İnsançocukları her çağda maalesef
kısır kavgaların kurbanları olmuşlardır, ki, bu düzlemde kavga vermeleri de
kendilerine zımnen dikte edilmiştir egemenler tarafından, onlar da büyük bir
iştahla bunu yapmışlardır. Ki, kavgayı da zaten halk meydanlarında önce
egemenler başlatmışlardır. Kıvılcıma benzin döküp, halkları kavgaya tutuşturup,
kendileri yangından mal kaçırmaya gitmişlerdir. Halk ise ne acıdır ki hala
uyanamamıştır ve kavgalarla ömür çürütmektedir ahmakça. Öyle ya kafanın,
yüreğin ve dilin olmadığı yerde yumruklar konuşacaktır. Hep dilden bahsedilir
ama ne hikmetse kullanan çıkmaz. Çünkü insançocukları kısır kavgalarda
boğuşurlarken onlar kendi egemenliklerini pekiştirmişler ve egemenliklerinin
tadını çıkarmışlardır kendilerince. Oysa daha büyük sorunlara eğilmeleri iktiza
ederdi, kendi üzerlerinde dönen tezgâhı ihsas edip o tezgâhı parçalamaları ve
insanca bir yaşama kavuşmaları için. Çünkü insançocukları, ilk evvelde şeylerin
mahreçlerini, nasıl varolduklarını, niçin varolduklarını ve bunlarla nasıl
temas kuracaklarını düşünüp, bu düşün istikametinde sonuçlara ulaşıp,
ulaştıkları sonuçlardan elde edecekleri çıkarımları kendi hayatları için
kullanabilirlerdi ama yapmadılar, yapamadılar, yaptırılmadı. Çünkü kendilerini
tanımadan, bilmeden, kendileri olmadan yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Bunun
yolu da mezkûr şeyleri yapmalarından geçiyordu. Her insançocuğunun ağırlık
merkezi, merkez üssü önce kendileri olmalıydı. Ondan sonra toplum olmalıydı,
ondan sonra da dünya olmalıydı ve buradan sağlam bir fikre ulaşıp, bu fikir
temelinde kendilerinden başlayıp, her şeyi değiştirebilmeliydiler. Ama cerbeze
yapmak daha çok tercih edildi ve gürültü koparmak, o gürültü arasından parsayı
toplamak kâr görüldü. İnsançocuklarının bir an önce dünya bataklığından çıkıp
kendileriyle yüzleşmeleri iktiza etmektedir, sonra da kendilerinin dışında
kalan dünya ile hesaplaşmaları gerekir. Bilakis, kısır kavgaların kaotik
ortamında, egemenlerin zımnen yönlendirdikleri yolda birbirlerini yerler,
tükenip giderler tükenen güçleriyle birlikte.
NOT:
Okumak, okumak, okumak zorundasın ey insançocuğu! Dinlemek, bilmek, anlamak zorundasın. İnanmaktan önce anlamayı tercih etmelisin. Daha az anlayıpta daha çok inanırsan çakılır kalırsın. Hayata tek pencereden, tek gözle, dar bir beyinle bakmamalısın. Tek kulakla dinlememelisin. Kalbinin kapaklarını, zihninin pencerelerini açmak zorundasın. Basit bir misal vereceğim, kötü bir şey yapmıyorum, ki zaten dikte de yok, münhasıran öneri var, tercih var, karar var yani her şey size bağlı. Mutlaka ama mutlaka her gazeteye bakın gazete okuyorsanız. Sözcü de okuyun, Akitte. Her habere bakın. Akit TV ye de bakın, Halk TV ye de. Ben toplumun kendilerince uç gördükleri yerleri örnek veriyorum. Ama yüreğinizle bakın, aklınızla bakın, vicdanınızla dinleyin. Mesela; A partisinin genel başkanının çok büyük bir çoğunluğun huzurundaki kongre konuşmasını da dinleyin, C partisinin genel başkanının küçük bir gurubun karşısında yaptığı Bursa konuşmasını da dinleyin. İkisi de birkaç günlük bir organizasyon. Mutlaka dinleyin. Kelime kelime dinleyin hatta. Aklınızla, yüreğinizle dinleyin. Yapın bunu güzelinsanlar. Ne kaybedersiniz? Bilakis kazanan siz olursunuz. Bunu yapmazsanız rezil, sefil, izzetsiz, onursuz bir şekilde yaşamaya da katlanmak zorundasınız. Çünkü hayat bir tercihtir hatta kendin bir tercihsin. Eyvallah.