Çevre kirliliği, iklim
değişikliği gibi nedenlerle doğal dengenin bozulması ve ortaya çıkan sorunlar,
dünyanın her ülkesinde olduğu gibi ülkemizde ve bölgemizde gündemdeki yerini
koruyor. Deniz sümüğü, deniz salyası, deniz tortusu, denizanaları tarafından
Marmara Denizi’nin işgal edilmesi; çevre kirliliği nedeniyle doğal dengenin
bozulmasının bir sonucudur.
Marmara kıyılarında
denizanasının görülmeye başlanması seksenli yıllara kadar uzanır. Öte yandan bilim
adamları Karadeniz’in ölmeye başladığını yıllardır rapor eder, yazar, çizer.
Fakat buna nedense kimse aldırış etmez. Son yıllarda Akdeniz kıyılarında ortaya
çıkan ve denize girenlerin korkulu rüyası olan köpek balığı, balon balığı
sorununa bir çözüm yolu bulunamadı. Çoğu nehir ve akarsularda yerleşik canlı
türleri için önemli bir tehdit unsuru olan İsrail Sazanı için ne yapılacağı
belli değildir.
Marmara’daki deniz
salyasıyla başlayalım.
İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli,
Edirne, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Yalova, İzmit, Sakarya, Bilecik Marmara
Bölgesinin illeridir. Marmara Denizi çevresinde bulunan kentler, 30 milyon
kişinin yaşadığı ülkemizin en kalabalık, sanayileşmenin, ulaşım, trafik ve
çevre sorunlarının en yoğun olduğu bölgesidir.
Konum olarak İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, İzmit Marmara’ya
bakan kentlerdir. İstanbul Boğazı ile Karadeniz’e, Çanakkale Boğazı ile Ege
Denizine dolaylı olarak Akdeniz’e bağlanan küçük bir iç denizdir. Susurluk
Çayı, Kara Menderes ve Biga çayları Marmara’ya dökülen belli başlı akarsu
kaynaklarıdır. Büyükçekmece ve Küçükçekmece set gölleri Marmara’ya açılır.
Manyas, Ulubat, Sapanca ve İznik Gölleri de dolaylı olarak Marmara’yı besleyen tatlı
su kaynaklarıdır.
Marmara’daki çevre
kirliliğinin, denizanası, deniz salyasının nedeni, çevresinde bulunan
şehirlerin, sanayi tesislerinin, tersanelerin, deniz araçlarının arıtılmadan
denize boşaltılan atıklarıdır. Balıkesir, Bursa, Manisa, Çanakkale, Tekirdağ,
Edirne, Kırklareli tarım ve hayvancılıkta gelişmiş illerdir. Tarım ve
hayvancılıkta kullanılan zehirli ilaç ve kimyasallar, ambalaj malzemeleri, naylon
poşetler ve diğer tarımsal atıklarla, şehirlerin kanalizasyonları ile kirlenen,
yeraltı su kaynakları, sulama kanalları, dereler ve nehirler, çevre göllere ve
denizlere akmakta ve çevreyi öldürmektedir. Görüldüğü gibi sorun, sadece
Marmara Denizinin yüzeyinin çamurla kaplanması değildir. Yara çok daha derinlerdedir.
Her geçen gün tedavisi zorlaşmaktadır.
Dünyanın birçok yerinde
olduğu gibi Marmara’daki deniz salyası, bugünün teknik imkânları ile
temizlenebilir, sorun geçici olarak ortadan kalkabilir. Fakat asıl üzerinde
durulması gereken şey, denizlerin, göllerin, derelerin, akarsuların, yeraltı su
kaynaklarının kirlenmeye devam etmesidir.
Görüldüğü gibi Marmara’nın,
Karadeniz’in ölmesi, Ege’de, Akdeniz’de ortaya çıkan çevre ve deniz
kirliliğinin nedeni, insan kaynaklı doğal dengenin bozulmasıdır. Örneğin, Akdeniz
çevresinde bulunan ülkeler ve deniz araçları tarafından bilinçsizce
kullanılmakta ve kirletilmektedir. Ege Denizinin kirlenmesi Yunanistan,
Bulgaristan ve Türkiye kaynaklıdır. Aynı şekilde Karadeniz de çevresinde
bulunan ülkelerin, hatta orta Avrupa’nın zehirli atıkları ile kirletilmekte ve
ölümüne neden olunmaktadır.
Akdeniz’i Kızıldeniz’e
bağlayan Süveyş Kanalı, Atlas Okyanusu’na bağlayan Cebeli Tarık Boğazı, Ege’yi
Marmara’ya bağlayan Çanakkale Boğazı, Marmara’yı Karadeniz’e bağlayan İstanbul
Boğazı’nın doğal suyollarıdır. Kızıl Deniz ve Hint Okyanusu Akdeniz’e bağlayan
Mısır’daki Süveyş Kanalı 1860’larda yapılmış, her geçen gün biraz daha genişletilmekte
ve derinleştirilmektedir. İstanbul Boğazına sonradan yapılan Marmaray, Avrasya
tünelleri, denizin doldurularak miting alanı, park yapılması gibi olumsuz
etkenler Marmara’nın ölüm nedenleri arasındadır.
Karadeniz’in, Marmara’nın
ölmesi, Ege’nin, Akdeniz’in doğal yapısının bozulması ve denizlerde saldırgan
yeni türlerin ortaya çıkmasında iklim değişikliği sonucu deniz suyu
sıcaklığının yükselmesinin de etkisini göz ardı etmemek gerekiyor.
Marmara’nın deniz
salyasından kurtulması, Karadeniz’in tekrar canlanması, Ege’de, Akdeniz’de
doğal yaşamın korunması için öncelikle insan kaynaklı çevre kirliliğinin
ortadan kalkması, tüm arıtma tesislerinin adam gibi çalışması, fabrika
bacalarına filtre takılması ve temiz hava solumasıyla gerçeğe dönüşür. Böyle
bir şey olur mu, dersiniz. Bugünkü kafa yapısı ile kültürel yozlaşma ile biraz
zor ama imkânsız değil.
Her şeyin gönlünüzce
olması dileklerimizle
Sağlıcakla, hoşça kalın