Dünyaya olan inhimakimiz, bizleri
dünyaya son gücümüzle saldırmaya itiyor maalesef. Canımız pahasına
saldırıyoruz, daha fazla, daha fazla kapmak için, eziliyoruz, sürünüyoruz, her
türlü hakarete maruz kalıyoruz ama yine de saldırıyoruz daha fazlası için.
Yapabilsek tüm dünyayı bir anda yutacaz. Hak, hukuk, haram, helal tanımıyoruz
böyle olunca. Midemizi çöplük gibi kullanıyoruz. Kul hakkı yemekte üstümüze
kimse yok zaten. Her türlü hile, hurda ve desise ile sırtımızda ateşe dönüşecek
olan yoksulların haklarına da el uzatıyoruz ya da milletin hakkına el uzatıp
milletin yoksullaşmasının yolunu açıyoruz ve oradan da yine yoksulluktan
zenginlik üretiyoruz yani yoksul bıraktıklarımızın çaresizliğini, korkusunu,
düşkünlüğünü kullanıyoruz namussuzca, şerefsizce, kahpece. Yoksulluğun acısını
azaltmak için muvakkat çarelere müracaat ediyoruz, sanki yoksulluk belası
bugüne münhasır ve yarın olmayacak bir şeymiş gibi. Oysa mevcut yaşamlarımızın
bir sonucudur yoksulluk ve yok edilmelidir rezil yaşamlarımıza son verilerek. Yoksulluğun
çaresi herkesin olanı yine herkese ait kılmaktır ve adil ve eşit bir şekilde
paylaşmaktır. Behemehâl yapmaktır bunu, birilerine rağmen ve bedeli ne ise
ödenerek. Herkese ait olan üzerinde metazori egemenlik tesis etmeye gitmesek,
bıraksak herkes kendine ait olan üzerinde gücü kadar çalışsa, ihtiyacı kadar
alıp tüketse, kimse kimseye müdahale etmese ve herkes insanca, özgürce, mutlu
olarak yaşayıp gitse, herkes birlikte ağlasa, sevinse, gülse olmaz mı? Bal gibi
de olur ama hırslarımıza, ihtiraslarımıza gem vuramayınca böyle oluyor velakin
kendimize vuramadığımız o gemi bir gün vuracaklar, o zaman ne diyebileceğiz? Ki,
vurulması da iktiza ediyor. Sahip olmanın bizi hangi zindanlara mahkûm ettiğini
bir idrak edebilsek ve alışkanlıklarımızın ürünü olan yaşamlarımızın
zincirlerini bir kırabilsek ve şeylerin geçiciliğinin farkına bir varabilsek
ahhh, hayatlarımız ne güzel olurdu değil mi? Haddizatında yaşamakta bir kültür
işi işte, zaman içerisinde edindiğimiz kültürün ve alışkanlıkların ürünü. O
zaman bugünden böyle de sahiplenmemeyi, birlikte üretip tüketmeyi, kardeşçe
yaşamayı, özgürce ve insanca varolmayı kültür haline getirelim ve bu yönde
edineceğimiz alışkanlıklarımızı yaşamlaştıralım ve yarınlara öylece miras bırakalım.
Yani sahiplenmek kadar alıkça, bönce ve absürt bir şey yok ya, gerçekten yok,
anlayamıyorum böylesi bir şeyi. Tümüyle bize ait olan devasa bir dünyada,
kendimize ait küçük bir yer bulmaya ve orada asalakça, sürünerek, köle gibi
yaşamaya, bir dilim yal için köpek gibi havlamaya çalışıyoruz. Bu nasıl bir
şeydir Tanrı aşkına? Kabul edilebilir bir şey midir? Bendeniz, bana ait olan
üzerinde hiçbir sınır tanımadan mutlak özgür olarak yaşamak istiyorum kardeşim,
münhasıran yaşamak istiyorum yaşamaya çalışmak değil, elbette birilerine zarar
vererek değil, zaten böylesi bir yaşamda kimsenin kimseye zarar vermesi kabil
olabilecek bir şey değildir. Ve böylesi bir dünya gerçekten mümkündür, sadece
istemek lazım ama namusluca ve samimi olarak.
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...184...
Özgür DENİZ - 28.07.2021
Tarih: 28.07.2021
Okunma: 358
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.