Aynı dünyadan olmak zorunda değilim ama başka dünyadan
olanlarında haklarını savunmak zorundayım. Geçelim!
Bu topraklarda mı doğdum? İtiraz var mı? Varsa lütfen
yapılsın. Yapılsın ki, sonra aptallık edilmesin. Bu milletin ferdi miyim?
İtiraz var mı? Varsa lütfen yapılsın. Yapılsın ki, sonra aptallık edilmesin. Bu
devletin vatandaşı mıyım? İtiraz var mı? Varsa lütfen yapılsın. Yapılsın ki,
sonra aptallık edilmesin. Şimdi bunlar gerçekler değil mi? Yalanlanamayacak,
yanlışlanamayacak gerçekler değil mi? İtiraz var mı? Varsa lütfen yapılsın.
Yapılsın ki, sonra aptallık edilmesin. Sorular net, cevaplarda net olmalı,
itirazlar da netlik temelinde olmalı. Her şeyi ilkeler çerçevesinde ve ideal,
reel ve rasyonel temelde konuşalım. Kıvırtmaya lüzum yok. Dürüst ve namuslu
olunmalı. Gerçekler bunlarsa, geçelim ve gelelim sadede!
Şimdi; devlet denilen aygıtın yönettiği bir hazine var mı?
Var değil mi? Bu hazinenin kaynağı bu topraklar değil mi? Bu toprakların sahibi
bu millet değil mi? Öyleyse bu hazinelerin maliki de bu millettir değil mi?
Yabancı topraklar ve yabancılar olacak hali yok herhalde. Bu hazine onun,
bunun, şunun değil, herkesin hazinesi değil mi yani yekpare milletin değil mi?
Evet ya da hayır, evetse niye, hayırsa niye? Evet için cevaba lüzum yok zaten,
çünkü olması gereken söylediğimizdir. Hayır diyecekler namusluca cevap vermek
zorundadırlar ama fikir eksenli. Öyleyse bu hazineden bir şey dağıtılıyorsa
herkese eşit dağıtılmalıdır değil mi? Kimse dışarda bırakılmamalıdır,
bırakılamaz, bırakılması şedit adaletsizliktir, vicdana ve ahlaka mugayirdir.
Aksini tolere edebilir misiniz? Etmekte, etmemekte bir tercihtir ve bendeniz
tolere etmiyorum. Tolere edenin böyle yapması onun alıklığı olabilir ama benim
tolere etmemem olması gerekendir zaten ve böyle yaptığım için ithama maruz
kalmamalıyım. Zira hakkımı istiyorum. Bendeniz hakkımı isterim kardeşim. Çünkü
onurlu yaşamak hakkım var ve bu ancak hak ettiğimin bendeniz de olmasıyla
kabildir. Ve hakkımı isterken önüme saçma sapan şeyler konmasını istemem. Eğer
suç olacaksa bir şey; hakkını istemek değil, istememek suçtur. Bendeniz adalet
istiyorum kardeşim ve bu en doğal şeydir. Geçelim!
Şimdi, bu ülkede yalnızca bendeniz yaşamıyorum ve bendeniz,
yaşayanların hakkını ise savunmak zorundayım insan olduğum için. Çünkü herkese
hakkı nakıssız teslim edilirse, münhasıran birileri değil herkes mutlu olur.
Ki, münhasıran ezenlerin mutlu olduğu bir ülkede yaşamak sonsuz acı vericidir
ve madden ve manen azap verir böylesi bir şey. Herkesin mutlu olması ise
herkesin güçlü olmasını intaç edecektir. Herkes güçlü olursa millet, millet
güçlü olursa devlet güçlü olacaktır. Bu da adalet ve eşitlikle kabildir. Ve
adalet; devletin dinidir. Bu olmazsa, Allah devlete, millete güç versin demek
cahilliktir, ahmaklıktır, salaklıktır. Çünkü güçlü olmak senin elindedir, sen
görevini yapmaz da eylemsiz duaya yönelirsen elin boş dönersin. Bunun içinde
yani güçlü olmak içinde adaletin ve eşitliğin olması zaruridir. Onurlu bir
devlet ayrımcılık yapmaz, yapamaz, yapmamalıdır, yapılmasına da müsaade
etmemelidir. Zira bu onuru zedeler. Vatandaşını onursuz yaşama mahkûm eden bir
devlet asla onurlu bir varoluş gösteremez. Ki, bendeniz böylesi bir devlete
saygı da duymam. Benim toplumsal hayatta bireysel iş yapmam kamusal alanda iş
yapanların haklarını savunmayacağım anlamına gelmez. Ki, zaten bendenizin
seciyem, ezilenlerin haklarını aramak ve savunmaktır. Hakkı yenenin hakkının
iadesinin yapılmasını sağlamaktır. Bu normaldir, doğaldır, olmadı gerekendir.
Geçelim!
Şimdi; bu ülke de eğitim dünyasında öğretmenlikte bir
zamanlar kademe için sınav yapıldı değil mi? Sınavı kazananlar uzman rütbesini
aldılar değil mi? Uzman rütbesini almış olanlar bugün itibariyle takriben 400
TL kadar ekstra ücret alıyorlar değil mi? Sınav açıldı, girildi, kazanıldı, hak
edildi, verildi. Sorun var mı? Yok. Öğretmenin suçu var mı? Yok. Peki, bu
paralar nereden finanse ediliyor? Herkesin ortak hazinesinden. Peki, kime
veriliyor? Muayyen bir kesime. Peki, bir daha sınav yapıldı mı? Hayır. Peki
diğer öğretmenlerin günahı nedir? Dışarıda kalan öğretmenler hak etmiyorlar mı?
