FARKLI OLMAK MI? FARK YARATMAK MI?
Biyolojide sınıflandırma yapılırken canlılar alemi; bitkiler, hayvanlar, mantarlar ve mikroskobik canlılar diye gruplandırılır. Sınıflandırmanın en önemli yararı, canlıları daha iyi tanımak ve öğrenmektir. Aslında; bu sınıflandırma canlıların beslenme şekillerine, omurgalı olmalarına, çekirdekli çekirdeksiz hücre taşımalarına, yaşam şekillerine ve gelişmişliklerine göre bir sınıflandırma olmasına rağmen, sadece birbirlerine göre metabolizma ve sistem yapılarından dolayı birbirlerinden farklıdırlar. Kadın da, erkek de cinsiyet yönünden faklıdır ama fark yaratan etkileyen iz bırakan, farklı düşünendir.
Papağanların çok çeşitli olmaları farklı olmalarını sağlar ama, benzer papağanların hepsi aynı derecede konuşma özelliği göstermez. Konuşan, takla atan papağan fark yaratır. Canlılar yaşam ortamlarında öğrendiklerini, yaşamında kullanma becerileri geliştiriyorsa bu fark yaratmaktır. İçgüdüsel davranışları fark yaratma olarak göremeyiz elbette.
Tarihte bugün iz bırakan liderlerin hepsi de insandır ama kimisi acıyla, kimisi zulümle, kimisi özgürlük ve bağımsızlık için, kimisi, insanların yaşamlarını kolaylaştıran bilimsel buluşlarıyla fark yaratmış ve iz bırakmışlardır. Bu yüzden farklı olmak ile fark yaratmak arasındaki ayırdı iyi görmek gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk, Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden, belki de eşyanın tabiatına uygun olmayan bir durumda, yepyeni bir ulus ve yepyeni bir devlet kurduğu için Dünya’da fark yaratmıştır. Bu fark Dünya’yı da, mazlum ülkeleri de çok olumlu etkilemiştir. Atatürk’ün devrimlerinin hepsi de başlı başına bir fark yaratmadır. ” Yurtta Barış, Dünya’da Barış” veciz sözü, bize onun evrenselliğini gösterir. Onun için o Dünya lideridir.
1939’dan 1945 ‘e kadar süren ve 2. Dünya savaşını çıkaran bir çılgının (Adolf Hitler) Dünya’yı karıştırması, 55 milyon insanın ölmesine sebep olması da bir fark yaratmaktır ama, acılar bırakarak, insan onurunu çiğneyerek, soy kırım yaparak, tarihe bir utanç sayfası ekleterek.
Fiziğin dehası Albert Einstein neden fark yaratmıştır?
Bir öğrenci ayağa kalkar ve profesöre
şu soruyu sorar:
- “Soğuk var mıdır Sayın Profesör?”
Profesör şaşırır:
- “Nasıl bir soru bu böyle? Tabii ki var” diye
cevaplar...
“Sen hiç soğukta üşümedin mi?”
Bunun üzerine çocuk şöyle söyler:
“Hayır profesör, aslında soğuk yoktur... Fizik
yasalarına göre gerçek hayatta biz ‘sıcaklığın yokluğuna ‘soğuk’ adını
veririz... Aslında soğuk diye bir şey yoktur... O sadece sıcaklığın yokluğunda
duyumsadıklarımızı tarif etmek için ürettiğimiz bir kelimedir” der ve devam
eder.
- “Karanlık var mıdır profesör?”
Profesör cevap verir:
- “Tabii ki vardır... Sen hiç karanlıkta
kalmadın mı?”
Çocuk bir kez daha atılır:
- “Korkarım gene yanılıyorsunuz Sayın
Profesör... Çünkü esasında karanlık diye bir şey de yoktur... Gerçek yaşamda
karanlık; ‘ışığın yokluğuna verilen addır...
Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı
çalışamayız...
Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak
beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz.
Fakat karanlığı ölçemeyiz...
Bir basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak
karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar...
Çünkü gerçekte karanlık yoktur, ışıksızlık
vardır...
Mesela siz uzayın ne kadar karanlık olduğundan
nasıl emin olursunuz?
Işığın miktarını ölçerek!
Bu doğrudur değil mi?
Öyleyse karanlık denilen şey, insanlar
tarafından ışığın olmadığını anlatmak amacıyla kullanılan kelimedir...”
Profesör afallamıştır ve çocuk son darbeyi
vurur:
- “O zaman size son bir soru daha sormak isterim
Sayın Profesör... Şeytan var mıdır?”
Profesör bu kez pek emin olamamakla birlikte
yine de cevaplar.
- “Vardır... Açıkladığım gibi, biz onu her gün,
her yerde görürüz...
O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer
alır...
Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey
değildir...”
Çocuk “hayır anlamında” başını sallar
profesöre...
- “Şeytan yoktur efendim... Yani kendi başına
yoktur...
Şeytan basit olarak Tanrı’nın yokluğudur...
O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın
Tanrı’nın yokluğunu tarif etmek için yarattığı bir kelimedir...
Kötülük ve Şeytan, insanın Tanrı’yı ve sevgisini
yüreğinde hissetmediği zaman yaptıklarına verilen addır...
O, aynen sıcaklığın olmadığı yere adını
verdiğimiz ‘soğuk’, ya da ışığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘karanlık’
gibidir...
Şeytan ve kötülük, Tanrı’nın içimizde olmadığı
anda yaptıklarımıza verdiğimiz addır...
Profesör kürsüde afallamıştır...
Fizik yasalarından hareket ederek bu soruları
soran ve cevapları vererek profesörü allak bullak eden genç öğrencinin adı
Albert Einstein’dır...
Bu bilginin literatürde Albert Einstein olduğunun kesin kanıtı yoktur denilse bile, yine bir farkındalık yaratmıyor mu sizce de!
İşte bu yüzden fark yaratmanın kaynağı, düşünme bilgi ve deneyimdir. Bazen çok radikal düşünceler de fark yaratabilir ama bilgi ve donanım olmadan, deney gözlem ve analiz olmadan iyi yorumlanmayan her bilgi de insanları farklı felaketlere sürükleyebilir.Kaynakça
26.10.2021
Lütfiye Kader
Uzm. Fen. Bilimleri. Öğretmeni