İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...89...

Özgür DENİZ - 15.03.2021

Bizler anlatıcı insançocuklarıyız, yaşayıcı değil. Anlattık mı ötesi bizi ırgalamaz. Yeter ki bizden çıksın çıkması gereken, öyleyse alsın alması gereken. Çok basit bir misal verecem; bir şahsiyet olarak Nurettin Topçu üzerinden verelim misalimizi, biz onu anlattık mı olay tamamdır, bizim onun ne söylediğini anlayıp anlamamamız, yapıp yapmamamız kesinlikle önemsizdir, yeter ki herkes bilsin ki biz onun ismini söylüyoruz, onu övüyoruz, onu anıyoruz. Keza, bir ayet söyledik mi tamamdır, o ayetin gereğini yapıp yapmadığımız kesinlikle önemsizdir. Önemli olan onu piyasaya göndermektir, millete duyurmaktır, bak bu adam ayet okuyor dedirtmektir, gerisi kesinlikle talidir. Yani biz bu memleketin namuslu çocukları dediğimizi iyi atlara binip göçüp gitmiş iyi insanlarını sadece dilimizle anarız, milleti aldatmak için. Keza ayeti okuruz, sadece millet duysun ve ardı sıra söyleyeceklerimize inanıp bizim dediğimiz yola gelsin diye. Böyle değil diyene hayata bak görürsün derim. Anlattığımız şeyi öyle güzel anlatırız ki, karşımızdakileri mest ederiz, dilimizden bal damlar sanki anlatırken, masal gibi anlatırız anlattığımız şeyi ve çok güzel uyuturuz dinleyicilerimizi. Bi de dilimiz gerçekten alışmışsa anlatmaya ne ala. Mesela; Hz. Muhammed’i, Türk Milleti’ni, Atatürk’ü öyle ağdalı bir dille anlatırız ki, karşımızdakiler bizi dinleyemezler bile, kendilerinden geçerler, uyuşurlar ve akabinde hemen uyurlar. Anlatmayı seven ama yaşamaktan hazzetmeyen insançocuklarıyız, zira yaşamak zahmetlidir, yorucudur, bedel ister, ne gereği var. Anlatmak rant kapılarını sonuna kadar açar ama yaşamak kazandıklarını da kaybettirir. Öyleyse anlatmak varken yaşamak niye, sormadan, sorgulama yapmadan bunca inanan varken, saflığın ne âlemi var değil mi? Çünkü dinleyici yetiştirdik bugüne kadar, anlayıcı değil. Nasıl olsa anlayan yok, anlat, bir iki bilgi kırıntısı sun, ondan sonra gel keyfim gel, oh ne ala memleket, bundan daha iyi kazanç kapısı mı olur, zahmetsiz, emeksiz, masrafsız, üstelikte peşinden milyonları sürükleyebilirsin. Mebzul miktarda kulun, kölen olur, sen de hazır alıcılar yakalamış olursun. Satarsın da satarsın dilediğince, gönlünce satacağın ne kadar şey varsa. Şimdi eylem zamanı değil de mi, meydanlara iner nutuklar irad ederiz, kafaları ve gönülleri sarhoş edecek bir iki vaat veririz, karınları onlarla doyururuz, sonra da otur oturduğun yerde sen anlamsızın bilsen yeter deriz, böylece keselerimizi, kasalarımızı doldururuz. Dolanlarla boş bıraktığımız kafalara hükmetmeye devam ederiz. Öyle değil miydi, zalimlerin çarkları cahillerin boş kafalarıyla dönmüyor muydu? Tabi bizler de tüm bunları yeriz, sanki akıllıymışız gibi yemediğimizi söyleyemeyiz, kimse kusura bakmasın, alınmasın, alınsa da umursanmayacağını bilsin. Çünkü baya baya yiyoruz yani. Görünen köy kılavuza ihtiyaç duymaz. Karşımda duran resmi tersinden görecek ve öylece yansıtacak kadar namussuz değilim. Gerçekçiyim demiştim!

Tarih: 15.03.2021 Okunma: 420

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?