Anthony Çehov’un çok derin anlam ihtiva eden bir sözü var;
“en tehlikeli insan tipi; az anlayan çok inanandır.” Maalesef bizler
insançocukları olarak anlamayı pek sevmiyoruz yahut beceremiyoruz. Çünkü
anlamak düzeyine erişmek gerçekten sonsuz zorlu bir süreç işidir. Ama mutlak
olarakta zor değildir elbette, samimi ve ciddi bir emek ister ve bu emeği
sarfetmekten imtina etmemek iktiza eder. İşte biz bu emeği sarfetmek noktasında
samimiyetsiz ve ciddiyetsiz davranıyoruz. Hani bir filozof diyordu ya; “bilmek
başka, anlamak çok daha başkadır” diye işte o misal. Mesela; biz dini sadece
biliyoruz ama anlamış değiliz hatta ideolojilerimiz hususunda da aynıyız. Bu
yüzden fikirlerimizin münhasıran basit birer tacirleriyiz, yaşayıcıları değil.
Dinlerimiz, ideolojilerimiz, kimliklerimiz, mezheplerimiz dünyalık emellerimize
mülaki olmamız için tecime aracı olmaktan başka hiçbir işlev görmüyor bu
yüzden. Hatta biz insançocukları anlamaktan nefret ediyoruz, nihayetinde bu
nefretimizi anlayana da tevcih ediyoruz. Çünkü anlayan muvacehesinde kendimizi
kifayetsiz olarak görüyoruz. Yani cehaletimiz görünür hale geliyor ve bu durum
canımızı feci acıtıyor, binaenaleyh anlayanı düşman gibi görüyoruz. Zira
anladığımız vakit hiçbir şeyin inandığımız gibi olmadığını göreceğimizi, doğru
bildiklerimizin yanlış çıkacağını fark edeceğimizi, bizi sevdiklerini
sandıklarımızın sevmediklerini hissedeceğimizi, bizi uyandırdıklarını
düşündüklerimizin uyuttuklarını sezeceğimizi çok iyi biliyoruz ve böylesi bir
sonuçla karşılaşacağımız için anlamaktan korkuyoruz. Düşünsenize bir ömür
inandığınız insanın sizi gerçekte hep aldatmış olduğu gibi bir durumun aşikar
olduğunu, nasıl hissedersiniz? Dahası karakterimizin sarih bir şekilde tezahür
edeceğinden, anlamaktan korkuyoruz ve kaçıyoruz. Mevcut durumumuzla yaşamak
bizi mutlu ediyor. Keza, doğruyu göreceğimizden ve gördüğümüz doğrunun bizi
mesul kılacağından, mesul olduğumuzu yapmadığımız vakitte vicdan azabı
çekeceğimizden dolayı anlamaktan korkuyoruz yahut anlayabilecek çaptan
yoksunuz. Zaten anlamadığımız için çok kolay bir şekilde insanlık onuruna ters
hareketler yapabiliyoruz ya. Bu yüzden de anlamadan inanmayı tercih ediyoruz.
İnanmak bizi rahatlatıyor, sorumluluktan kurtarıyor ve mutlu kılıyor. Çünkü
anlamadan inanmak bizi mesuliyetten azade kılarmış gibi düşünüyoruz. Bu da bizi
nice olguları tecime aracı olarak kullanan tacirlere dönüştürüyor. Çünkü
anlamayan insanlar daha kolay uyuşturulur ve sömürülür. Üstelik anlamadığımız
zaman daha huzurlu oluyoruz, hiçbir şey umurumuzda olmuyor, böylece günah işlesek
bile rahatsız olmuyoruz. Anlamakta ne kadar zavallı isek inanmakta bir o kadar
mahiriz. Bugün inanmadan önce anlamayı deneseydik, kutsal yahut geneli ihata
eden olgularla bizleri aldatanlar bu kadar kolay revaçta olabilirler miydi?
