Doğduğumuz,
ilk çocukluk, hatta ilkokul yıllarımızın geçtiği yer Ermenek-Zeyve. 1964-65’den
sonra Anamur ve Bozyazı’da ailecek bir göç, çocukluk, gençlik ve ilkokul,
ortaokul yıllarımız başlıyor. Sonra araya Nazilli Öğretmen Lisesi yatılı
öğrenciliği ve Ankara’da Ticaret Turizm Yüksek Öğretmen Okulu yılları giriyor. İlk
devlet memurluğumuz Ankara’da başlıyor. Ve öğretmenliğe ilk adım attığımız yer
Bursa-Gemlik Ticaret Meslek Lisesidir. 1985’den 2005 Eylülünde emekli oluncaya kadar
Anamur Ticaret Meslek Lisesinde meslek dersleri öğretmeniyiz. Bu arada 1996’dan
2012 sonlarına kadar, bilgisayar eğitim, destek ve pazarlama faaliyetleri ile esnaflık
yapmışız. Dile kolay yaklaşık olarak 55 yıldan beri Anamur ve Bozyazı’dayız. Taşı
toprağı, havası, suyu, geçmişi, geleceği, insanı ile biriz, beraberiz, etle
kemik gibi bütünleşmiş, kaynaşmışız.
Peki,
durduk yerde bu konu nereden çıktı?
Böyle bir
konuya girmemizin nedeni, Anamur’da bazı çevrelerin, şahsi çıkarları için “Anamur’un
yerlisi”, ”Anamur’un yabancısı”, “Anamurlu”, “öz Anamurlu”, “Anamurlu değil”
gibi bir ayrımcılığa gitmeleri, kendilerinden başka herkesi yabancı görmeleri,
dışlamaya çalışmalarıdır.
Ülkemizin,
bölgemizin ve çevremizin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesine göre bu
politika ve söylemler, çok gerilerde kalmış, modası geçmiş yanlış ve sakat bir anlayıştır.
Aslında bu anlayışın sahipleri de böyle bir düşünce tarzının yanlış olduğunu çok
iyi bilirler. Ama işlerine öyle geldiği, çıkarlarına uygun olduğu için böyle
konuşur, böyle davranırlar. Yine bu sakat anlayış nedeniyle zaten bir küçük bir
alana sıkışmış kalmış Anamur’a, Bozyazı’ya dışarıdan bir girişimcinin, yatırımcının
gelip iş yapması, iş kurması, işsizlere iş ve aş vermesi zordur. Ancak yine de bu
engeli aşabilen bazı örnekleri de görmek mümkündür. Onlar da kendini Anamur’un
yerlisi, sahibi sananlar için “bükemediğin eli öpeceksin” hesabıdır.
Anamur ve
çevresinin sosyal, kültürel ve ekonomik olarak gelişmesi için öncelikle bu sakat
ve yanlış anlayışın kafalardan sökülüp atılması, biraz ötelere açılması, oralardaki gelişmeleri
gidip görüp uygulaması gerekiyor. Fakat mevcut durum devam ettiği sürece, kent
olarak, Anamur halkı olarak olduğumuz yerde saymaya, hatta gerilemeye mahkum
olur, işin içinden çıkamayız.
Acı ama
bir gerçektir. Anamur’da özellikle yerel seçimler sırasında, belediye başkan
adaylarının, meclis üyeliği adaylarının kimlikleri, hangi aileden ve sülaleden
oldukları ön plana çıkıyor, pazarlıklar yapılıyor. Hatırlayalım, 2019 yerel
seçimi adayı ve şimdiki Anamur Belediye Başkanı Hidayet Kılınç’ın Anamurlu olmaması
gündeme getirilmiş oy toplanmaya çalışılmıştı. Gerekçe ise Anamur’u bilmez, Anamur’a
hizmet edemezmiş. Onlara göre iyi iş yapması, çalışması için adayın öz Anamurlu,
Anamur’un yerlisi olması gerekirmiş. Buna benzer bir propaganda daha önce Mehmet
Türe için yapılmış, ama bir sonuca ulaşamamıştı.
