İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...184...

Özgür DENİZ - 28.07.2021

Dünyaya olan inhimakimiz, bizleri dünyaya son gücümüzle saldırmaya itiyor maalesef. Canımız pahasına saldırıyoruz, daha fazla, daha fazla kapmak için, eziliyoruz, sürünüyoruz, her türlü hakarete maruz kalıyoruz ama yine de saldırıyoruz daha fazlası için. Yapabilsek tüm dünyayı bir anda yutacaz. Hak, hukuk, haram, helal tanımıyoruz böyle olunca. Midemizi çöplük gibi kullanıyoruz. Kul hakkı yemekte üstümüze kimse yok zaten. Her türlü hile, hurda ve desise ile sırtımızda ateşe dönüşecek olan yoksulların haklarına da el uzatıyoruz ya da milletin hakkına el uzatıp milletin yoksullaşmasının yolunu açıyoruz ve oradan da yine yoksulluktan zenginlik üretiyoruz yani yoksul bıraktıklarımızın çaresizliğini, korkusunu, düşkünlüğünü kullanıyoruz namussuzca, şerefsizce, kahpece. Yoksulluğun acısını azaltmak için muvakkat çarelere müracaat ediyoruz, sanki yoksulluk belası bugüne münhasır ve yarın olmayacak bir şeymiş gibi. Oysa mevcut yaşamlarımızın bir sonucudur yoksulluk ve yok edilmelidir rezil yaşamlarımıza son verilerek. Yoksulluğun çaresi herkesin olanı yine herkese ait kılmaktır ve adil ve eşit bir şekilde paylaşmaktır. Behemehâl yapmaktır bunu, birilerine rağmen ve bedeli ne ise ödenerek. Herkese ait olan üzerinde metazori egemenlik tesis etmeye gitmesek, bıraksak herkes kendine ait olan üzerinde gücü kadar çalışsa, ihtiyacı kadar alıp tüketse, kimse kimseye müdahale etmese ve herkes insanca, özgürce, mutlu olarak yaşayıp gitse, herkes birlikte ağlasa, sevinse, gülse olmaz mı? Bal gibi de olur ama hırslarımıza, ihtiraslarımıza gem vuramayınca böyle oluyor velakin kendimize vuramadığımız o gemi bir gün vuracaklar, o zaman ne diyebileceğiz? Ki, vurulması da iktiza ediyor. Sahip olmanın bizi hangi zindanlara mahkûm ettiğini bir idrak edebilsek ve alışkanlıklarımızın ürünü olan yaşamlarımızın zincirlerini bir kırabilsek ve şeylerin geçiciliğinin farkına bir varabilsek ahhh, hayatlarımız ne güzel olurdu değil mi? Haddizatında yaşamakta bir kültür işi işte, zaman içerisinde edindiğimiz kültürün ve alışkanlıkların ürünü. O zaman bugünden böyle de sahiplenmemeyi, birlikte üretip tüketmeyi, kardeşçe yaşamayı, özgürce ve insanca varolmayı kültür haline getirelim ve bu yönde edineceğimiz alışkanlıklarımızı yaşamlaştıralım ve yarınlara öylece miras bırakalım. Yani sahiplenmek kadar alıkça, bönce ve absürt bir şey yok ya, gerçekten yok, anlayamıyorum böylesi bir şeyi. Tümüyle bize ait olan devasa bir dünyada, kendimize ait küçük bir yer bulmaya ve orada asalakça, sürünerek, köle gibi yaşamaya, bir dilim yal için köpek gibi havlamaya çalışıyoruz. Bu nasıl bir şeydir Tanrı aşkına? Kabul edilebilir bir şey midir? Bendeniz, bana ait olan üzerinde hiçbir sınır tanımadan mutlak özgür olarak yaşamak istiyorum kardeşim, münhasıran yaşamak istiyorum yaşamaya çalışmak değil, elbette birilerine zarar vererek değil, zaten böylesi bir yaşamda kimsenin kimseye zarar vermesi kabil olabilecek bir şey değildir. Ve böylesi bir dünya gerçekten mümkündür, sadece istemek lazım ama namusluca ve samimi olarak.

Tarih: 28.07.2021 Okunma: 358

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?