Söyler misiniz lütfen? İslam’a en
büyük zararı İslamcıyım diyenlerden başka kim vermiştir? Türk Milletine en
büyük zararı Milliyetçiyim diyenlerden başka kim vermiş olabilir? Cumhuriyet’e
en büyük zararı Cumhuriyetçi oldukları iddiasında olanlardan başka kim
vermiştir? Sosyalizm’e en büyük zararı Solcuyum diyenlerden başka kim vermiş
olabilir? Keza diğerleri için de aynı şeyi söyleyebiliriz. İnsan nasıl ne
ederse kendi kendisine eder, aynı şeyi fikir sahibi olduklarını sananlarda savundukları
değerlere yapmışlardır maalesef. Ki, zaten bir fikre en büyük zararı o fikri en
iyi savunduğunu iddia edenlerden başkası veremez de. Kendimizi Müslüman
kimliğinde konumlandırıp, konuşlandırıp, oradan bir bakalım şöyle ve kısacık
bir analiz yapalım olmaz mı ve fikre nasıl zararlı ya da yararlı olunuyormuş
algılamaya, anlamaya gayret edelim inşaAllah. “Samimiyetim itibarımdır” sözü
inandığı davanın şehidi olan Malcolm X’e aittir. Bildiği kadarıyla samimi,
dürüst ve namuslu yaşamıştır. Zaten Peygamber de onu demiyor mu; “bildiğinle
amel eyle.” Fikrinde samimi olanlar hangi fikirden olurlarsa olsunlar
tehlikelidirler bu âlemde. Çünkü o alışıla gelmiş kalıpları bozan, uyum
sağlanmış düzeni sarsan, yanlış inançları ifşa eden biridir. Bu yüzden de
statükonun muteber ve muti tiplerince tehdit ve tehlike olarak algılanırlar
fikirlerini namusluca bildiği kadarıyla olsa da yaşamak derdinde olanlar. Ya
pasifize edilirler ya da itlaf. Zira ranta uzanan yolların kapanmasına neden
olmaktadırlar. Bu türler belki dünyayı değiştirmeyi beceremezler ama dünya da
onları kendi düzenine uydurmayı başaramamıştır. Hani Karl Marks diyor ya;
“önemli olan dünyayı yorumlamak değildir, onu değiştirmektir.” İşte hangi
fikirden olurlarsa olsunlar fikirlerinde samimi olanlar bunu yapmaya
çalıştıkları için mutlaka bir şekilde ekarte edilmeye çalışılırlar. Kalanlar da
fikirlerine en büyük zararı verenler olmuşlardır zaten. Ama dünya düzeninin
efendileri yenmek için öldürmek gerektiğini sanmışlar velakin bendenizin de her
daim ifade ettiğim gibi “öldürmenin yenmek olmadığını” anlamamışlardır. Zaten
onlardan böylesi bir derinliği idrak etmeleri de beklenemezdi. İnsanı büyük
yapan inandığıdır ve bir hayattır ki ancak inandığı uğruna ondan feragat
edilebilir. Amma velakin insan eğer kendini inandığından daha büyük görüyorsa
ve inandıklarını kendi hayatı için feda etmeye yelteniyorsa ve o inandıkları
tavassutu ile dünyaya ulaşmaya yol arıyorsa işte böylesi bir şey insanı
küçültür ve hiçleştirir, inanıldığı söylenen fikri de, davayı da yerle yeksan
eyler. Herkese ve her şeye rağmen ben bilirim, ben yaparım, ben yanılmam,
inandığımı da yücelten benim dediğin yerde inandığından büyük durursun ama büyük
durmak büyük olmak değildir anlamazsın. Yükseldikçe alçalırsın fakat farkında
bile olmazsın, farkında olduğun zaman da bir şey ifade etmez olur. Ben, ben,
ben diye haykırdığın bir yerde, istersen Allah’ın dostuyum deyip dur bir şey
değişmez, göklerde uçsan da ummadığın anda çakılır kalırsın yerin karanlığına.
Bugün her yerde ben sesini işitiyorum. Ben dedikçe günaha batanları, hayâsızca
suç işleyenleri görüyorum. Biz dedikçe de tehlikeli görülüp yok edilmek
istenenleri görüyorum. İnanıyoruz diyenlere inandıklarının hakikatini haykırıp
işte hakikatli hayat budur, inanıyoruz dediğinizin emrettiği hayat budur
dediğinizde bunu diyenlere terörist ve hain damgasının vurulduğuna şahit
oluyorum. Yapılan her türlü pisliğin inanıldığı söylenen fikirle örtülmeye çalışıldığını
görüyorum. Büyük bir yolun en hızlı ve kestirmeden yürünmeye çalışıldığını
görüyorum. Bir filozofun dediği gibi olur daima; “bir fikre en büyük zararı, o
fikri en kötü şekilde savunanlar verirler, vermişlerdir hep.” Müslüman
oldukları iddiasında olanların bugün yapabilecekleri tek şey, Muhammed İkbal’in
ifadesiyle; “ bari Müslüman değiliz deyin İslam kurtulsun.” Sözüne itibar edip
muktezasını ifa etmektir. Gayrısı laf-ı güzaftır. Şimdi kendi kendime bir şey
sorsam ve desem ki; ben insanlığa matuf ne yaptım ki insanlıktan ne
bekleyebilirim, ben bigünah mıyım ki günahsız bir dünya umabilirim, ben suçsuz
muyum ki suçlardan ve suçlulardan şikayetçi olabilirim? “Her suç topluma
yöneltilmiş bir soru değil midir?” Der bir filozof. Niçin konuşmaktan başka
hiçbir şey yapmadığım halde, her olumsuzlukta şeytanı suçluyorum? Zira bu bir
