Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Biliyorsunuz, kamuoyunda tanınan bazı kişiler bir “özür kampanyası” başlattı. Bu
kampanyaya ön ayak olanlara genellikle “aydın”
deniliyor.
Peki, “aydın”
ne demek?
Aslında ne demek olduğu açık da, biz biraz daha
irdeleyelim ve işlevinin ne olması gerektiği üzerinde duralım.
Eskiler “münevver”
derlermiş. Nurlandırılmış, parlatılmış, aydınlatılmış, ışıklı anlamlarına
geliyor. Bakar mısınız, ne kadar dolu,
ne kadar yüksek bir mana var!
Aydın’ı, münevverle eş anlamlı kullandığımıza göre
aynı yüksek manalar onun için de geçerli!
Nur, ilâhi ışık demek… Buna göre aydın dediğimiz kişi; ilâhî
ışıkla donatılmış, ışık veren, ışık saçan, karanlıkları aydınlatan insan!
Işıktan zarar gelir mi?
Asla! Hele, ilâhî ışık saçıyorsa…
Işık, doğumdan ölüme hepimizin muhtaç olduğu kaynak!
Daima yararlı… Daima yol gösterici… Daima ümit verici… Daima hayat verici…
Daima tedavi edici…
Bir toplumdaki aydınlarının işlevi de benzer şeyler
olmalı değil midir? Aydın; topluma önder
ve örnek olan, bölücü değil, birleştirici;
sorunları kaşıyan değil çözen,
dertleri depreştiren değil tedavi eden
kişidir.
* * *
Peki, bu “özür
kampanyası” yukarıda saydığımız müspet amaçlara mı hizmet ediyor yoksa tam
tersine mi?
Konu, 15 gündür tartışılıyor; şu kampanyaya öncülük
edenlerden, hangi maksada hizmet ettiklerine, nereye varmak istediklerine dair
tatmin edici bir açıklama duyan var mı?
Bu kampanyadan sonra barışa, uzlaşmaya, çözüme daha yakın olduğumuz iddia edilebilir mi?
İki haftadır yaşadıklarımız tam tersine işaret
ediyor. Kutuplaşma artıyor. Karşılıklı suçlamalar birbirini kovalıyor. Ermenistan ve Türkiye devletlerinin yöneticileri arasında da bir yakınlaşma
olduğu söylenebilir mi? Türk Hükümeti kampanya karşısında tavır aldığına göre,
mevcut yumuşamanın bile kampanyadan zarar görmesi emareleri belirmedi mi?
* * *
İşin en vahim yanı; yıllardır rafta duran dosyaların
karşılıklı olarak açılıp ortalığa saçılması! Bu dosyalarda akıl almaz işkenceler, katliamlar, tecavüzler,
eziyetler var. Bunları dinlemeye, okumaya, yazmaya yürek dayanmaz.
Anlatılanlar, yazılanlar o kadar korkunç ki; bunları
hayal etmek, düşünmek, hadiseleri bize sanki tekrar tekrar yaşatıyor. Bunun
devam etmesi tabii ki hepimizin sağlığını bozar. Önce sinirlerimizi, ruh
halimizi bozar; sonra bozuk sinirlerimiz midemizi deler, kalbimizin sekteye
uğratır. Sonuç; müzmin kin ve nefret!
“Özür”cüler
bunu mu murat ettiler?
Bilemiyoruz!
Ama olan budur.
* * *
Üstatlardan
Sosyal yönelişin dayandığı temel zayıflamışsa; yani,
herkes başka bir telden çalıyorsa, fertler arasında dayanışma kalmamışsa,
değerler levhası altüst olmuşsa, toplum yapısı çözülmeye yüz tutar. İntiharlar,
cinayetler, kargaşalıklar birbirini kovalar; çünkü ferdin yaşayışı artık
bütünleşmiş ve müstakar bir içtimai zemine kök salmış değildir; hayat faaliyeti
geniş ölçüde manâsını ve hikmet-i vücudunu kaybetmiştir.
Wirth
Önceki
yazılar