Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Oğuz TÜRKÜ
İki dudağımızın arasından çıkan
sesler, toplumların geçmişleriyle şekillenir, kültürüyle yoğrulur ve o toplumun
konuşma dilini ortaya çıkarır. İngilizlerin dili İngilizcedir, Fransızların
Fransızcadır, Almanların Almancadır. Bizim de yani, Türklerin de Türkçedir gibi…
Burada dikkat çekici olan şudur,
toplumların isimleriyle konuştukları dilleri birbirine benzer.
İngiltere-İngilizce, Fransa-Fransızca, Almanya-Almanca, Türkiye-Türkçe gibi…
Bunun sebebi de dillerin oluşumunun geçmişle ve kültürle alakalı olmasıdır.
Fakat farklı bir örnek de vardır,
mesela Amerika… Dili İngilizceden devşirme Amerikan İngilizcesidir. Yani,
Amerikanca diye kendilerine özgü bir dilleri yoktur, bu şunu gösterir, bir
toplum, bir millet olamamışlar, eğer olsalardı kendi dilleri de olurdu.
Bugün yaşadığımız dünyada dillerin
etkileşimi de kaçınılmazdır. Türkçe, Arapça, Farsça etkileşimi örneğinde olduğu
gibi. Bu dilleri konuşan milletlerin yüzyıllarca bir arada yaşamaları, ortak dinin
etkisi birbirlerinin dillerini de etkilemiştir.
Dillerin
etkileşimi tamam da, dil işgali yanlış! Bir dilin başka bir dil içinde yaşaması o dile zarardan başka
bir şey vermez. Türkçenin içinde İngilizce ya da başka bir dil barınamaz. Buna
toplumlar izin vermez. Almanların Fransızlarla, Fransızca konuşmamaları gibi,
Fransızların da Almanlarla almanca konuşmaması gibi.
Fakat bizde bir hastalık var,
mutlaka İngilizce öğrenmek zorunda hissediyoruz kendimizi, İngilizce bilen
birisi olduğunda ağzımız açık kalıyor ve hayran oluyoruz. Tamam, yeni bir dil
öğrenelim, ama kendi dilimizi de unutmayalım, onu koruyalım. Şu an sokağa
çıksak, dükkân isimlerinden tutun da, iki kişinin konuşmasına kulak kabartsak
Türkçenin ne kadar bozulmaya yüz tuttuğunu hatta yozlaştığını görürüz.
Collezion, Rodi, Lcw, Koton,
Levis, Seven Hill gibi, markalar yabancıdır ama ülkemizde mağazaları olduğu
için kendi yabancı isimlerini bizlere dayattılar. Bu markalar çok rağbet
gösterilen giyim mağazalarıdır, kendi giyim mağazalarımız da onlar kadar
çalışsa ya da bir şekilde satış yapabilseler bunlar bu kadar çok etkili olmayacak ve biz o yabancı kelimeleri dilimize
almayacağız. Burada şu ortaya çıkıyor, emperyalizmin bir kolu da dil
emperyalizmi oluyor. Bu da elbette bizim, sanayide, bilimde diğer ülkelerden
biraz geri kalmamızdan kaynaklıdır.
Aynı şekilde Türkçemizi düşünelim,
yabancı bir ülkede boy gösteriyor ne kadar güzel olmaz mı? Ama izin vermezler,
o halde biz de vermeyelim. Türkçemize sahip çıkalım, o çok zengin, dolu, bize
yetecek bir dildir.
Her konuda olduğu gibi Mustafa
Kemal Atatürk' ü örnek almalıyız. Bu konuda da onu örnek alırsak, onun yabancı
dilleri bilmesine rağmen kendisini ziyarete gelen devlet temsilcileri ile ya da
röportaja gelen gazetecilerle TÜRKÇE konuştuğuna şahit oluruz, ya da onun
yaptığı dil devrimini görürüz. Türk Dil Kurumunu kurmasını ve bizzat Türkçenin gelişmesi
için nasıl çalıştığını görmememiz imkânsızdır.
Şimdi sıra bizlerdedir, Türkçemize
sahip çıkalım ve onu Atatürk' ü örnek alarak, koruyalım ve yükseltelim, zenginleştirelim.
Arşiv