alışkanlık olmuş bizim için ve zamanla da hayat telakkimiz olmuş ve en büyük
savunma yöntemi olarak görmüşüz bu durumu. Hani inanıyorum ya İslam diye bir
dine. O dinin benden istediğini ne vakit bihakkın ifa ettim de, o dine
uymayanlardan şikâyetçi oluyorum? Bizim vazifemiz; “emrolunduğumuz gibi
dosdoğru olmak” değil miydi? Oldum mu? “Biz yolumuzda sebat ettikçe onlar bize
zarar veremezdi” değil mi ve bunu inandığımız din söylüyordu değil mi? Peki biz
bizden olmayanlara ne vakit adil olduk? Kendimize bile adil olamadık ki başkalarına
adil olalım değil mi? Yaşamadığımız dinimizi, niçin yaşamıyorlar diye dinin
dışında duranlara kızdık. Bizim vazifemiz; behemehâl dinin emrinde sabit olmak
değil miydi? Karşımızda düşman var diye dinimizden taviz mi vermemiz
gerekiyordu yoksa düşmanın dahi kalbine hükmedebilmek için din nasıl istiyorsa
öyle davranmamız mı gerekiyordu ve düşman niye böyle yapıyorsun diye sorduğunda
dinimizin emri mi demeliydik? Filmlerde bunu diyoruz ama, peki niye? Tabi
peşimize düşmüş olanları sürü gibi görüyoruz ve bu şekilde istendik yönde
konuşlandırıyoruz, dünya nimetlerine kolayca konmak için. Biz görevimizi yaptık
mı ki, görevini yapan şeytanı itham ediyoruz? Bu riyakârlık değil midir? Düşman
bize kahpelik yaptı diye bize de kahpelik yapma hakkı doğar mı? Peki, bizim
dini tebliğ etmek gibi bir ödevimiz varsa, bu ödevi kahpelik ederek ifa
edebilir miyiz? Din dışında kalmış olanı dinin içine davet etmek için nasıl bir
tarz-ı hareket ortaya koymamız iktiza eder? Yoksa dini temsil ve tebliğ etmek
gibi bir ödevimiz yokta, dünyadan yana bir şeyler elde edeceğiz diye varmış
gibi mi davranıyoruz? Yani biz nasıl yaşarsak yaşayalım, isterse nefsimiz
dizginlerimizi eline almış olsun, isterse şeytanın esiri olmuş olalım, sen yine
de dinin içine girmek zorundasın mı diyecez karşımızda ki insana? İnsanları
kendi ellerimizle düşmana teslim edipte, sonra kendi ellerimizle düşmanların
yuvalarına soktuklarımızın düşmanlıklarından şikayet etmek ve onlar yüzünden
ifsad olan insanlığa garez duymak nasıl bir kişilik sorunudur acaba? Kul hakkını
gönül rahatlığıyla yiyorum, beytülmalı kendi malım gibi görüp gönlümce
tasarrufta bulunuyorum, yetim hakkına el uzatıyorum, gönül rahatlığıyla bela
okuyorum, insanları tahkir ve tezyif edebiliyorum, haya etmeden aldatıyorum,
suçsuz insanları suçlu görüp hayatlarını cehenneme çeviriyorum ve dönüp ona
yanlış anlama olmuş seni bilmeden yakmışım diyorum ve tüm bunlardan sonra
alem-i insanlığı ihata eden kötülüklerden şekva ediyoruz. Din dışında kalanlar
için niçin dinin içine girmiyorlar diye sahtekârca sorup duruyoruz. Ellerimizi
vicdanlarımıza koyup sormalıyız, dine en büyük zararı kim veriyor ve insanlığın
hali pür melalinden yana gerçek suçlu kim? Hakikat budur, bundan başka bir şey
değildir. Oysa fikirler her ne iseler, oldukları gibi savunulsalar ve karşıt
fikirlerle onurluca müsademeye girişseler ve insanlar da böylesi yüce bir
kavgaya tanıklık etseler daha güzel olmaz mı ve fikirleri daha kolay
kabullenip, kabullendikleri fikirleri sağlam bir şekilde savunmazlar mı? Fikirlerimizi
kuvvet sahibi olunca savunacağımızı sanıyoruz. Peygamber öyle bir şey mi yaptı?
Kuvvet sahibi oluncaya kadar fikrimizi çiğneyebiliriz, her istediğimizi istediğimiz
gibi yapabiliriz, yalanları hakikat gibi söyleyip insanları fikrimize dâhil
edebiliriz ama kuvvete erişince düzeliriz ve düzeltiriz mi dedi? Siz âlemi kör
milleti sersem mi sanırsınız? Kimse kusura bakmasın, ne bir fikrimiz var, ne
fikrimizi savunabiliyoruz, ne de millete kabullendirebilecek kadar fikrimizi
biliyoruz. Avamı cahil biliyoruz ama en büyük cahiller bizler kendilerini
eğitimli sananlarız. Eğitimli olduğumuz içinde akıllıyız sanıyoruz, oysa
aptalın da, cahilin de, namussuzun da önde gideniyiz. Gerçekler acı değil mi? Elbette acı, acı
olacak ki sarsacak, uyandıracak, aklımızı başımıza getirecek. Yoksa herkesi
aldatabildiğimizi, aldatabileceğimizi sanıyoruz. Sanki herkes önüne ne konursa
yiyor, yiyecek. Öyle bir dünya yok ama var sanıyoruz alıkça, bönce. Gittiğimiz
yol yol değil, tuttuğumuz iş iş değil. Bir an önce kendimize gelmeli ve
gerçeklere göre yaşama yoluna girmeliyiz. Ötesi felaket çünkü!
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...71...
Özgür DENİZ - 23.02.2021
Tarih: 23.02.2021
Okunma: 367
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.