Bir âlimin, emrolunduğu gibi dosdoğru
olamamasını (((ki, münhasıran onlar böyle emrolunmuş değillerdir ama hususen
onlara matuf söz söylediğimiz için onları ön plana çıkararak söz ediyoruz, zira
denir ya âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir ve yine denir ya âlimler düzgün
olursa toplum düzgün olur, bozuk olursa toplumda bozuk olur diye, işbu sebeple
bizde onları öncelikli görüyoruz bu durumlarda, bendeniz böyle gördüğüm için
değil, toplumsal olarak böyle görüldükleri için))) ve deruhte ettiği sorumluluk
her ne ise muktezasını bihakkın ifa edememesini gerçekten anlamak zordur.
Alimin ölümü alemin ölümü ise (((ki, öyle oluşagelmiş ve söylenegelmiş bir
yargı vardır))), alimin diriliği alemin diriliği olur o zaman değil mi? Peki
öyle mi? Bendeniz böyle bir alim göremiyorum. Hangi âlim ölecekte âlem ölecek,
hangi âlim diri ki âlemin diriliğinin müsebbibidir yahut tek bir âlim var mıdır
ki düzgün olsun da toplum da düzelsin? Vallahi öyle kallavi bir âlim
göremiyorum, gösterilebileceğine de inanmıyorum, çünkü yok. Bilakis onları
varlığı dinin yokluğu anlamına gelmektedir ve insanlar onlar sayesinde koşar
adım dinden kaçıp gitmektedir. Suçlu bendeniz değilim ha! Bendeniz dünya
bağlamında ele alarak bunu söylemiyorum, Kur’an bağlamında ele alarak
söylüyorum. Öyleyse böyle bir alim göremiyorum. Görseydim söylemekten hazer
etmezdim. Çünkü bu minvalde ki bakışta ve görüşte dünya kıstasım olmadığı için
göremiyorum, belki dünyaya göre baksaydım onlarcasını görebilirdim ve
söyleyebilirdim gördüklerimi. Yoksa bir alimin dünya ve ölüm korkusu olabilir
mi, olmalı mı? Gerçek imanı olan ancak dünyaya meydan okuyabilir diyordu bir âlim
öyle değil mi? Peki, dünyadan ve ölümden korkanın imanının derecesi ve hükmü ne
ola ki? Mesela; adaleti ve ahlakı önünü ardını düşünmeden öz mahiyetlerince
ifade eden kaç âlim vardır? Buyurun tek bir tanesini gösterin önünüzde
kapanayım. Bayramlarda vicdanı sızlayan kaç âlim vardır kronik sorunlardan ve o
sorunların kronik halde kalmalarından dolayı? Ki, vicdanı olan tek bir âlim var
mıdır acaba piyasada? Yoksulluk ve sömürü üzerine hiçbir şeyden imtina etmeden,
tereddüde düşmeden hakikat ne ise söyleyebilecek kaç âlim vardır? Ama eylemsiz
söyleme ve boş duaya gelince, namaza, oruca gelince (((ki, namaz da, oruç ta
insanı kötülüklerden, yanlışlardan, günahlardan koruması lazım bendenizin
bildiğime, anladığıma göre))) onlarcasını bulursunuz. Bol bol dua ederler ama o
da boştur, el açarlar ama o da gösterişten ibarettir, şöyle derler, böyle
derler ama dediklerinin hiçbirini eylemsel boyutta eylemezler. Çünkü o zaman
gerçekten kendilerinin yalan olduklarının ortaya çıkacağından korkarlar. Oysa köleyle
aynı sofraya oturmayacağını söyleyen kimdi, oturacaksın diyen kimdi ve buradaki
mesajın niteliği neydi ve hangi bağlamda bir mesajdı bu mesaj? Din münhasıran
bireysel değildir, aynı zamanda toplumsaldır ve daha çok toplumsaldır. Âlimmiş,
din adamıymış, peh peh peh, nasıl gülelim? Peki, saygı duymalı mıyız, inanmalı
mıyız, güvenmeli miyiz, sevmeli miyiz, onore etmeli miyiz? Mal mıyım lan ben?
EKSTRA: https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/ekmek-5-lira-olur-mu-6749726/ Tümünü harf harf okuyun lütfen. Ne güzel bir yazı, ne güzel
bir anlatım, ne acı bir şey. Yüreğinizde derin bir sızı hissediyorsunuz
bitince.