Sayın Devlet! Biliyoruz ki, muayyen
zamanlarda, muayyen yapıları, muayyen bir yerde konumlandırıp, ona göre bir
baba konumuyla evlatlarını ya tecziye ediyorsun ya da taltif ediyorsun. Haddizatında
her şeyi biliyorsun. Hem de öyle bir biliyorsun ki, neyin ne olduğunu, nasıl
olduğunu, niçin olduğunu, kimler eliyle olduğunu, kim için olduğunu,
sonuçlarının ne olacağını tüm detaylarıyla biliyorsun ama bilmiyormuşsun gibi
davranıyorsun. Buranın derinliklerinde saklı kalan ve hiçte mevzubahis
edilmeyen bir özgürlük sorunu olduğu muhakkaktır. Hem de apansız gelen ve
acımasız olan bir sorundur bu. Çünkü herkes bir yere giderken gittiği yeri
bilmeden gitmektedir ama sen bir şeyler yaparken, yapılan şeylerin bilerek
yapıldığı tasavvuru üzerinden bir şeyler yapmaktasın yapılan şeylere karşı,
üstelikte gidilen yeri de bilmektesin ve bilmene rağmen uyarmamaktasın da, ta
ki Bor’un pazarı geçesiye kadar. Ama burada derin bir paradoks ve şedit bir
adaletsizlik vardır. Çünkü öyle bilir ve inanırız ki, hiçbir baba, göz göre
göre evladına tuzak kurmaz, kötülük yapmaz. Çünkü bu ahlaki ve adil olmaz.
Öyleyse seninde böyle bir şey yapmayacağını biliriz ve bu şekilde inanırız. Ama
bildiğimizi yalan, inancımızı boş çıkarmamalısın ve bu senin iraden dâhilindedir.
Dolayısıyla sen bilgi vermelisin ki, bir yolda yürüyecek olanlar bilerek o yola
girsinler ve sonucuna da katlansınlar. Buradan yola çıkarak diyorum ki; hangi
yapıların tehdit ve tehlike teşkil ettiğini izah ve izhar eyle ki bilelim ve
ona göre hareket edelim, kendimizde
değilsek kendimize gelelim, haddimizi bilmiyorsak bilelim, hududu aşmayalım.
Çünkü biz bilmeyiz, sen bilirsin, hep bunu söylemez misin? Öyleyse şimdi bildiklerini
bizlere aşikar eyleme zamanı, ki, biz de eylemlerimizi ona göre şekillendirilelim
ve yönünü doğru tayin edelim. Her dönem de acı çekenler biz olmayalım,
evlatlarının göz göre göre tecziye edilmelerine yol verme. Keza, her daim de
gariban evlatlarını tecziye etme, git onları yanıltanları, yanlış yöne kanalize
edenleri tecziye et edeceksen de. Bir yapıya dâhil olabiliriz ama o yapının
ortaya koyduğu bir eylemden dolayı sorumlu tutulup töhmet altında
bırakılamayız. Bu durum birey için bir özgürlük sorunudur hem de handiyse kadim
bir sorundur. Bu sorunu çözmek ve müphem olan durumu vuzuha kavuşturmak senin
iraden dâhilindedir ve senin ödevindir. Çünkü sonuçlardan sorgulamaya ve cezaya
tabi tutacak olan sensin. Şimdi kimin kim olduğunu, hangi yapının ne olduğunu açıkla
ki, bizlerde ona göre kendi konumumuzu belirleyelim ki ve dahi kimin kim
olduğunu bilelim ki, sonra her şey bittiğinde gelip kapımıza dayanma. İşte
buradan sarih bir şekilde ikaz ediyorum, uyarıyorum, bir vatandaşın olarak. Tanrı’yla
kavga eden ben, sana karşı mı suskuya mahkûm olacam, bunu sakın düşünme, ihanet
edip hain olmadığım müddetçe iktiza ediyorsa sana da haddini ve hududunu
hatırlatacağım ve bildireceğim, bundan zerre şüphen olmasın. Sonra demedi deme.
Hayatlarımızı zindana çevirme, babalığını zedeleme, ziyan etme. Çünkü bir yapı
kendi telakkisine göre bir şeyler yapıyorsa ve bu yapılanlar sana göre suç
oluyorsa, o yapıda ki o suçu işleyenler tecziye edilirler (((tabi gerçek
anlamda suç teşkil ediyorsa yapılanlar ve suçu apaçık işleyenler olmalıdırlar
tecziye edilenler))), bilakis oranın müntesibi olarak bir birey ne suçlanabilir
ne de tecziye edilebilir. Ne demiş Halil Cibran; ‘’suçluyu tecziye etmeden önce
onu suça itenin yüreğine bakmak iktiza eder.’’ Bugünden böyle böylesi şeylerle
karşılaşmak istemiyoruz vatandaşların olarak bu topraklarda. Sen evlatlarını
fırtınalarda, boranlarda korumak zorundasın, savunmazsız bırakmak ve acılardan
acılara sürgün etmek değil. Akıl, izan, insaf, vicdan, mizan, hak, hukuk,
merhamet, adalet!
İNSANLIĞIN ÖZ-ELEŞTİRİSİ...267...
Özgür DENİZ - 21.10.2021
Tarih: 21.10.2021
Okunma: 280
YORUMLAR
Yorumunuzu ekleyin.