Maalesef individüalist mantalite bizi
esir almış. Kolektif telakiyi, dolayısıyla kolektif mücadeleyi kaybetmişiz. Zihinlerimiz
işgal edilmiş ve yalanlar boca edilmiş zihinlerimize. Kendi yaptığımızı
başkalarına yansıtıyoruz ve onları toplum nezdinde madara etmeye tevessül
ediyoruz. Hak arayanı muhtelif yaftalarla tesirsiz bırakmaya ve toplum gözünden
düşürmeye yelteniyoruz, bu da olmazsa susturmaya gidiyoruz. Kendi dışımızda ki
dünya umurumuzda değil. Yağmur yağarken küpümüzü doldurma sevdasına düşüyoruz
her daim ve altta kalanın, soyulanın canı çıksın diyoruz. Ki, haddizatında
kendimiz kendimizin umurunda değiliz. Ben yaşıyorsam âlem ölsün bana ne diyoruz
hal-i pür melalimizle. Hem dürüst değiliz, hem onurlu yaşamayız hem de kendi
dışımızdaki dünyadan bir kıvılcım isabet etse yandım anam diye bağırırız
riyakârca. Bu yüzden de münferit kalıyoruz devasa dünya içinde zalim düşmanlara
karşı. Birer birer dağıtıyorlar otağımızı ve koparıyorlar bağımızda ki
güllerimizi ve düşürüyorlar bizi yine birer birer tuzaklarına. Birey olarak beynimizde
ve üzerimizde ne kadar toplumsal sorumluluk varsa hep başkalarına hamlediyoruz
ne sırtımızı dönüyoruz topluma karşı, böylece de artık sorumluluklardan
kurtulduğumuzu düşünüyoruz. Kendi dışımızda hiçbir şey düşünmüyoruz. Korkunun
ihanet olacağı mevkilerde bile korkudan ödümüz patlıyor. Elbette politikacıları
kastediyorum burada. Çünkü politikacı olduysan ve siyaset meydanına çıktıysan
korkuyla yürüyemezsin, yürürsen sana yol vermiş olanlara ihanet edersin. Martin
Luther Kıng’in dediği gibi; ‘’an gelir, sessizlik ihanet olur.’’ Zira
politikacı olarak ödevin; behemehâl toplumun hakkını aramaktır, toplumu
uyandırmaktır, ona yol göstermektir, gerçekleri onun önüne koymaktır,
korkuyorsan, susuyorsan, soruların içinde ölüyorsa o vakit defolup gideceksin
bu meydandan. Toplumsal olan hiçbir şey bizi ırgalamıyor. Oysa hayvanlar gibi
değiliz biz, diğerlerimizi parçalayarak ya da diğerlerimizin parçalanmalarını
izleyerek bir yaşam yaşayamayız. Ancak birbirimizi koruyarak, birbirimize
müzahir olarak, birbirimizin acılarını ve sevinçlerini paylaşarak, birbirimizin
dertlerine derman olarak var olabiliriz. Kendimizi nasıl düşünüyorsak, diğer
insanları da düşünmeliyiz. Birimiz acı çekerse, o acı birgün gelir bizi de
bulur, birimiz ölürse diğerimizin yaşamasının da anlamı kalmaz. Tek başına
tokluktansa hep birlikte tokluk, tek başına mutluluktansa hep birlikte
mutluluk, acıysa da yine birlikte demeliyiz. Çünkü tek başına olan ne varsa
hepsi utanç vericidir. Yani hayatın bizim etrafımızda dönmesinden utanç
duymalıyız. Güçsüz olanı güçlü olanın inisiyatifine terk edipte bana dokunmayan
yılan bin yaşasın diyemeyiz. Çünkü senin parçanı sokan yılanın aynı zamanda
soktuğu sensindir ama ancak acısını hissettiğinde anlayacaksındır. Acısını da
en güçsüz olduğun zaman hissedersin yani yapacağın hiçbir şey olmadığında ve o
acıyla sürünürsün. Çünkü insan haddizatında milyarlarca beden de tek ruh, tek
ruhla ayakta duran milyarlarca bedendir! Lütfen artık zihinlerimizi işgalden kurtaralım
ve kendi aklımızla düşünmeye cüret edelim, zira bilelim ki; aydınlık kendi
aklını kullanmaya cüret etmekle başlayacaktır İmmanuel Kant’ın dediği gibi.
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...125...
Özgür DENİZ - 25.04.2021
Tarih: 25.04.2021
Okunma: 324
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.