Biz gerçekten yaşamayı bilmiyoruz, az
biraz bilsek bile onu da yaşama dönüştürmeyi beceremiyoruz. Çünkü dünyaya
tapıyoruz, dünya peşinde koşacaz diye, koşarken ulaştıklarımızı kaybetmemek
için onlara sımsıkı tutunacağız diye, sımsıkı tutunurken de kendi kabuğumuza
çekilip kazandıklarımızı tek başımıza harcayacaz diye çabalıyoruz,
dünyalıklarımızı kaybedeceğiz diye kâbuslar yaşıyoruz. Her pislik ama her
pislik para denilen illetin başının altından çıkıyor, para da bizim tanrımız
maalesef ve para uğruna her türlü güzelliği harcayıp, her türlü melaneti
yapıyoruz. Mutlak kriter para olmuş hayatımızda maalesef. Mesela bir dosta bir
ikram da bulunurken cebimizden üç kuruş çıkacak diye deliriyoruz, rast
geldiğimiz bir garibe üç beş lira vermeyelim diye teğet geçiyoruz ya da tam
karşımıza vehleten dikilivermişse o garip, hemen onu tahkir etmeye
yelteniyoruz, azarlıyoruz. İnsanlığımıza göz göre göre halel getiriyoruz ve
bunu zerre sorun etmiyoruz da, arabamızın bir tarafında bir çizik oluşsa gecemiz
gündüzümüz zindana dönüyor. Oysa büyük mutluluklar küçük şeylerde gizlidir.
Çünkü büyük şeyleri herkes eşit düzeyde yaşayabilme imkânına sahip olabilir ama
küçük şeyleri herkes eşit düzeyde yaşayabilme olanağını asla bulamaz. Oysa yaşam
detaylarda gizlidir ve o detayda gizli şeyler çok nadir çıkar karşımıza.
Bulduğumuz an yaşamazsak bir daha asla elimize geçmez, çünkü küçük şeyler az
gelir ve bir kez gelir. Büyük resme odaklanıp, gizli kalmış resmilerde ki
güzelliği fark etmemizin getireceği mutlulukları ıskalıyoruz. Birbirimizle
olabildiğince özgür iletişimler kuramıyoruz. Birbirimizi yadırgayarak
yaşıyoruz. Birbirimize önyargıyla yaklaşıyoruz. Şöyle oturup bir kahve içimlik
zamanda deliksiz, soluksuz muhabbetlere dalamıyoruz. Umarsızca muhabbet
edemiyoruz; kimliğimizi, kim olduğumuzu, ne düşündüğümüzü, nerede
bulunduğumuzu, kimden olduğumuzu sarf-ı nazar edip münhasıran o ana
odaklanarak. Mesela; bugün ailelerin kahir ekseriyetle birer anonim şirketten
ibaret olmadığını kim iddia edebilir? Nedeni nedir? Paradır. Bizler para için
handiyse namusunu, şerefini satışa çıkaracak düzeyde insanların bulunduğu bir
dünyada yaşıyoruz. Yalan mı? En küçük bir menfaat için, namusumuzu, şerefimizi,
onurumuzu önemsemiyoruz, dakikasında vazgeçebiliyoruz bunlardan.
EKSTRA NOT:
Şuraya şuna yakın isim atandı, buraya
buna yakın isim atandı, bu ne ya, böyle bir şey olabilir mi? Bu devlet, güçlü
olanların arasında bölüşülen bir şey mi? Bu millet, birilerinin oyuncağı mı?
Liyakatli olan gelir, liyakatsiz olan gider ve herkes işini kanuna, hukuka göre
yapar, şuna, buna, ona göre değil. Adalette budur, insanlıkta budur, namus ve
şerefte budur. Diğer türlü nasıl olacakta gelip gidenler milletin ve devletin
hayrına iş yapacaklar ya da yaptıkları görülmüş bir şey midir? Burası kabile
mi? Gerçekten akıl alır gibi değil. Herkeste zevkle anlatıyor ama tek bir kimse
de çıkıp onurluca ve namusluca davranıp bu yanlış demiyor. Hem de hiçbir kimse,
ordan, burdan, şurdan farketmez. Zaten içeride de adamın adamı oluyor, dışarıda
da. Sonra da bu olamaz, bu yanlış, bu ahlaksızlık deyince kızılıyor hatta elden
gelse söyleyen boğulacak. Böyle şerefsizlik, namussuzluk olmaz işte buradan da
söylüyorum. Tanrı’dan başka kimseden de korkmuyorum, korkacak kadar pislik
değilim, korkutacak varsa buyursun gelsin. Biraz cesaret, daha fazla cesaret,
kurtuluş mutlaka kendi ellerimizdedir. Böyle yürümez hayat arabası ama
yürümekte zorundadır ve mutlaka yürütülür ezilecek olanın ezilme pahasına. Herkes
haddini hududunu bilsin lütfen, bilmelidir.
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/erdogan-israil-ve-islam-dunyasi-1590034
https://www.karar.com/yazarlar/mehmet-ocaktan/ak-partinin-bu-siyaset-tarziyla-isi-cok-zor-1590035