Ne münasebet. Peki, bu adil mi, ahlaki mi, vicdana sığar mı? Bu öğretmenlerin
arasında eşitsizliği tevlit etmiyor mu? Hiç şüphesiz ediyor. Peki, bunun
tensibi ve tasvibi kabil midir? Tensip ve tasvip etmek mümkün olabilir mi ve
zorunda mıyım? Hayır, hiçbir şartta ve koşulda tolere edilebilir değildir,
edilemez, edilmemelidir ve bitevi hatırlatılmalı, itiraz edilmelidir. Ne yani
alamayanlarım suçu, günahı nedir? Üstelikte alamayanların da haklarının olduğu
ortak bir hazineden transfer edilmektedir bu meblağ. Buyurun vicdana onaylatın
da göreyim sizi. Bu yürek sızısı gibi bir şeydir ve behemehâl çaresine
bakılmalıdır, kadim eşitsizlik isticalen giderilmelidir. Son nefesime kadar bu
zulmü onaylamayacağım ve daima hatırlatacağım. Geçelim!
Şimdi; daha yeni bir mevzu. Malum zam olayında ciddi bir
detay var, sonsuz sıkıntılı bir detay. Malumumuzdur ki memurlara 400 TL ücret
verildi. Peki kime verildi bu? Sendikalı olanlara. Peki nereden verilecek bu
ücret? Herkesin ortak hazinesinden. Yani herkesin hakkının olduğu hazineden. Peki,
herkese ait bir hazineden nasıl oluyor da birileri dışarıda bırakılıyor da
birilerine ekstra pay veriliyor. Bunu nasıl yapabiliriz ve yapanı nasıl
onaylayabiliriz? Devletin bakanı, devletin hazinesinden böylesi bir taksimi
yapmaz, yapamaz, yapmamalıdır ve bundan behemehal geri dönülmelidir. Vicdan bunu
onaylar mı? Ne yani herkes sendikalı olmak zorunda mıdır? İnsanların sendikasız
olma hürriyeti yok mudur ve hürriyetlerini istimal etmeleri, onların
haklarından mahrum kalmalarını mı intaç etmelidir? Evet sendikalı olmak
avantajlar sağlayabilir, menfaati temin konusunda müzahir oluyor olabilir ama
insanlar da sendikalı olmaya zorlanamaz zecri yöntemlerle. Olmadığı zaman da
kendi hazinesinden herkese verilen haktan mahrum bırakılması kabil midir? Ne
yani şimdi sendikalıya yapılan 400 TL zam sendikasız olana yapılmayacak mı ve
bu zam kimin hazinesinden finanse edilecek? Hayır, hayır, yemin ediyorum bu
tolere edilebilir değildir, hiçbir vicdan bunu tasvip ve tensip etmez, edemez.
Lütfen bunu yapmayın, gönülleri perişan edersiniz. Bu şedit bir adaletsizlik ve
eşitsizliktir. Bendeniz kendi adıma böylesi bir şeyden hicap duyuyorum yemin
ediyorum. Böylesi bir şey dine de, vicdana da, merhamete de, adalete de, ahlaka
da, müsavata da mugayirdir ve hiçbir şartta ve koşulda tolere edilebilir bir
şey değildir. Hz. Ömer olsaydı böylesi bir şeye kızardı ve kızmasının nasıl
olacağını tahmin edin artık. Bendeniz kendi adıma böylesi bir şeyi tolere
etmiyorum ve hiçbir zaman da etmeyeceğim. Çünkü yemin ediyorum günah, ayıp,
vebal ve bu günaha, ayıba, vebale ortak olamam, olmayacağım, olmadığımı da
açıkça deklare ediyorum buradan. Geçelim!
ZARURİ İZAH
Sistemi dışarıda bırakan tenkit, tenkit değildir Karl Marx. Sonsuzcasına
doğrudur ve sapasağlam tespittir. Binaenaleyh tüm tenkitlerimin hedefi
sistemdir. Zira herkesi asıl perişan edenin ta kendisi sistemin ta kendisidir.
Bozuk düzenin doğru çarkı olmaz Hızııır demiş padişah. Sistem bozuksa, ne doğru
olabilir ki? İşte bu yüzden kavgam sistemledir. Geçelim! Mülk Tanrı’ya aittir
ve yekpare insanlığa emanettir ve emaneti inhisarlarına geçirip, kendilerinin
mülkü kılıp, insanlığı mahrum bırakanlarla behemehâl savaşılmalıdır. İsyanım ve
itirazım herkesi kullanan ve herkesi bir şekilde kendine hadim ve muti kılan
melun kapitalist sistemedir. Çünkü böylesi bir sistem de herkes masumdur
haddizatında ama aynı zamanda herkeste suçludur. Herkes masumdur, çünkü herkes
sistemin mengenesinde sıkışıp kalmıştır. Herkes suçludur, çünkü kimse sistemle
dürüst ve namuslu olarak kavga vermemektedir. Zira sistemin çarkına çomak
sokamıyorlar bir türlü. Ve ben bu toprakların çocuğu olarak, bu topraklarla ve
çocuklarıyla hiçbir bağı olmayan hatta bu ülkenin çocuklarının kanları ve
gözyaşları üzerinden kendilerine güç devşiren sistemin baronlarıyla kavga
veriyorum. Son nefesime kadar da vermeye devam edeceğim. Bedeli ne olursa olsun
behemehâl bu kavgam sürecektir.