Bu
propaganda sahiplerine insan sormadan edemiyor. Madem bu yolu bir defa denediniz,
ikinci defa denediniz ve sonuç alamadınız, niye aynı hataya düşüyor, olmayacak
duaya amin demeye kalkıyorsunuz? Böyle bir yöntemle oy toplamaya çalışmak, artık
çok gerilerde kaldı. Bu anlayış ucuz kasaba politikacılığının, köy ağalığı
düzenin, beylik kafasının kalıntılarından başka bir şey değildir.
1940’lı, 1950’li
yıllardan beri, köprünün altından çok sular geçip gitti. Ülkenin her tarafında
köyler, kentler ve insan yapısı değişti. Köylerden kentlere, büyük şehirlere
çeşitli nedenlere yoğun göçler yaşandı. Köyler boşaldı. Kırsal bölgelerde üretim,
tarım ve hayvancılık durma noktasına geldi. Kentlerde, kasabalarda insan sağlığına
uygun olamayan barakalarda, gecekondularda, naylon evciklerde yaşayan, yarı aç,
işsiz, güçsüz, eğitimsiz, çocuklar, gençler ve kalabalıklar oluştu. Ne yazık ki
Anamur ve çevresinde de buna benzer bir tablo var. Halkın önemli bir kısmı uzak
veya yakın köylerden, ilçelerden, hatta illerden göçüp gelmiş, zor şartlarda
yaşamış. Ama zamanla durumları iyileşmiş, mal mülk sahibi olmuş, kendini
Anamur’un yerlisi, sahibi sayan kişiler ortaya çıkmış. Halbuki bu kişilerin geriye
gidin kökenleri Ermenek’tir, Gülnar’dır, Gazipaşa’dır, Akseki’dir, Taşkent’dir,
Bozkır’dır, nihayet Bozyazı’dır. Eğer Anamur’un mevcut köyleriyle beraber 66
bin olan nüfusundan bunları bir tarafa çıkarın, birkaç bin kişi ancak kalır.
Anamur’da durum budur. Bozyazı’da öyle. Hatta 150-200 yıl gerilere gidecek olursak,
Anamur’un yerlisi sayılacak pek kimse kalmaz. Göçle gelip bir bölgeye yerleşmiş
veya yerleştirilmiş aileler, obalar ortaya çıkar.
Bu
nedenle belediye başkanı, meclis üyesi, işe alınacak personel seçiminde; bir
kişinin nereden, hangi köyden, hangi aileden, soydan veya sülaleden olduğu
değil, bilgisi, becerisi, tecrübesi, işe ihtiyacının olup olmadığı, şimdiye
kadar ne yaptığı, bundan sonra ne yapacağı gibi ölçülere göre hareket edilmeli.
Fakat ülkemizin çoğu yerinde böyle hareket edilmediği, “benim köylüm”,
“hemşerim”, “ aileden”, “partilimiz” gibi sakat bir anlayış ile pek kurum ve
kuruluş, babadan oğula, anadan, kıza, toruna geçer hesabı bir yapı oluşmuş,
yapılması gereken işler yapılamamış, rüşvet, yolsuzluk, adam kayırmacılık, adam
sendecilik, bilgisizlik, cahillik almış başını gitmiş, emek, sermaye ve zaman
boşa harcanmıştır. EEE ne de olsa sen de bizdensin emmioğlu, dayıoğlu,
teyzeoğlu..!
Sözü
rahmetli Vedat Çelikbaş’ın sık kullandığı bir deyimle bitirelim,
Şimdilik
bizden bu kadar.
Tekrar
görüşmek üzere,
Hoşça kalın,
Sağlıcakla
kalın…