Bizler, Hz. Ömer’in zamanının halkı
olmayı becerebilmeliyiz. Yani karşımızda kim olursa olsun, gücü, servet,
şöhreti, makamı ne olursa olsun, korkmadan, imtina etmeden soru sorabilecek,
sorgulayabilecek düzeye yükselmeliyiz. Kendimizi küçük ve yedek olarak
görmekten vazgeçmeliyiz. Kendimizi köle, kul, kapıkulu olarak görmekten
vazgeçmeliyiz. Bilakis ezilmekten, sömürülmekten, aldatılmaktan, aldanmaktan
asla ve kata kurtulamayız. Sefil bir şekilde yaşar gideriz. Hiç hak etmeyenler,
gerçekte hak ettikleri hayatı değil asla ve kata hak etmedikleri hayatı yaşarlar,
bizlerde hak ettiğimiz hayatı değil hiç hak etmediğimiz hayatı yaşarız. Bildiğim
kadarıyla ifade ediyorum; hani, kumaş dağıtımı olmuştu da, Hz. Ömer, galiba
oğluydu değil mi, oğluna ve kendine düşen payı birleştirip elbise dikmişti de
ve o elbiseyle camide hutbeye çıkmıştı ama halk gördüklerine inanamıyordu, bir
elbisenin çıkması muhal ender muhal olan kumaştan Hz. Ömer nasıl olmuştu da bir
elbise çıkarmıştı değil mi? Amansızca soruyor ve sorguluyordu, sorunun ve
sorgunun olması gereken merkezde. Yani gerçekte çiçeğin, böceğin, otun değil
adaletin, ahlakın, isyanın anlatılması iktiza eden merkezde. Ve elbette bir
cevabı vardı Hz. Ömer’in. Durun dedi, dinleyin beni, evet kendime düşen paydan
bir elbise çıkarmam kabil değildi ama oğlumun da bir payı vardı, onun payından
da ona çıkamazdı ve oğlum dedi ki; baba benimkini de al ve kendine bir elbise
dik, ikimize birer elbise çıkması mümkün değil paylarımızdan ve sustu halk,
susması gerekiyordu çünkü, zira hakikat önüne konmuştu ve görmüştü hakikati
halk, hakikati gören halk daha ne diyebilirdi, demesi edebe mugayir olmaz
mıydı, ki aradığı da hakikat değil miydi zaten ve bulduysa aradığını daha
sormanın anlamı kalmazdı ve sormadı da, cevabı bulduğuyla kaldı. İşte o halk
böyle bir halktı! Bu yüzden de onurlu yaşamayı hak eden bir halktı. Zira onurlu
yaşamı diliyle değil, gönlüyle istiyordu, istemeyle kalmıyordu, istediği yaşam
için savaşıyordu ve savaştığının kim olduğuna bakmıyordu, nasıl yaşadığına
bakıyordu. Dua etmiyordu, eylem ortaya koyuyordu. Ve eylem ortaya koyan, onurlu
yaşam için savaşan yani istediğini hak eden hak ettiğine mutlaka kavuşturdu.
İşte sormadıkça, sorgulamadıkça ve hesap vermeye zorlamadıkça it gibi, ot gibi
yaşamaya mahkûm oluruz, mahkûm ediliriz. İnsanlık onuruna yaraşır bir yaşam
istiyorsak şayet, o yaşamın gereği neyse yapmaktan yana tereddüt etmeyeceğiz. Edersekte
it gibi, ot gibi yaşamaktan şekva etmeyeceğiz yani münafık, pislik, mürai,
rezil, sefil olmayacağız.
EKSTRA:
https://odatv4.com/siyaset/makam-araci-dikkat-cekti-209000
https://www.karar.com/yazarlar/mehmet-ocaktan/ahlaki-curumeyi-bu-nefret-dili-besliyor-1590461
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/aytunc-erkin/peki-ya-domuz-eti-6622103/