Nasıl, bir öğrenci, bir öğretmen
karşısında anlayışı kıt birisi olarak görülmektedir ve bu durum, eğitimin kadim
ve çözülmesi de bugünden yarına kabil olmayan sorunlarından biridir. Yani
gerçek, hissedilir, anlaşılır bir sorundur. İşte bunun gibi biz büyükler de
hayat denilen öğretmen karşısında anlayışı kıt öğrencileriz. Hep küçücükleri
suçlarız ama sanki kendimiz farklıymışız gibi bir modda söyleriz bunu, oysa
gerçekten asıl kıt anlayışlı olan biz büyükleriz. Bu laf olsun diye söylenmiş
olan ve düşüncesizce ulaşılan bir çıkarım değildir. Maalesef, öğretmen
karşısında ki öğrenci modundayız, hayat karşısında. Çünkü gerçekten zihnen
dumura uğramış durumdayız. Ne olguları ne de olayları çözümleyebilecek,
anlayabilecek, hissedebilecek, idrak edebilecek zekâya malik değiliz. Bilmelerimiz,
konuşmalarımız, afra tafra yapmalarımız, münhasıran maddi bir temele istinaden ahkâm
kesmelerimiz tamamen içi boş ve asla doldurulamayacak cehalet izdüşümleridir. Düşünebildiğimizi,
anladığımızı, gerçekten içi dolu sözler ettiğimizi, mantıklı çıkarlarımda
bulunduğumuzu sanıyoruz münhasıran. Sanmakla da hiçbir şey gerçeklik kazanmıyor
işte ne yaparsınız. Böyle ama böyle olduğunu bile öğrenebilmiş değiliz hala. Oysa
olgulara o kadar yabancıyız ve olayları anlamakta, yorumlamakta, çözümlemekte o
kadar güçlük çekiyoruz ki, bunu duyumsamamak kabil değildir. Bizim hissetme,
anlama ve kavrama yetilerimiz tamamen çökmüş, iflas etmiş. Ya karşımızda ki
ağacı araba sanacak kadar alığız, bönüz. Bu yüzden de ne olguların mahiyetleri
ne de vuku bulan olaylar ıttılaımızda makes bulamıyor, şayet bir şekilde buluyor
ve bize dokunuyor olsa da üzerinde kafa yorup, çözümleme yapıp, bir çıkarıma
ulaşamıyoruz. Şok olmuşluk hali içinde bakınmakla iktifa ediyoruz. Ama
anlamlandıramıyoruz bir türlü gördüklerimizi ve oradan da yönümüzü tayin edecek
bir yargıya ulaşamıyoruz. Hülasa; tam anlamıyla ve olanca gerçekliğiyle
zihinsel bir sefalet yaşıyoruz. Bunu aşabilmemiz kabil midir? Kuşkusuz kabildir
ama nasıl? Elbette ki, ağırlığını hissetsek dahi ve bizleri ummadığımız kadar
yoracağını fark etsek dahi, bize dünyalık olarak kazandıracağı hiçbir şeyin
olmadığını anlasak dahi, mutlaka okuma sürecine doğru bir adım atmaktır. Ve bu
öyle beş on kitapla ve onları alelusul okumakla olacak bir şey değildir. Bizler
bunun çok kolay, sancısız, bugünden yarına atlatılıverecek bir süreç olduğunu
sanıyoruz ve bir gün geliyor olduğumuzu düşünüyoruz ve artık gidilecek yol
kalmadığını zannedip ricat ediyoruz. Oysa böylesi bir şey; zaman, inanç, inat,
ciddiyet, samimiyet ve disiplin vs. ister. Bunu yapmadan da olması gereken asla
olmayacak, münhasıran olmuş gibi davranıp kendimizi kandırtabiliriz ama kendini
kandırmakla da olacak bir şey yoktur. Gerçeklerle yüzleşmektir hastalığımızın
çaresi.
EKSTRA:
Bilhassa sevgili gençler! Özgür ve
onurlu yaşamak istiyorsanız Cumhuriyetten taviz vermek, vazgeçmek yok ve bunun
içinde gereken ne ise yapmaktan imtina etmek yok. Bu daim aklınızın bir
köşesinde olsun. Cumhuriyetin aydınlığı kaybolduğu vakit zifiri karanlığın
içine düşersiniz. Tabi siz bileceksiniz ama unutmayın ki seçimleriniz de kaderiniz
olacak. Çünkü yaşadıklarınız yaptığınız seçimlerinizdir.