Önünü ardını, sağını, solunu tetkik etmeden, hiçbir olguyu teşrih masasına
yatırmadan önümüze ne konursa inanıyoruz ama o şeyleri anlamayı hiç
denemiyoruz. Bu yüzden de başkalarının ağzına bakıyoruz her şeyde ve başka
ağızlardan çıkanlara hemen inanıyoruz. Çok az bildiğimiz ya da hiç bilmediğimiz
bir şeye nasıl da büyük bir iştahla inanmaya teşne oluveriyoruz. Ne olguları,
ne olayları, ne formları, ne de normları anlamış değiliz, münhasıran var
olduklarını ve nasıl bir şey olduklarını biliyoruz. Oysa bazı şeyler vardır ki;
hayat memat mesabesindedir ve toplumu birbirine zamklarken, insanları ayakta
tutar ve onlara kim olduklarını hatırlatır. Tamam belki uygulama sahasında pek
etkisi olmayabilir ve münhasıran tekrardan ibaretmiş gibi algılanabilir o
şeyler, dahası toplumda o şeylerin öz mahiyeti minvalinde hareket etmiyor
olabilir ama o şeyin varlığı varlığın idamesinde önemli bir işlev görür. Ve biz
bıradaki ince noktayı ıskalıyoruz maalesef. Hatta varlığımızı daim ve kaim
kılacak nice hayati şeyleri ıskalıyoruz da haberimiz yok. İşte bunu hayat memat
adına varolan yekpare olgular bağlamında yapıyoruz. Olguları da biliyor
olmaktan başka hiçbir şeyimiz yok, anlamıyoruz mesela. Geneli mündemiç bir şeyi
sanki özeli mündemiçmiş gibi göstererek algı operasyonu yapıyoruz ve toplumu zımnen
tahrik ederek onu yok etmeye yelteniyoruz yahut çiğniyoruz ama çiğnediğimiz
sanılmasın istiyoruz. Çünkü çok basit insanlarız, zavallıyız, sefiliz. Burada
haddizatında kesin ve kör inançlı olmanın yanında köhnemiş ve toplumumuzla ruh
ve kafa boyutunda hiçbir merburiyetinin olmadığı kadim takıntıların da tesiri
vardır. Oysa bazı şeylerin değişime ve dönüşüme katkı bazında tesirsiz kaldığı
halde varlığın idamesinin sigortası olmak düzeyinde kalması bile toplumların
var olmasına katkı sağlar. Ama maalesef bugün bunu anlayacak düzeyde kafalar
değiliz yahut böylesi kafalardan yoksunuz. Uzun yıllar mahrum kalındığına
inanılan şeylere ulaşmak uğruna her şeyi yok etmekten haz almaktayız maalesef.
Çok derin şeyler, sıkıntılı şeyler ama önemsenmesi gereken şeyler. Anlamakta
direnmek, maalesef bizleri ölücanlara dönüştürüyor. Göz göre göre ölüyoruz.
Bedenen ölüyor olmak başka, ruhen ölmek başkadır. Biz maalesef ruhen ölüyoruz.
Merhameti ölmüş bir dünyada canlı kalan ne olabilir ki? Anlayan kafaların
sayıldığı bir dünyada neyin anlamı olabilir ki ve anlamlı ne yapılabilir ki?
Mesela; merhameti ölmüş bir dünyada adalet beklemek ne kadar rasyoneldir? Bu
yüzden de acı çeken insanları görmek, anlamak ve onlar için çareler üretmek
nasıl kabil olabilir ki? İnsanlık onuruna yakışır kavga bile anlayanların
işidir. Oysa insan kavgasıdır, kavgası kadardır. Bugün kavgası olan ve insanlık
onuruna yakışır bir yaşam için kavga veren kaç kişi vardır? Hiçbir olgu ortak
kavgamıza handikap teşkil etmemelidir. Aç çocuktan, sokakta yatan çocuktan,
çocukluk nedir bilmemiş çocuktan kim sorumludur? Kader midir yoksa böylesi
şeyler? Haksızlığa direnmek ve haksıza haksız demek kimin ödevidir? Niçin
haksızlığı desteklediğimiz vakit kendimizin de haksız olacağımızı anlamıyoruz?
Sonra birileri yüzünden bir şeylerden büyük kopuşlar yaşandığı zaman, ama biz
öyle değiliz ve birileri yüzünden niçin kopuluyor ki diyebilir misiniz? Oysa
bizlerde zamanında onların yanındaydık gerçeği yok edilebilir mi?
ANLAMAK...
Özgür DENİZ - 18.04.2021
Tarih: 18.04.2021
Okunma: 324
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.