Kimi eleştirmenlere göre, dünya edebiyatının en büyük romancısı Tolstoy, eserinde, savaşı da barışı da müthiş ayrıntılarla gözler önüne seriyor.
Savaş; ölüm, sakatlanma, vahşet, katliam, facia, korku, yıkım, felaket, tüketim, tüketmek, tükenmek… O sadece anaları değil, babaları, çocukları da ağlatıyor.
Barış; hoş, güzel, aşk-meşk, sevgi, muhabbet, eğlence, doğum-üremek, üretim, sanat, edebiyat, spor, eğitim, gelişme… Fakat barışta da sıkıntılar, rekabetler, kıskançlıklar var. Ülke içinde, birbiriyle dalaşmalar, tuzaklar, entrikalar dönebiliyor.
Roman, “barış”a barış diyebilmek için, gerçek bir BARIŞ ikliminin yaratılması gerektiğini düşündürüyor. Her bir ferdin bütün diğer fertlerle barış içinde yaşadığı, herkesin birbirini affettiği, herkesin birbirine “hoşgörü” ile baktığı bir ev, mahalle, çarşı, kasaba, il, ülke ve dünya!
Romanın birinci cildinden, bana çok ilginç ve manâlı gelen iki küçük bölümü sizlerle paylaşacağım: 1805 yılındayız. Avusturya topraklarında, Napolyon’un kumandasındaki Fransız ordusuyla, İngilizlerin, Almanların ve Avusturya’nın desteklediği Rus ordusu muharebe etmektedir. Çar’ın da cephede bulunduğu Rus ordusu ağır ve utanç verici bir yenilgi alır.
YORUMSUZ
“Yaşlı prensin okuduğu gazete, her zamanki gibi, kısa, üstü kapalı olarak Rusların parlak zaferlerden sonra nasıl geri çekilmek zorunda kaldıklarını ve bu geri çekilişi ne kadar da muntazam bir düzenle gerçekleştirdiklerini söylüyordu. Yaşlı prens, bu resmî raporla Rus ordusunun yenilmiş olduğunu anladı.” (Sayfa 275)
…
“Onu şaşırtan tek şey Elen’in geçen iki yıl süresince başarıyla edindiği, ‘büyüleyici bir kadın, güzel olduğu kadar da zekî’ namıydı. Elen bir tür güç haline geldi. Elen’in ne kadar aptal olduğunu bilen Piyer, tuhaf bir şaşkınlık ve tedirginlikle, akşam yemekleri ve gece eğlencelerinde politika, şiir ve felsefe üzerine dönen sohbetleri dinlemeye başladı. Bu suarelerde, hilesi her an ortaya çıkacak bir sihirbazın huzursuz beklentisine benzer bir duygu yaşıyordu. Ama ya aptallık başarıyla kotarılan böyle suareler için birincil ihtiyaç olduğundan veya tüm bu kandırılan insanlar aldanmaktan büyük bir haz aldığından, kimse bu hilenin farkına varmıyordu. ‘Büyüleyici kadın’ namı Elen’e öyle ısrarla yapışıyordu ki Elen’in en budala, en bayağı söylemlerinde bile herkes her kelimeyi coşkuyla dinliyor ve bu sözlerden Elen’in hayalini bile kuramayacağı derin anlamları hevesle bulup çıkarıyorlardı.” (Sayfa 300)
x x x
TAVSİYE
https://www.youtube.com/watch?v=Om6MVSsn1g0
SARIKAMIŞ, Arif Nihat ASYA