Herkes kafasına göre bir hayat tayin
ediyor ve insanlarında aynı hayatı yaşamasını istiyor. İstediği hayatı
yaşatamayınca da, özgürce yaşamak isteyenin yaşamaya çalıştığı hayatı zindan
ediyor ve o hayatın içinde onu boğuyor. Oysa böyle bir şey sözkonusu bile
olamaz. Tabi biz olamaz demekle kalıyoruz, bal gibi de oluyor. Ama oldurmakla
da haklı olunamaz. Çünkü hayatlar hakikatlere göre tayin edilir ve yaşanır.
Zorbalığa, tehdide, hakarete, ezmeye, vurmaya, kırmaya, dökmeye göre değil. O
zaman bu tiplere noluyor ki? Ne yani her şeyi senin bildiğin gibi bilmek, anladığın
gibi anlamak, hissettiğin gibi hissetmek zorunda mıyım? Ya yanlış olan sensen
ve yaşadığın hayatsa nolacak? Ki, öyle de zaten. İspatını da zerre miskal şüphe
kalmayacak şekilde yapabilirim. Tabi mutlak hürriyetinde olduğu bir dünyada,
hayatta kabildir bu. Öyleyse senin dikte ettiklerini tolere etmek zorunda
değilim ve kendi hayatımı kendim tayin edebilirim. Öyle ya kendi kaderimi
kendim çizmem iktiza ediyor ki, nihayetinde sorumluluğundan kaçışım kabil olmasın
ve gönüllü olarakta boyun eğeyim göreceğim karşılığa. Ki, ancak kendi tayin
ettiğim hayatı yaşarsam kendim olarak var olabilirim. Kendi dilimi, sözümü,
eylemlerimi üretirsem kendim olabilirim. Bilakis, nasıl olacakta ben ben
olacağım ve kendimi yaşayacağım? Herkes kendisine göre olmayan hayatların
hakikatle zıtlık taşıdığını söylüyor. Ne münasebet, kimse kimseye göre yaşamak
zorunda değil ama herkes hakikate ve olguların gerçek mahiyetlerine göre
yaşamak zorundadır. Tabii ki suç bizim; şöyle ki, bitevi hakaret edenlere,
küfür edenlere, yok etmeye çalışanlara, güçten ve o güçle korkutmaktan başka
hiçbir şeyden çakmayanlara içinde akıl ve bilim olmayan boş laflar üretenlere
yani işin hülasası; dördüncü tür yaratıklara itibar gösterip saygı duyar, değer
verirsek ve birinci sınıf beyinlerin ezilmelerine de eyvallah edersek netice de
böyle olacaktır. Böyle olduğu takdirde kim karşı çıkabilir? Çünkü böylesi bir
durumda herkes kazanır ancak diğer türlü olduğu vakit münhasıran birkaç kişi
kazanır. Birilerinin kazanması mı, herkesin kazanması mı? Elbette herkesin
kazanmasıdır münasip olan. Tarihsel tecrübelere göre, tarihte ki yaşanmışlıklara
göre, iç ve dış çatışmaların tevlit ettiği durumlara göre bir anlayış
belirlenip, herkesin hayatını o anlayışa göre tanzim etmelerini istemek
zorbalıktan başka hiçbir şey değildir ve Tanrı’nın iradesine de mugayirdir
böylesi bir şey. Tanrı mısın ki bana hayat biçiyorsun, benim hayatımın
kaidelerini belirliyor, irademe ipotek koyuyor, tercihlerime müdahale de
bulunuyorsun? Zalim kimdir, zulüm nedir bilmediğimi mi sanıyorsun? Bunları
bilmediğimi ve seni adil olarak göreceğimi düşünüyorsun değil mi? Hayır ama
aldanıyorsun. Bizim da kusurumuz budur işte; hakikatin ölçülerini bilmeden
değerlendirme yapmak, zalimi adil bilmek, zulmü merhamet olarak algılamak.
Lütfen dinin bu olgular hakkında ki tanımına bir göz atsak olmaz mı, zor mu? O
zaman sürün bebeğim!
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...58...
Özgür DENİZ - 10.02.2021
Tarih: 10.02.2021
Okunma: 357
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.