İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...58...

Özgür DENİZ - 10.02.2021

Herkes kafasına göre bir hayat tayin ediyor ve insanlarında aynı hayatı yaşamasını istiyor. İstediği hayatı yaşatamayınca da, özgürce yaşamak isteyenin yaşamaya çalıştığı hayatı zindan ediyor ve o hayatın içinde onu boğuyor. Oysa böyle bir şey sözkonusu bile olamaz. Tabi biz olamaz demekle kalıyoruz, bal gibi de oluyor. Ama oldurmakla da haklı olunamaz. Çünkü hayatlar hakikatlere göre tayin edilir ve yaşanır. Zorbalığa, tehdide, hakarete, ezmeye, vurmaya, kırmaya, dökmeye göre değil. O zaman bu tiplere noluyor ki? Ne yani her şeyi senin bildiğin gibi bilmek, anladığın gibi anlamak, hissettiğin gibi hissetmek zorunda mıyım? Ya yanlış olan sensen ve yaşadığın hayatsa nolacak? Ki, öyle de zaten. İspatını da zerre miskal şüphe kalmayacak şekilde yapabilirim. Tabi mutlak hürriyetinde olduğu bir dünyada, hayatta kabildir bu. Öyleyse senin dikte ettiklerini tolere etmek zorunda değilim ve kendi hayatımı kendim tayin edebilirim. Öyle ya kendi kaderimi kendim çizmem iktiza ediyor ki, nihayetinde sorumluluğundan kaçışım kabil olmasın ve gönüllü olarakta boyun eğeyim göreceğim karşılığa. Ki, ancak kendi tayin ettiğim hayatı yaşarsam kendim olarak var olabilirim. Kendi dilimi, sözümü, eylemlerimi üretirsem kendim olabilirim. Bilakis, nasıl olacakta ben ben olacağım ve kendimi yaşayacağım? Herkes kendisine göre olmayan hayatların hakikatle zıtlık taşıdığını söylüyor. Ne münasebet, kimse kimseye göre yaşamak zorunda değil ama herkes hakikate ve olguların gerçek mahiyetlerine göre yaşamak zorundadır. Tabii ki suç bizim; şöyle ki, bitevi hakaret edenlere, küfür edenlere, yok etmeye çalışanlara, güçten ve o güçle korkutmaktan başka hiçbir şeyden çakmayanlara içinde akıl ve bilim olmayan boş laflar üretenlere yani işin hülasası; dördüncü tür yaratıklara itibar gösterip saygı duyar, değer verirsek ve birinci sınıf beyinlerin ezilmelerine de eyvallah edersek netice de böyle olacaktır. Böyle olduğu takdirde kim karşı çıkabilir? Çünkü böylesi bir durumda herkes kazanır ancak diğer türlü olduğu vakit münhasıran birkaç kişi kazanır. Birilerinin kazanması mı, herkesin kazanması mı? Elbette herkesin kazanmasıdır münasip olan. Tarihsel tecrübelere göre, tarihte ki yaşanmışlıklara göre, iç ve dış çatışmaların tevlit ettiği durumlara göre bir anlayış belirlenip, herkesin hayatını o anlayışa göre tanzim etmelerini istemek zorbalıktan başka hiçbir şey değildir ve Tanrı’nın iradesine de mugayirdir böylesi bir şey. Tanrı mısın ki bana hayat biçiyorsun, benim hayatımın kaidelerini belirliyor, irademe ipotek koyuyor, tercihlerime müdahale de bulunuyorsun? Zalim kimdir, zulüm nedir bilmediğimi mi sanıyorsun? Bunları bilmediğimi ve seni adil olarak göreceğimi düşünüyorsun değil mi? Hayır ama aldanıyorsun. Bizim da kusurumuz budur işte; hakikatin ölçülerini bilmeden değerlendirme yapmak, zalimi adil bilmek, zulmü merhamet olarak algılamak. Lütfen dinin bu olgular hakkında ki tanımına bir göz atsak olmaz mı, zor mu? O zaman sürün bebeğim!

Tarih: 10.02.2021 Okunma: 357

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?