissettirmeliyiz. Onlar da başaranlara bakarak, başarısızlıklarını giderme yoluna gitmeli ve sebeplere sarılmalıdırlar. Sonuçta, gerekli tedbirleri alarak başarıya ulaşabilirler. Tabiatıyla, her şeyi büyüklerden beklemekte abes ve absürddür. Azmi ve gayreti bırakıp durgunluğa düşmemelidirler. Üniversite içinde dernek, klüp vb imkanları değerlendirmeye çalışmak ve fikri, kültürel etkinliklerle kendilerini geliştirmek sorumluluğunu taşımalıdırlar. Batı mukallidi, hedonizm müptelası genç kitleye ve batıdan gelen acımasız ve sert rüzgarlara kendilerini kaptırmamalıdırlar. Sağlam durmalı, direnmeli ve kazanmalıdırlar. Kendi öz değerlerine sarılmalı, yani, ahlakını, erdemlerini, milli ve manevi dinamiklerini, teamüllerini sahiplenmelidirler.
Ziya Paşa diyor ki; ‘’milli ahlakını oluşturamayan toplumlar uzun süre yaşayamazlar.’’ Genç nesil milli ahlakını içselleştirmeli ve eylemselleştirmelidir. Yaşantısını her zaman iyi bir şekilde tanzim etmelidir. Binaenaleyh, gençlerimizin disiplini elden bırakmamaları, planlı ve programlı bir hayatı benimsemeleri, azmi ve kararlılığı kaybetmemeleri, heyecanlarını ve şevklerini hiçbir zaman yitirmemeleri, yaptıkları işleri özenli ve dikkatli yapmaları, sorumluluktan kaçmamaları gerekir. İnsanın, ancak kendisini yetiştirmesiyle bir yere gelebileceğini ve bir hedefe varabileceğini bilmeleri gerekir. Her şeyden önemlisi ve önceliklisi, kabus gibi üzerimize çöken cehaleti öldürmeleri, tembelliği bırakmaları, rehavetten ve sefahatten uzak durmaları gerekir. Onlara tahsil ettirilen ilimler günün sorunlarına çözüm getirecek şekilde olmalıdır. Hedonizm müptelalığından kurtulmak için çaba sarf etmelidirler, mukallitliği terk etmelidirler, araştırmalı, düşünmeli ve sorgulamalıdırlar. Sıkıntılara katlanmayı bilmelidirler. Tefrikalara prim vermemeli, daima tek can ve tek fikir olmalı, birlik ve beraberlik bağsını sıklaştırmalıdırlar. Atalarımız ‘’birlikten kuvvet doğar’’ diye boşuna söylememişlerdir herhalde. Zaten, felaha giden yolda birlik ve beraberlikten ve tefrikaya yol açmamaktan geçer. Usta şair ve mütefekkir Mehmet Akif Ersoy’a kulak verelim.
‘’Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.’’
Zira, tefrika, cehaletin, esaretin, tükenişin ve yok oluşun habercisidir. Yüce ALLAH yüce ve kerim kitapta bildirmiyor muydu? ‘’birbirinize girmeyin maneviyatınız sarsılır, kuvvetiniz yok olur ve devletiniz elden gider’’ (Enfal 46) diye. Genç nesilin duçar olduğu ahlaki çöküntü muhakkak önlenmeli ve onlara iş imkanları sağlanarak başı boş kalmalarına fırsat tanınmamalıdır. Tüm eğitim-öğretim imkanlarını seferber ederek, kaliteli eğitim vererek, kalifiye elemanlar yetiştirmeye öncelik vermeliyiz. Toplumla gençlik arasındaki kopukluğu gidererek yabancılaşmalarının önüne geçmeliyiz. Gençlerde milli bir vicdan teşekkülüde hayati öneme haizdir. Zira, milli bir vicdana sahip olmayan bir gençlik, geçmişten, andan ve gelecekten bihaber, sonu olmayan bir karanlığa gitmeye ve başkalarına ram olmaya mahkum olur. Kurtuluş, geleceğe ümitle bakmaya, sebeplere sarılmaya, say ve cidale tutunmaya ve yoldan geri kalmamaya merbuttur. Son tahlilde, ne olursa olsun bu gençlik bizimdir. Onları sahiplenmek, onların sorunlarına eğilip çözüm bulmakla, problemlerini ve sıkıntılarını gidermekle mümkün olacaktır. Artık dirilişi ve direnişi sağlamak en büyük idealdir. Tam Bağımsız Türkiye umudumuz, aşkımız, sevdamızdır. Sevgi, muhabbet ve coşkuyla selamlıyorum gençliği.